18 yıllık AKP iktidarının sonunda ülkemiz, gelip, bataklığa saplandı…
Her yerde çamur, çirkef diz boyu.
İktidar da vatandaş da kurtulmak için çabalıyor. Ama çırpındıkça hem iktidar hem vatandaş daha çok batıyor…
Bütün bunlar 18 yıllık bir vurdumduymazlığın, ihmalin, talanın, yağmanın sonuçları…
Sattılar, savdılar, yıktılar… Tarımı, sanayi bitirdiler… Yerine yenisini de koymadılar… Bir çivi bile çakmadılar, çakamadılar…
Üretimi durdurdular.
Üretim durunca mal, ürün kıtlığı başladı. Fiyatlar arttı. Fiyatlar başını alıp gitti…
Halk, “Açız, perişanız, çocuğumuzu okutamıyoruz, doyuramıyoruz…” diye feryat ettikçe “Sadaka ekonomisi” ile onları uyutmaya çalıştılar.
Ramazanlarda, bayramlarda 3 kilo pirinç, 5 kilo bulgur, 10 kilo makarna dağıttılar…
Seçimlerden önce insanlarımızın başına çay paketleri fırlattılar.
İktidarın yolsuzluklarını açıklamak isteyenlerin; konuşanların, yazanların sesini kısmak, nefessiz bırakmak için yargıyı, medyayı kendilerine bağladılar
Devlet ve resmi kurumlar milletin, halkın kurumları olmaktan çıkıp parti devletine, parti kurumlarına dönüştü.
Toplum AKP’li vatandaşlar, AKP’li olmayan vatandaşlar diye ayrıştırıldı. Kendilerine “Cumhur ittifakı” dediler, karşılarında olan partilere ve onları tutan vatandaşlara “İllet, Zillet İttifakı” adını verdiler.
Topluma “Nefret dili” ile seslendiler. Vatandaşı vatandaşa düşman ettiler.
Cumhurbaşkanı her gittiği yerde, her mitingde “CEHAPE, Bay Kemal” deyişini dilinden düşürmedi.
Şimdi bir de darbe edebiyatı yapmaya başladılar. Neymiş efendim, CEHAPE (!) darbe yapacakmış. O darbeye bel bağlamış falan filan…
Kiminle yapacaksa bu darbeyi?
Devlet bahçeli ile birlikte gece gündüz, durmadan, bıkıp usanmadan, bunu tekrarlıyorlar.
Ama halk onları sabah akşam TV’lerde görmekten bıktı, usandı. Kanal değiştirmeye başladı.
Bu masalları dinlemekten insanlarımıza gına geldi. Psikolojisi bozuldu.
Bütün bunların üstüne bir de yokluk, yoksulluk, açlık, tencere sorunları eklenince nefret kartopu iken, büyüdü büyüdü, çığa dönüştü.
AKP durmadan oy kaybediyor… Anketler ortada… Gerçekler ortada…
Büyük kentlerin belediyelerini geçen yıl muhalefet kazandı.
Çünkü tencere, geçim derdi, çoluğunu çocuğunu okutabilme derdi ön plana çıktı.
Halk, AKP’ye güven duymuyor artık. AKP güven yitirdi.
Tekkeler, tarikatlar, şeyhler, mollalar aç insanların, işsiz insanların derdine derman olamıyor.
Ekonomi tepetaklak, kontrolsüz bir hızla, uçurama doğru yuvarlanıyor…
Dışarıya olan dolar borcumuz durmadan artıyor. Döviz rezervlerimiz durmadan azalıyor. Hazine bomboş…
Alman derecelendirme kuruluşu Scope Ratings, hazırladığı ekonomi raporunda, Türkiye’yi 69 ülke içerisinde, iflası beklenen üç ülke arasına soktu. Bunlar Arjantin, Türkiye, Gürcistan.
AKP, uçurumun kenarında yürüyor şimdi.
Bir de üstüne üstlük koronavirüs salgını geldi ülkeye. İşler iyice Arapsaçına döndü.
Enflasyon, işsizlik, yoksulluk, dolar başını aldı gidiyor.
İktidar zorda. Sorunlar artıyor. Artık içinden çıkılamaz duruma geldi. Halk perişan.
Bir taraftan da yönetim, aldığı kararlarla en basit uygulamaları, çözümleri bile uygulayamaz duruma düştü. Koronavirüsten korunmak için verilecek maskelerin dağıtımını bile gerçekleştiremedi.
Dağıtım paralı mı olsun, parasız mı diye durmadan, sabah akşam karar değiştirdiğinden halkı maskesiz bıraktı. Yüzüne gözüne bulaştırdı.
Bizim İnsanlarımız maske bulmak için kapı kapı dolaşırken, onlar 57 ülkeye ücretsiz maske gönderdiler.
Ama Tarzan zorda.
AKP kendisinden olmayan herkesi, her kuruluşu terörist, düşman ilan ediyor.
İktidarını, parıltılı, ihtişam dolu, mutlu yaşantısını sürdürebilmek içi yeni yeni hazırlıklar içerisinde. Meslek kuruluşları ve ülkemiz için yeni yasalar hazırlıyor.
Bu kez hedefte kendisini çok sert eleştiren, çok sert muhalefet yapan baro var. Arkasından daha neler gelecek, nasıl uygulamalar içerisine girilecek, meçhul.
Ama bir tek gerçek var: Bu gidiş gidiş değil. Bu geliş geliş değil. Tüm devrimciler, tüm Atatürkçüler faşist uygulamaları önlemeye hazır olmalıdırlar. Artık şunu anladık, lafla peynir gemisi yürümüyor. Bağırarak, çağırarak muhalefet yapılmıyor…
Zaman gökten ne yağarsa yağsın yerin kabul etme zamanı değildir. Uyanık olmalı. İnsan haklarını çiğnetmemeli. Özgürlüklerimize sahip çıkmalıyız. Yüzde 30’luk bir azınlığın yüzde 70’lik bir çoğunluğa hükmetmesine engel olmalıyız.
Nokta…
Bir yanıt yazın