Kapitalist düzenle birlikte insanın, insan emeğinin ve doğanın da acımasızca yağmalanması başladı.
Patronlar servet sahibi olabilmek, daha çok zenginleşebilmek için önlerine çıkan herkesin emeğini sömürdüler. Doğayı sömürdüler. Tüm canlıların dünyasını kararttılar.
Havanın, suyun, gökyüzünün, yeryüzünün DNA’sını bozdular…
Emeği ve emekçileri geceli gündüzlü çalıştırarak, kullanarak serpildiler, güçlendiler. Emekçilerin sırtından bir avuç insan, mal mülk, para sahibi oldu.
Zamanla emek – sermaye çelişkisi ortaya çıktı. Çatışma başladı.
Sendikalar, devrimci örgütler sosyalist, komünist partiler kuruldu.
Bilim adamları, İnsanların yaşadığı komün, kölelik ve feodal düzenden sonra gelen kapitalist yapı üzerine yüzlerce kitap yazdılar.
“Emek, değer, kâr, mal” arasındaki ilişkiyi incelediler, araştırdılar.
Adam Smith, David Ricardo, Karl Marx, Engels kapitalizmin, sosyalizmin bilimini, teorisini yarattılar ve tarihe yön verdiler.
Adam Smith, ‘malın kaynağı’nın emek olduğunu, emeğin üretimde en önemli faktör olduğunu belirledi.
David Ricardo ise, Smith’in bu yaklaşımından hareket ederek, “Emek-değer” teorisini formüle etti ve “Sermaye, birikmiş emektir.” Dedi.
Daha sonra Marx ve Engels 1848’de yayınladıkları Komünist Manifesto ile insanlık tarihinin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu ve bu mücadelenin işçi sınıfının zaferiyle sonuçlanacağını söylediler.
Lenin, kapitalizmin en yüksek aşaması, emperyalizmin teorisini yazdı. Sosyalist devrimin uygulamasını ve pratiğini gerçekleştirdi ülkesinde.
Bu arada, bu düşünürler, kapitalistlerin insanı, toplumu, doğayı, hayvanları pervasızca sömürüp, dünyanın düzenini, dengesini bozacağını ve ülkelerin çeşitli felaketlerle karşılaşacağını bundan tam 150 – 200 yıl önce vurgulamışlardı.
Bu kötü gelişimi önlemek için kapitalist düzen yerine emeğe ve eşit paylaşıma dayanan sosyalist düzenin kurulmasını önermişlerdi…
Bu büyük bir öngörü ve yönlendirme idi.
Marksist devrimci teoriyi kendilerine kılavuz edinen Lenin, Mao, Castro gibi önderler ülkelerinde devrim yaptılar, halkların egemenliğini gerçekleştirdiler.
Mustafa Kemal Atatürk de ülkesini işgal eden emperyalist devletlere karşı dişe diş mücadele vererek onları vatanımızdan kovdu, çağdaş ve bağımsız bir ülke yarattı.
O dünyanın örnek aldığı bir dünya lideriydi.
Türk halkının zaferinde Sovyet lideri Lenin’in de katkısı olmuştu.
Bu liderlerin ve düşünürlerin tümü de daha o yıllarda kapitalizmin, emperyalizmin dünya halklarının geleceğinde, çok kötü bir rol oynayacağını, dünyanın DOĞAL DÜZENİNİ değiştirip, insanlara felaketler yaşatacağını söylemişlerdi.
Onlar, kapitalist düzenin yaratacağı bu tehlikelere yüzyıllar öncesinden dikkat çekmişlerdi.
60’lı yıllardan bu yana yeryüzünde ve ülkemizde sömürü düzenini emekçi yığınların lehine değiştirebilmek için nice mücadeleler verildi.
68’li – 70’li yıllarda emperyalizm ve işbirlikçilerinin iktidarına karşı koyan Deniz Gezmişlerin yaşamı darağacında son buldu…
Nice devrimci gençler bu yolda yaşamlarını yitirdiler. Onların feodal, kapitalist, emperyalist yapıya karşı verdikleri savaşımda ne kadar haklı olduklarını bugün daha iyi anlıyoruz.
Dünyamız şu günlerde yine çok kötü bir dönemden geçmektedir.
Bu kara, kapkara günlerin ortaya çıkmasına sebep olanlar ise elbette kapitalist, emperyalist ülkelerdir.
Doymak bilmez kazanç ve lüks yaşam hırsları yüzünden insanın, doğanın, yeryüzünün yapısını, dengesini bozdular. Dünyayı yaşanmaz, yaşanamaz hale getirdiler.
Yeryüzü, emperyalistler ve ortakları tarafından uygulanan sosyal – ekonomik politikaların sonucunda, bugün bir felaketin, yaygın hastalığın pençesine düşmüştür…
Kıvranmaktadır.
Bu politika, sadece çıkara, sömürüye, yağmaya dayanan ve insanı, doğayı, hayvanı hiçe sayan bir sömürü politikasıdır.
Koronavirüs, işte bu Kapitalist – emperyalist düzenin ürünüdür.
Hastalık günden güne genişlemekte, daha çok can almaktadır. Ekonomiler perişandır. Üretim durmuştur.
Bu salgın hastalık doğanın, horlanan, sömürülen insanın, hayvanın kendisini ezenlerden öç almasıdır.
Avrupa ülkelerinin ve ABD ekonomisinin kâğıttan kaplan olduğu artık anlaşılmıştır… Zorlukların, krizlerin, salgınların hakkından gelecek güce ve birikime sahip değildirler.
Üstelik yeryüzünü daha büyük felaketler beklemektedir şimdi. Çekirge sürüleri, sel baskınları, Tsunamiler, atmosferin süratle kirlenmesi, ormanların yok edilmesi, verimli toprakların bitirilmesi…
Bu krizlerden tek çıkış yolu vardır: Ülkelerin sosyalist ekonomi ve toplum düzenine dönmesi…
Artık bundan kaçış yolu kalmamıştır. Bundan böyle çıkarcı politikacılar ne kapitalist ekonomi ne din sömürüsü ile düzenlerini yürütemeyeceklerdir. Yürütemezler…
Bu salgın hastalıkla gerçekler gün gibi, güneş gibi ortaya çıkmıştır çünkü…
Bir yanıt yazın