Soykırımcı Fransa’ya Karşı Üç Maymunlar ve Azerbaycan
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Yakın dönemin en korkunç katliam suçlularından Ruandalı soykırımcı Kabuga yaklaşık 20 yıl sonra saklandığı Fransa’da yakalandı. Kabuga’nın yakalanması, Fransız görevlilerin yıllardır himayelerine karşın katilin vicdan azabı duyan çocuklarının girişimiyle gerçekleşmiştir. Belirtmek gerekir ki Kabuga gibi daha birçok Ruandalı soykırımcı halen Fransa’da bulunamıyor görüntüsüyle saklanmakta, korunmaktadır. Çünkü sahne önündeki soykırımcılar yargılandığında, gerçek failin Fransa olduğu ortaya çıkacaktır.
Sömürgecilik dönemindekileri bir tarafa bırakalım Fransa’nın 1950’lderden itibaren yürüttüğü soykırım sicili dahi oldukça kabarıktır. Cezayir’deki soykırımın aynı zamanda nükleer boyutu vardır. Diğer Afrika ülkelerindeki kumpasları yanında yıllardır PKK üzerinden soykırım tanımına girecek teşvik, destek ve icraatları dosyalar dolusudur. Buna karşın Fransa aydını gibi Türk akademisyenlerin önemli bir kısmı Paris geceleri hatırına böyle bir katliama gözlerini, kulaklarını kapatırlar da tek kelime etmezler. Uluslararası İlişkiler disiplinin birçok boyutunu ilgilendiren bu gerçekler, çatışmalarda, savaşlarda, güvenlikte, teorilerde hiçbir zaman kendine yer bulamaz. Yer bulduğu zaman da Fransa’nın güvenliği, meşru çıkarları gözlüğü ile bakılır.
Ruanda’da sömürge döneminden 1994’deki soykırım kumpasına böl-yönet temelli tezgâhlar dizisinin her santimi ayrı bir suç, insanlık adına iğrençlikler koleksiyonudur. Belçika, Almanya, ABD ve diğerleriyle birlikte Fransa, aynı dili konuşan, aynı toplumun mensuplarını, Hutular ve Tutsiler olarak birbirine kanlı bıçaklı düşman kamplara böldü. ABD’nin Tutsileri, Fransa’nın ise Hutuları desteklediğini söyleyenler yanılıyorlar. Her ikisi de netice itibariyle Ruandalıların birbirini öldürmesini, uzlaşmacı ve sömürücü olarak kendilerine yer açılmasını istiyorlar. Tıpkı Yemen’de, Libya’da, Suriye’de yahut batının silahlarıyla halkların birbirini katlettiği diğer coğrafyalarda olduğu gibi. Bütün yollar ülkenin sahiplerinin yok edilmesine çıkar.
Fransa, halen soykırımcıları korurken dikkatleri Ermeni iddiaları üzerinden yeni kumpaslara çevirmiştir. Macron, Fransa’nın Ruanda soykırımındaki rolünü araştırmak için tarihçilerden bir komisyon kurup iki sene içinde rapor hazırlamasını önermiş. Macron’un yapması gereken bir an önce suçunu itiraf etmek ve derhal bunu inkar edenleri cezalandıran bir yasa çıkarmak değil midir? Mahkeme kararlarını veya tarihi gerçekleri yok sayarak, Ermeni soykırım iddialarının tanınması Türkiye’den istemiyor mu?
Lütfen karıştırmayalım: Ermeni soykırım iddialarının soruşturulması, mahkeme önüne çıkarılması için Türkiye birçok girişimde bulunmuştur. Ancak tarihçilerden ve hukukçulardan oluşan komisyon çalışmalarının daha başında Ermenistan masadan kaçarken Fransızlar üç maymunu oynamıştır. Ruanda Soykırım Suçluları Mahkemesi’nin taleplerine karşın Fransa, suçluları teslim etmiyor, mahkeme çalışmalarını engelliyor. Zaten deliller ışığında zanlıların yargılanması, şahitlerin dinlenmesi her şeyi ortaya koyacaktır. Dolayısıyla Macron’un daha dünkü olaylar konusunda arşivleri inceleyecek komisyon kurup iki yıl sonra rapor istemesi, ipe un sermektir.
Çeyrek asır önce gerçekleşen, delillerin ortada, şahitlerin hayatta olduğu bu soykırım için Macron, tarihçilerden komisyon kuruyor da bir asır önce Müslümanlara yapılan soykırımı, Ermeni soykırım iddiaları olarak yeniden siyasetin gündemine getiriyor! Böylece tarihi ve hukuki gerçeklere gözlerini kapatıyor. Halbuki Ermeni soykırım iddialarının emperyalist bir yalan olduğunu ortaya koyan, birçok ülkenin milyonlarca arşiv belgesi yanında Fransa Anayasa Mahkemesi’nin iki ayrı kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile AB Adalet Divanı kararları ve daha nice bağlayıcı belgeler ve bilimsel raporlar bulunmaktadır.
Soykırım iddialarında üç maymunları oynamak tabirini, Almanya Neumünster Beledeiye Meclisi Üyesi Refik Mor’dan alıyorum. Ermeni soykırım iddiaları hukuken ve tarih ilmi açısından çöktüğü halde Türkiye’yi sıkıştırmak, yeni baskılara zemin hazırlamak üzere pandemi süreci falan dinlemeden yeni girişimler gündemde. Hakkın ve hukukun müdafii olarak Refik Mor, Alman siyasilere karşı olduğu gibi örneğin Fransa Cumhurbaşkanı’na, son olarak Hint kökenli İngiliz Barones Flather’e de iftiralarını kendi kaynaklarıyla çürüten diplomatik bakımdan oldukça seviyeli, açıklayıcı ve doyurucu mektuplar yazmıştır. Bu gayretlerine karşın Refik Mor, yeni gelişmeler, alınması gereken tedbirler, en azından gerçekleri gerekli zeminlerde savunma konusunda körler, sağırlar, dilsizleri oynayan Türk medyasına ve akademik camiasına sitem etmekte yerden göğe kadar haklıdır. Almanya’daki Türk toplumunun bu fedâkâr ferdinin TV kanallarında her fırsatta misafir edilmesini bekliyoruz. Gerçeklerin her boyutuyla dile getirilmesi yurt dışı Türklerin huzur ve sükunu kadar Türkiye’nin de çıkarlarının gereğidir.
Ruanda soykırımcılarının bugüne kadar korunması, bu soykırım aşamalarında batılı devletler ve örgütlerin destekleri veya sessizlikleri sorgulanıp tarışılırken Türk kamuoyu da konunun ayrıtılarından haberdar edilmelidir. Buna karşın Ermeni soykırım iddiaları hakkında kendi Anayasa Mahkemesi kararlarını yok sayan Macron Fransasındaki yeni gelişmelere karşı sessiz kalınmamalı, her aşamada resmi ve sivil tepkiler ortaya konmalıdır. Aydınlar, akademisyenler ve siyasetin yeni girişimlerde bulunması, ikrar anlamındaki sükutun bırakılması gerekmektedir.
Üç maymunlar kapsamında Azerbaycan’a da mesaj vardır: Demek ki çeyrek asır sonra bir soykırımcı yakalanabiliyor. Zaten Kabuga adlı soykırımcı 25 yıl boyunca her an yakalanma korkusuyla hapis hayatı yaşamıştır. Halbuki Karabağ Klanı olarak bilinen Petrosyan, Koçaryan gibi Hocalı ve diğer bölgeler soykırımcıları, Ermenistan’da yıllardır en üst makamları işgal etmekte, uluslararası platformlarda protokolün en önünde yer alabilmektedir. Çünkü Azerbaycan yargısı, Hocalı soykırımcıları konusunda şahitleri ve delilleri dinlemedi, suçluların yakalanması kararını çıkarma görevini yerine getirmedi, bu konuda interpole başvurmadı. Azerbaycan yönetiminin bu konuda atması gereken adımları her fırsatta gündeme getirmemize, Azerbaycanlı politikacıların da bu husustaki kusurlarını ikrar etmelerine rağmen henüz gerekli adımlar atılmış değil.
Halen Erivan’da ikamet edip Avrupa başkentlerinde ağırlanan Ermeni Kabugaların da bir an önce yakalanıp sorgulanması, gerekli cezaları alması, böylece soykırım mağdurlarının kanı yerde kalmaması, işgal altındaki Azerbaycan topraklarının kurtarılması yolunun açılması için gereken adımların atılması hususunu, bu vesileyle Bakü’deki dostlarımıza tekrar hatırlatıyoruz.
Öncevatan, 19.05.2020
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
Bir yanıt yazın