AKP’nin iktidar olmasının üzerinden tam 18 yıl geçti… Bir ömür bu…
Uzun bir dönem bu… Bebeler, genç kız ve delikanlı; orta yaşlılar ihtiyar oldu…
Sevsen de sevmesen de, beğensen de beğenmesen de AKP’nin verdiği sıkıntıları çekeceksin, bundan sonra da çekmeye devam edeceksin…
Görüşlerine uysa da uymasa da, laikliğe, Atatürkçülüğe karşı çıksa da çıkmasa da katlanacaksın.
Bundan sonra da katlanmaya devam edeceksin…
Çünkü bir yanda bilinçsiz, cahil halk, bir yanda koltuk değnekleri, düzenden yararlananlar…
Bir yanda da çığırtkan, laf ebesi, çok konuşan, ama olup biteni 18 yıldır seyreden, çöküşe gidişi bir türlü önleyemeyen, her seçimde altın tepsi içinde iktidarı AKP’ye sunan bir muhalefet var…
O muhalefet ki, bir zamanlar, geçersiz oylar geçerli sayıldığında bile kılını kıpırdatmadı.
AKP ilk başta, yüzde 34,28 oy oranıyla iktidar olmuştu.
Geliş o geliş. Hâlâ yönetimde…
Hâlâ ülkenin temellerini, altını oyuyor. Ne cumhuriyet kaldı ne demokrasi…
Ne Atatürk kaldı ne ilkeler…
Laiklik de bitti.
Eğitim de bitti. Yozlaştı, yobazlaştı.
Düşman kamplara bölünmüş, birbirine diş bileyen bir kuşak yetiştiriyorlar şimdi…
Koca koca adamlar eşkıyalar, çeteler gibi silahlanmış, resimler çektiriyorlar. Ölmekten, öldürmekten söz ediyorlar. AKP’li kadın çıkmış, “Bizim aile 50 kişiyi götürür” diyor, AKP’li adam çıkmış, Mansur Yavaş’a “Ankara’yı sana dar ederiz” diyor, ötekisi çıkmış, “Bende 10 kişiye yetecek silah var…” diyor. Sanki Çanakkale Savaşına gidiyorlar…
İktidar durumdan memnun, mutlu, sadece sırıtan bir suratla olup biteni izliyor. Onların aleyhinde tek söz söylemiyor…
AKP’nin iktidar olduğu yılları çok iyi anımsıyorum. Korka korka ilerliyordu. Sağına soluna ürkek ürkek bakıyordu yürürken. Bir adım ileri gitse, iki adım geriye geliyordu…
Yargıdan korkuyordu. Ordudan korkuyordu. Sendikalardan, derneklerden, toplumsal kuruluşlardan korkuyordu.
Atatürkçülerden korkuyordu.
Başlangıçta da, iktidar olduğunda, bugünkü gibi, mezarlığın yanından geçerken, cesaret toplayabilmek için yüksek sesle türkü söyleyen korkaklara benziyordu…
Sonra çevresine baktı. Bağıran çağıran çoktu. Ama karşısında plansız, programsız, hedefsiz, etkili olamayan bir muhalefet vardı. Durumdan memnun kaldı. Mutluluk duydu.
Hemen toparlandı. Kendine geldi. Mevcut düzende daha çok söz sahibi olabilmek için planlar, programlar yapmaya başladı.
Önce bir Ergenekon davası çıkardı. Sonra “Ne yapacaklar, nasıl bir tepki verecekler” diye çevreyi gözetledi. Durdu baktı muhaliflere. Bağırıyorlardı, kükrüyorlardı ama kararlılık, direnç yoktu…
Bu manzara üzerine hemen kolları sıvadı. Ordunun ileri gelen subaylarını, yüksek rütbeli komutanlarını hapishanelere doldurdu.
Yıllarca yargıladı, suçladı. Hakaretler etti.
Sonra da Kozmik odalara girdiler. Subaylar da siviller de seyrediyorlardı.
Sonra “pardon” dediler. “Yanılmışız, bizi yanılttılar” dediler. Tutsakları salıverdiler. Bu arada intihar edenler, ölenler, hastalananlar oldu.
Ama hedeflerine ulaşmışlardı.
Peki, neden ülkemiz bu hallere düştü? Neden 100 -150 yıl geriye gitti? Şimdi bir örnek vererek işin temeline inelim. Temel Karamollaoğlu diyor ki:
“İktidar da ortağı da bugünkü kanunlarla gitmek istemiyor, (seçime) bu ne demektir, aslında seçmen oyunu menfi etkileyecek bir takım adımlar atacaklar. Öyle usuller koyacaklar ki bundan sadece iktidar mensupları yararlanacaklar. Yani yeni getirilen seçim kanunları ile hukukun üstünlüğünü korumak ve seçimlerin daha sağlıklı yapılması için yapıldığı kanaatinde değilim.”
Sözcü Televizyoncusu Nevşin Mengi soruyor: “Yani iktidar oy mu çalacak diyorsunuz?”
Karamollaoğlu yanıt veriyor: “İşte siz ifadeyi bu şekilde koyduğunuz takdirde kavga çıkıyor. Ben diyorum ki müdahale edecekler. Siz bunu nasıl anlarsanız anlayın. Çünkü hem genel seçimde hem mahalli seçimde müdahale ettiler. Sandık başında insanlarımızı katlettiler.”
Buradan şu sonuca varıyoruz. Politikacılar, (buna CHP de dâhil) haksızlığı, hukuksuzluğu, sorunu tespit ediyorlar. Ortaya döküyorlar, sonra o konuyu gündeme taşıyorlar. Eleştiriyorlar. Gerekirse veryansın da ediyorlar. Ama işte o kadar…
Karamollaoğlu diyor ki, “İşte siz ifadeyi bu şekilde koyduğunuz takdirde kavga çıkar.” Yani bu açıklamanın anlamı şu: “Biz gerçekleri ortaya koyarız, eleştiririz, ama kimseyi kırmadan, dökmeden, yaparız bu işi…”
İşte bu nedenle muhalefet, bugüne değin iktidar karşısında bir arpa boyu yol alamadı. Sonuca ulaşamadı. Hem kendileri kaybetti, hem Türkiye. Hem demokrasi kaybetti, hem özgürlük…
Bundan sonra yapılacak iş, tüm muhalefet, yöntem değiştirmeli artık. 18 yıldır uygulanan ve hem ülkeye, hem kendilerine çok şey kaybettiren bu sonuçsuz muhalif çizgiyi terk etmeli. Onun önündeki ilk görev şimdi, ülkeyi tek adam yönetiminden kurtarıp, parlamenter demokrasiye dönüştürmek olmalıdır…
Bir yanıt yazın