KUZEY KIBRIS’TA YİNE NAMIK KEMAL’Lİ GÜNLER

 

KIBRIS’TA YİNE NAMIK KEMAL’Lİ GÜNLER - indir

KIBRIS’TA YİNE NAMIK KEMAL’Lİ GÜNLER

Hüseyin MÜMTAZ

 

Demek Namık Kemal’in Magosa’ya sürgüne gönderildiği 1873’den bu yana hiçbir şey değişmemiş.

38 aylık o sürede iki şeyi keşfetmişti Kıbrıs’la ilgili olarak; dedikodu ve sivrisinek…

Neyse ki DSÖ’nün, Korona virüsünün sivrisinekler tarafından taşınıp bulaştırılamayacağını açıklamış olması, tam da yaz başlangıcında içimiz rahatlatıp feraha erdirdi.

Kalıyor geriye Covid 19.

Şaşıracaksınız ama dünyanın bu virüsle alt-üst olduğu aylarda Kıbrıs’ta gündem tamamen değişik.

Hayret edeceksiniz…

Hangisinden başlayayım?

Akıncı’nın yaptığı özel bir görüntülü telefon konuşmasının habersizce kayda alınıp;Tatar’ın da bir akademisyen tarafından deli gömleği giydirilmiş karikatürünün sanal âlemde TT olmasını mı;

Şehirlerarası yollar, surlar içi, eski mahallelerin sokak araları çöp ve “kir”den girilmez haldeyken, gece ve gündüz her köşede yoğun bir “suç kirliliği” varken; “görüntü kirliliği” yarattığı bahanesiyle MOBESE’lerin protesto ediliyor olmasını mı;

Yoksa salgın başladığı günden bu yana kesin başarıya ulaşan KKTC’de, 24 saat çalışan Sağlık Bakanı’nın saçlarının taranmamış, günlük bildirimlerini yaparken arkasına yeni bir pano yerleştirilmiş olmasının bıkıp usanmadan konu edilmesini mi?

Ama Kuzey Kıbrıs iki gündür bir başka türlü kaynıyor.

Show TV’de “Kıbrıs mutfağına özgü bir iftar yemeği”nin hazırlanışı yayınlandı.

Şeftali Kebabı.

(Aman Ersin duymasın!)

Hadi rakı masasının başyemeği olan şeftali kebabının, iftar sofrası için hazırlanması saçmalığını cehalete verelim; ama ekranda gösterilip/17 dakikada pişirildiği söylenilen yemeğin, bahsedilen köfte ile de en ufak bir ilgisi yoktu.

KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı, “Şeftali Kebabı”nı farklı bir şekilde tarif etmesine kayıtsız kalmadı ve toplumda oluşan hassasiyeti dikkate alarak, Show TV Haber Müdürü’ne bilgilendirme yazısı gönderdi.

Kültür Dairesi Müdürü tarafından gönderilen yazıda, hem de ana haber bülteninde verilen tarifin Kıbrıs’a özgü Şeftali Kebabı ile hiçbir alakasının olmadığını belirtilerek, yayınlanan tarifin Kıbrıs Türk Halkını derinden üzdüğü söylendi.

“G”orona salgını bence bize bir başka şey daha öğretti.

Güneyde her gün yeni pozitif vakalar gözlenirken, bizde çok şükür 15 gündür yok.

KKTC en erken ve kapsamlı önlemler aldı, hava ve deniz yoluyla giriş çıkışı yasakladı.

Neredeyse her sınır köyünün bahçelerinden güneye geçiş için açılmış olan kapılar da bu sürede kapatıldı.

Umarım, “sonra da” açılmaz.

Yahut sadece Magosa, Lefkoşa ve Bostancı’da birer tane “kontrollü” olarak açılır.”

Hava, deniz limanları ve bu güney kapıları; öğrenci-niteliksiz iş gücü kılığında ipini koparanın girip çıktığı “dingo’nun ahırı” değil, kimlik-pasaport kontrolüyle girilen “devlet kapısı” olur.

Ama galiba bütün meselenin en ince/püf noktası, Türkçe isim taşıyıp Türkçe öğrenip konuşabilen AP üyesi bir güneylinin şu söylediklerinde gizli;

“Annan Planı ve referanduma giden süreç belki barışı getirmedi fakat bu süreçte sınır kapılarının açılmış olmasının en olumlu yansımalardan biri, Kıbrıs Türk solunun kitleselleşmesidir. Akıncı ve Talat’ın toplum lideri seçilebilmesi, ‘Annan Planı sürecinin bıraktığı bir miras’tır”.

                Bakın o “miras” yavaş yavaş nasıl tecelli ediyor…

Sahibi olduğu TV kanalına elinde tespihiyle çıkan kumarhane(ler) ve otel(ler) sahibi “TC vatandaşı” bir medya patronu, Türkiye’ye söverek önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinin daha da kötüleşeceğini ifade ettikten sonra “KKTC’nin İngiltere’ye bağlı olmasını” istediğini belirtti.

Kanal, KKTC’deki bütün diğer kanallar gibi TÜRKSAT uydusu üzerinden yayın yapıyordu, RTÜK de uyduya bağlantıyı kesti.

Çünkü TÜRKSAT üzerinden yayın yapan tüm televizyonlar, peşinen uydunun sözleşme şartlarını kabul ederler ve bu yayın, o sözleşmenin şartlarına aykırı idi.

Üstelik KKTC televizyonlarının aylık 9 bin USD civarında olan yayın faturaları da TÜRKSAT’a BRT üzerinden, yani KKTC Devleti tarafından ödenmektedir.

Vay, sen misin kesen!

RTÜK o kanalın o sorumlularını; yayına çıkan, konuşmayı düzenleyen “başka ülke vatandaşlarını” alıp hapse mi atmış, işkence mi etmiş, yok; sadece yayını kesmiş.

Sadece kendi uydusu üzerinden kendisine sövülmesini kabul etmemiş…

Nasıl olurmuş bu?

Olur efendiler, bal gibi olur.

Peki de, benzer bir başka konu daha var.

Tatar’ın ailesine ait başka bir TV kanalında…

TÜRKSAT’a çıkış faturası yine devlet tarafından ödenen bu kanalda…

Türkçe öğrenip, Türkçe konuşan bir İngiliz her sabah Türkiye’ye ve KKTC’ye, millete, askere bıkıp usanmadan hakaretler yağdırmaktadır.

Öyleyse TÜRKSAT bu yayını “da” neden kesmemektedir?

Yazıya son noktayı koyuyordum ki gündeme “Kombay” meselesi düştü.

“Kombay” bir çeşit “insanlı” uzay mekiğidir, Kuzey Kıbrıs’ta icat edilmiş ve adanın kuzey sahilini bir uçtan öbür uça gözetlemek, kızıl ötesi ışınla müdahale etmek için planlanmıştır. Ancak büyük bir problem vardır, binip kullanacak operatör yoktur.

Olmadığı için Türkiye’den yetişmiş eleman talep edilmiştir. Çağırılan 40 personelin bu “g”arantina günlerinde denizden adaya gelişleri büyük problem olmuştur…

Gülmeyin lütfen…

Kombay denilen şey traktörün hallicesi olan biçer-döverdir.

Ve her evde bir araba, yarısında iki araba olan Kuzey Kıbrıs’ta biçer döver kullanacak personel yoktur.

Çünkü herkes “masterlik” yapmıştır.

Ama yine de özleniyor işte bu Kıbrıs…

Samanbahça, Arabahmet, Tanzimat Sokağı…

Çilek mevsimi ya…

Bir de Yeşilırmak. 8 Mayıs 2020

 

 

KIBRIS’TA YİNE NAMIK KEMAL’Lİ GÜNLER - indir

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir