Rusya’ya karşı 26 yıldır bağımsızlık mücadelesi veren Özerk Tataristan Cumhuriyeti, milli kültürünü yeniden canlandırmak için önemli bir çaba harcıyor. Bu çabayı veren isimlerden biri olan Yard. Doç. Albina Gatina Rüstemkızı, milli kültürün bir milletin ruhu olduğunu belirterek “Milli kültür yok olursa, o millet de yok olur” diyor
Bugün dünyada var olan bir çok Türkçe konuşan devlet ve topluluklar arasında, belki de en önemli tarihi, coğrafi, kültür, sanat ve stratejik öneme sahip ülkeler arasında olan Tataristan, 30 Ağustos 1990 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiş ancak, bağımsızlığı Rusya tarafından kabul edilmeyen, Tatar Türklerinin ağırlıklı olarak yaşadıkları, Rusya Federasyonu’na bağlı özerk bir Türk Cumhuriyetidir. 3 milyon 780 bin nüfusu olan petrol ve maden zengini bir devlettir. Tatar Türklerinin kültürü ve sanatı hakkında ressam ve eğitimci Tataristan Yarçallı Pedagoji Üniversitesi Devlet Üniversitesi’nde Yard. Doç. ve Tataristan Kama Sanat ve Dizayn Enstitüsü’nde Doç. Dr. olarak görev yapan Albina Gatina Rüstemkızı ile konuştuk. Köklü bir kültür, sanat ve tarihi geçmişe sahip olan Tatar Türkleri ile Türkiye’ye bakışı ile Tataristan’da sanata bakışı ve milli kültür ve dilin insan ve millet hayatındaki önemi hakkında konuştuğumuz Doç. Dr. Gatina, ‘Milli kültür bir milletin ruhudur. Milli kültür yok olursa, o millet de yok olur’ diyerek, milli kültürün insan ve millet hayatındaki önemine vurguluyor.
Sizin kültür ve sanata ilgi duymanızdaki unsurlar nelerdir?
Babam çocukluk yaşlarımızda, kardeşim ile benim için sürekli olarak, çeşitli canlıların resimlerini çiziyordu. Babam mühendisi, annem ise muhasebeci idi. Babaannem ve anneannem de, geleneksel milli desenlerinin ilendiği dikiş ve nakış yapıyorlardı. Bizde, eskiden kızlar evlenmeden önce dikiş ve nakış yaparlar ve evlendikleri zamanda, evlerine onları götürürlerdi. Türkiye’de de, Tataristan’daki gibi, çeyiz hazırlıkları için, aynı dikiş ve nakışlar yaptıklarını öğrendim. Annemin babamın babası da, yaşadığı köyde tarihi desenli deri işlemeli ayakkabı ve çizme yapıyormuş. Böyle sanata ilgili olan bir ailede ben de resim yapmaya başladım ve resim yapmayı çok seviyordum. Daha sonra normal lise okurken, paralel olarak da Güzel Sanatlar Okulunda, 4 yıl resim okuluna da devam ettim. Yani iki okuldan da mezun oldum. Daha sonra da Yarçallı Pedagoji Üniversitesi Devlet Üniversitesi’ne girdim. Ve şu anda aynı üniversitede, yardımcı doçent olarak görev yapıyorum. Burada öğrencilerimize, sanat, kültür, resim, heykel, kostüm ve dikiş nakış teknolojisi dersleri veriyorum. Aynı zamanda, Kama Sanat ve Dizayn Enstitüsü’nde, doçent olarak görev yapıyorum. Burada öğrencilere sanat tarihi ve Tataristan’ın sanat kültürü ile hat sanatı, grafik, tasarım, Tataristan milli kostümleri ve desenlerinin dizayn ve çizim öğretimi veriyorum. Tataristan Sanatı ve milli kostümler, sanat tarihi ile kültür ve Deri işleme, halı, kilim dokuma, taşa, metal, ahşap işleme sanatları ve dikiş, nakış üzerine araştırmalarım sürdürmekteyim. Bu milli tarihi sanatlarımız ne yazık ki unutuldu büyük bir bölümü ama biz öğrenmeye, araştırmaya, yaşatmaya ve öğretmeye çalışıyoruz.
‘MATERYAL KÜLTÜR’ İLE ‘RUH KÜLTÜRÜ’, BİRLİKTE YAŞATILMALI
Kültür ve sanatın farklı dallarında çalışmalar yapıyorsunuz? Peki kültür ve sanat sizin için ne ifade ediyor? Kültür ve sanat nedir?
İnsanın yaşadığı dünyada bir materyal kültür vardır, bir de her insanın içinde, bir ‘ruh kültürü’ vardır. Bu insan için, insanın hayatı için, insanın hayata, insana, olaylara bakışı için çok önemlidir. ‘Bu ruh kültürü adını verdiğimiz kültür, annesinden, babasından gelen altyapı ile genetik olarak, kan ile gelen, soydan gelen ve aile ve yakın çevrede, terbiyede, evde daha bebek iken söylenen ninniden, evdeki konuşma tarzından, sohbetten, okunan şiir ve destandan, oyunlardan, şarkılardan, oturma şekli, konuşma şekli hepsi bu yaşayan şifahi kültür içindedir. Bu kültür yapısının oluşumunda dış etkenler de önemlidir. Okul, öğretmen, öğrenci, arkadaş ve komşuluk ilişkileri, diğer yandan çok önemli faktör olan devlet, devlet sistemi, medya vb. Bu dış etkenler, çok önemli ama ‘ruh kültürü’ sağlam olur, yaşar ve yaşanırsa, yaşatılırsa, insan da, aile de, millet de güçlü, huzurlu ve güvenli olur. Asırlardır biriktirilmiş yazılı, sözlü ve görsel tecrübenin, inancın, hem materyal hem de ruh kültürünü anne, baba ve öğretmenlere, bu noktada çok büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Kültür ve sanatın çocuklara, gençlere ve öğretilmesi, bilgilendirilmesinde ve gelecek nesillere aktarılmasında, öğretmenin kültür taşıyıcısı rolü çok önemli. Bu süreçte sevgi ve bilgi çok önemli.
MİLLİ DİLİNİZ OLMAZSA, MİLLİ KÜLTÜR DE OLMAZ
Bir insan ve milletin var olmasında ve güçlü ve huzur içinde yaşamasında kültür ve sanatın önemi hakkında neler düşünüyorsunuz?
İnsan için de, bir millet için de, milletin var olabilmesi için de kültür, sanat, tarih, dil, dinin bilinmesi, sahip çıkılması ile örf, adet ve geleneklerin korunması, yaşatılması ve geliştirilmesi, gelecekteki gençlere anlatılması ve öğretilmesi ile kişi ve kişinin ait olduğu toplum ve millet, o zaman güçlü, şuurlu, huzurlu ve güvenli bir yapıya sahip olabilir. Ancak bununla birlikte, yaşadığımız coğrafyada ve dünyada sadece bizim yaşamadığımızı ve de başka kültürlerin de olduğunu bilip, o kültürlerde saygı duymak ve kendi kültürümüze de sahip çıkmalıyız.
Burada anadil ve anadil ile eğitim çok önemlidir. Dil o kadar önemli ki; Milli dil, milli kültürün ifadesidir. Milli diliniz olmaz ise eğer, milli kültürünüz de olmaz, milli ve manevi değerlerinizi ifade edemezseniz, o zaman o dil de, o kültür de yaşayamaz. Bu beşikteki ninniden, düğündeki şarkıya, folklora, cenaze evindeki ağıda, aşkın ifadesi şiire, kahramanlığın ifadesi olan destana, maneviyatın ifadesi olan ilahiye kadar baktığımı zaman, dil, din, kültür ve sanat iç içedir. Bu bakımdan ana dilimize, milli dilimize sahip çıkmalıyız, milli kültürümüze, mili tarihimize ve sanatımıza sahip çıkıp, günün teknolojisini de dikkate almakla ancak, yaşayabiliriz ve geleceğe de sağlam bakabiliriz. Tatar Türkleri eğer bu güne kadar yaşayabildiler ve var olabildiler ise, ancak bu değerlere sahip çıkabildiler.
TÜRKİYE, ORTAK TARİH VE KÜLTÜRÜMÜZ OLAN KARDEŞ BİR ÜLKE
Türkiye bizim için, ortak tarih ve kültürümüz olan kardeş bir ülkedir. Özellikle Türkiye’ye geldiğimiz zaman, bizim tarihi kültür ve sanat kitaplarında gördüğümüz bir çok kültür, sanat eserlerini özellikle Topkapı Sarayı Müzesi’ni gezerken görmek beni çok mutlu etti. İstanbul ziyaretimden sonra, tarihi, kültürü ile ortak sanat örneklerini ve mimaride benzerlikleri gördüğümüz zaman ve de burada yaşayan kardeşlerimizin bizlere gösterdikleri ilgi, sevgi ve dostluk ve misafirperverliğin güzelliğini tarif edebilmek mümkün değil. Bizim dileğimiz şudur ki; Türkiye ile kültür, sanat, edebiyat, müzik ve daha farklı sahalarda, daha fazla iletişim ve programlar yapılmalı. Bu hem Türkiye hem de Tataristan için hem de her iki kardeş toplum için de çok faydalı gelişmelere adım atılmasını arzu ediyorum.
DOÇ. DR. ALBİNA GATİNA RÜSTEMKIZI KİMDİR?
Tataristan’ın başşehri Kazan’da, 1980 yılında doğdu. Ailesinin göç ettiği Yarçallı şehrinde, hem normal lise hem de sanat lisesinde okudu. Yarçallı Pedagoji Üniversitesi Devlet Üniversitesi’nde okudu. ‘Tataristan örneğinde, sanat eğitimi için, öğrenci hazırlama metodolijisi’ başlıklı tezi ile doktor oldu. Halen bu üniversitede yardımcı doçent olarak görev olarak görev yapmaktadır. Bununla birlikte, Kama Sanat ve Dizayn Enstitüsü’nde, doçent olarak görev yapmaktadır. Yağlıboya ve siyah beyaz resim çalışmaları ile de, sanat camiasında tanınmaktadır. Evli ve iki çocuk sahibidir.
Yazıları posta kutunda oku