Salgın Sonrası Enerji Stratejileri, Alaeddin Yalçınkaya

Salgın Sonrası Enerji Stratejileri

Salgın Sonrası Enerji Stratejileri - yesilenerji

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

Koronavirüsle mücadelede 30 büyükşehir yanında Zonguldak için de kısıtlamalar geldi. Büyükşehirlerin daha riskli olduğu, zaten vaka ve ölüm rakamlarından bilinmektedir. Peki büyükşehir olmadığı halde, çam ormanları içindeki bu sahil şehrimiz niye bu listeye alındı?

Zonguldak gerçekten de vaka ve ölüm sayısı açısından büyükşehirlerle yarışmaktadır. İşin doğrusu bu şehirdeki kanser ve diğer akciğer hastalıkları salgından önce de ortalamanın kat kat üstündeydi. Karadeniz’in bu bereketli köşesinde tarım ve hayvancılık da büyük darbe yemişti. Çünkü bölgedeki termik santraller, bacalardan zehir kusarak insanların, hayvanların, tarım alanlarının çeşit çeşit hastalıklara müptela olmasına sebep olmaktadır. İnsanı ve çevreyi mahveden bu zehir bacaları sadece Zonguldak’ta olmayıp diğer termik santrallerinin çevresinde de benzer felaketler yaşanmaktadır.

Enerji, çağımızın vazgeçilmezi olup bunun için büyük bedel ödendiği gerçektir. Kömürden elde edilen enerji, sanayi devriminin ilk aşamalarında son derece önemlidir. Günümüzde de özellikle enerji yoksunu ülkelerde kömüre dayalı termik santrallerinin ağırlığı sözkonusudur.

Ülkemiz açısından konuya bakıldığında, petrol ve doğalgaz için milyar dolarlar ödenirken yeraltındaki kömürün değerlendirilmesinin gerekli olduğu düşünülebilir. Mevcut santrallerin ne kadarının ithal kömürle çalıştığı ayrı bir konu. Buna karşın termik santrallerinden üretilin elektriğin maliyetinin, sadece kömürün çıkarılması, taşınması ve işletme masraflarına bakarak hesaplanması yanlıştır. Bu maliyete kanser ve solunum yolu hastalıklarının tedavisi için harcanan dev bütçeler ile çevre tahribatı sonucu yok olan tarımsal üretim eklendiğinde, kömüre dayalı termik santrallerinin en pahalı enerji kaynağı olduğu görülmektedir. Öte yandan sözkonusu insan hayatı olduğunda mesela salgın nedeniyle birçok fabrikalarda üretim durmuş, ekonomi ikinci plana atılmış, herkes evine kapatılmıştır. Aynı sağlık sorunlarının fazlasıyla termik santralleri bölgesinde yaşayanlar için sadece bir dönem için değil sürekli mevcut olduğunu bir kere daha hatırlamak gerekmez mi?

Kovid-19’un önemli sonuçlarından birisi enerji alanında gerçekleşiyor. Salgın geçse de -ki ne kadar süreceği belli değil- petrol fiyatları hiçbir zaman salgın öncesi rakamları bulamayacaktır. Çünkü dünyada yeni enerji kaynakları ile birlikte gittikçe büyüyen arz fazlası var. Bu durumda enerji stratejilerinde köklü değişiklik yapmanın tam zamanıdır.

Sahadan gelen bilgilere göre ülkemizdeki mevcut enerji tüketilemediğinden yeni Rüzgar Enerji Santrali (RES) ve Güneş Enerji Santrali (GES) başvuruları kabul edilmiyormuş. Bazı hidroelektrik santralleri de boşa çalışıyormuş. Haber kaynaklarıma güvenerek ikisinin de yapılabilecek en büyük yanlış olduğunu belirteyim. Zaten RES ve GES yatırımları konusunda uzun süredir yeni haber yok. Bu şartlar altında enerji stratejilerinde şu hususların dikkate alınması ve yeni gelişmelerle yatırımlar, üretim ve tüketim ile maliyet rakamlarının kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir. Yeni stratejilerin başarısı için bu paylaşıma ihtiyaç vardır.

Yeni stratejinin temelinde öncelikle termik santrallerini kapatmak veya geçici olarak olabildiğince düşük kapasitede çalıştırarak zamanla durdurmak gerekmektedir. Avrupa’nın enerji ithalatçılarından Brüksel’den sonra Avusturya da son termik santralini kapattı. Diğer Avrupa ülkelerinde daha önce planlanmış termik santral yatırımları iptal edilirken mevcutlar da adım adım kapatılmaktadır. Türkiye’nin de en geç 10 yıl içinde bütün termik santrallerini kapatması gerekmektedir. Santrallere yatırım yapanların masraflarının tazmini, sosyal güvenlik, tarım ve hayvancılıktaki giderlerden çok daha az kalacaktır. Zaten bir kısmı ömrünü doldurmuş durumdadır. Öte yandan mevcut santrallerin binaları ve alanları, çok daha verimli ve sağlıklı şekilde değerlendirilecektir.

Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki düşüş döneminde çevrim santralleri olabildiğince yüksek kapasite ile çalıştırılmalıdır. Doğalgazda “al ya da öde” yükümlülüğümüz olduğuna göre, kesinlikle daha önceki plansızlıklarda yaşandığı gibi kullanılmayan doğalgazın parasının ödemek zorunda kalınmaması, tüketim fazlasının santrallerde değerlendirilmesi gerekmektedir. Doğalgaz çevrim santrallerinin çevreyi kirletme kapasitesi, kömürle çalışanlara göre yok mesabesindedir.

Anadolunun âdetâ cennet köşeleri derelerini, çaylarını hedef alan HES projeleri kesinlikle durdurulmalı, mevcut hidroelektrik santrallerinin yağış, rüzgar, güneş gibi faktörlerle en verimli bir şekilde kullanılması sağlanmalıdır. Fazla suyun boşa akıtıldığı haberleri, korkunç bir plansızlık anlamına gelmektedir ki ülkemiz şartlarında böyle bir şeyin yaşanmaması gerekmektedir.

Başta RES ve GES olmak üzere çöp, gübre, dalga gibi alanlardaki yatırımlar ve araştırmalar hızlandırılmalı, teşvik edilmeli, kesinlikle bu alanda geri adım atılmamalıdır. Almanya’da tavuk gübresinden çıkan metan gazı ile çalışan enerji santralleri kurulmuş, metanı alınan gübrenin de tarımda son derece verimli bir şekilde kullanımına başlanmıştır. Bu durum, et ve yumurta maliyetinin de düşmesine sebep olmuştur. Halbuki ülkemizde tavuk çiftliklerinde gübre, tavuk ve yumurta fiyatlarını artıran bir faktördür. Çünkü metanı alınmayan gübre tarımda kullanılamamakta, yönetmelik gereği kuyulara gömülmesi maliyeti artırmaktadır. Hem enerji, hem de gübre ithalatçısı olarak bu alanda da yatırım yapmak gerekmez mi?

Nükleer enerjideki Rus yatırımı, planlanan sürede üretime geçse dahi dünyanın en zengin toryum kaynaklarının sahibi olarak bu alandaki araştırma ve kurumsallaşmaya yeniden başlamak gerekmektedir. Hiç toryum kaynağı olmadığı halde önemli aşamaları geçen on ülke arasında Türkiye’nin yer almaması büyük eksiklik. Pakistan ile imzalanan işbirliği programına göre birkaç yıla kadar ülkemizde toryum santralinin faaliyete geçmesi beklenmekteydi. Bu projenin niçin rafa kaldırıldığı bilinmemektedir. Toryum konusunda dünyanın ve ülkemizin en kıymetli uzmanlarının uçak kazasında ölmüş olmalarındaki esrar perdesi de kaldırılmamıştır. Bu gerçek gözönüne alındığında toryum programının rafa kalkması sadece hükümetin takdiri olmayıp daha başka faktörlerin varlığı ortadadır. Korona gümbürtüsü devam ederken bu konuda da hangi tehditler yüzünden projenin durdurulduğu kamuoyu ile paylaşılmalı ve programa yeniden işlerlik kazandırılmalıdır. Hindistan ve Çin, yıllardır toryum temelli nükleer santrallerinde elektrik üretmektedir. Üstelik bu santrallerde radyasyon sorunu yoktur. Toprağımız altında, kömürden bin kat daha kıymetli hazinenin toryum hazinesi olduğunu unutmamalıyız.

Öncevatan, 06.05.2020

alaeddinyalcinkaya@gmail.com


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir