Ermenistan örgütleri, Almanya’da yaptıkları toplantıda ülkemizin yarısını kapsayan büyük Ermenistan haritasını yayınlamışlar.
Türkiye’nin gündemini yaygın ve salgın hastalıkların, yaşamı etkileyen sosyal sıkıntıların kapladığı günümüzde, başka önemli konuların üzerine yeterince eğilinmiyor. Asılsız ermeni soykırım günü olarak kullanılan 24 Nisan tarihi bunlardan biri olmamalı ve yaşananların gerçek yüzünü bilmeliyiz.
Türkler tarih boyunca, Ermenilere veya başka hiçbir topluma karşı soykırım bir yana ayrımcı muamelede bulunmamışlardır. Türk insanı; başka din ve milletten olan insanlarla hiçbir ayrım yapmaksızın yaşamıştır ve yaşamaktadır. Hatta denebilir ki, başka din ve milletten olan insanların en rahat yaşadığı ülke Türkiye’dir.
Ancak bu soykırım kampanyasına yeteri kadar ve yeterli ölçüde yanıt verilmemesi nedeniyle 2019 yılı sonu itibariyle ermeni soykırımını kabul eden ülkelerin sayısı 31’i bulmuştur.
Soykırım yalanına destek vermek isteyenler, çok sayıda tarihi belge ve bilgiler üzerinde tahrifat ve sahtecilik yapmışlardır.
“Ermeni Sorunu ve Türkler” isimli; Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak basılan, ayrıca çizgi roman ve Azerbaycan Türkçesi ile yeni basımı hazırlanan kitabımızda bunun örneklerine yer vermiş bulunmaktayız
FOTOĞRAF SAHTEKARLIĞI
Ermenilerin ve soykırım destekçilerinin yaptıkları bu tahrifat ve sahtecilik işlerinin en belirgin örneklerinden biri Atatürk’ün bir fotoğrafı üzerinde yapılandır. Resimde, hayvanları çok seven Atatürk, bir iskemlede oturmakta ve önünde oynaşan birkaç köpek yavrusunu seyretmektedir. Bu fotoğrafdaki köpek yavruları silinerek, bunların yerine fotomontajla bir çocuk cesedi yerleştirilmiştir. Ancak bu sahterkarlığı yapan cahiller, resmin üzerindeki, daha eski bir tarihe ait olan “Latife Hanım’ın imzasını ve yazdığı tarihi” silmeyi akıl edememişlerdir.
RESİM SAHTECİLİĞİ
Bir diğer sahtekarlık belgesi Rus ressam Vasily Vereshcaign’in, Tretyakov Müzesi’nde bulunan “Abofeoz Voini” yani “Savaşın Kutsallaştırılması” isimli eserinde yapılmıştır. Soykırımın yapıldığı iddia edilen tarihden çok daha eski tarihde 1872 yılında yapılan bu tabloda, savaşı simgeleyen ve kafataslarından oluşan bir kule resmedilmiştir. Ermeniler bu resmin üzerine bazen birkaç karga ve kuş resmi ekleyerek, ermeni soykırımı için yapıldığı yalanının arkasına sığınmış ve çok sayıda uluslararası kongrede kullanılmışlardır.
BEYAN VE KABULLERİ
Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’de kitap ve yazılarında, Türklerin hiçbir soykırım suçu işlemediklerini, asıl isyan ve soykırımı yapanların bir kısım Ermeniler ile ermeni çeteleri olduğunu itiraf ve kabul etmiştir.
Osmanlı’nın uyguladığı “Tehcir” yani “Zorunlu Göç” ile hiçbir katliamın yapılmadığını, 1.5 milyon ermeninin öldürüldüğü yolundaki iddiaların asılsız ve yalan olduğunu, esasen o sayıda bir ermeni nüfusunun bulunmadığını beyan ve kabul etmişlerdir.
Talat Paşa’nın 24 Nisan 1915 gününde aldığı karar; ermeni komitelerinin kapatılması, zararlı faaliyetlerde bulunan ve bulundukları yerde ikametleri mahzurlu görülenlerin başka yerlere tehciri-yollanması ve bu işlem sırasında Müslüman halk ile Ermeniler arasında karşılıklı çarpışmaya engel olunması yolundadır.
Bu olaylarda 1,5 milyon ermeninin öldürüldüğü büyük bir yalandır. Bu rakam Almanya’da, Auschwwitz Toplama Kampı’nın önündeki tabeladan alınmış ve bu tabelada yazan 1,5 milyon Yahudi, 1.5 milyon Ermeni olarak değiştirilmiştir. (Cengiz Özakıncı)
ASIL SOYKIRIM
Asıl soykırım şu anda Ermenistan’ın başkenti olan Erivan’da Türklere karşı yapılmıştır. Erivan’da, Ruslar ve Ermeniler tarafından 1897 yılında yapılan nüfus sayımında –313.178 Azeri Türk nüfus tesbit edilmiştir
-1897 yılında…313.178 Türk nüfusu vardır,
-1926 yılında…575.000 olmuştur,
-1960 yılında…155.000 e düşmüştür,
-2001 yılında……5.568 kişi kalmıştır,
-2008 yılında……—– Hiç Türk kalmamıştır.
Erivan’da 1926 yılında 575.000 Azeri Türkün yaşadığı bu nüfus, normal artışa göre bu gün 2.000.000 (2 milyon) olması gerekirken, tek bir Türk kalmamıştır. Peki, orada yaşayan bu insanlara ne olmuştur. Ermeniler tarafından soykırıma uğramış, öldürülmüş ve bir kısmı da kaçmak zorunda kalmıştır.
Ermeniler tarafından Türklere karşı yapılan soykırımın bir örneği; . Hocalı Soykırımı (Xocalı Soyqırımı), Dağlık Karabağ (Dağlıq Qarabağ) da 25/26 Şubat 1992 tarihinde yaşanmıştır. Hocalı soykırımının tanığı Ermeni Gazeteci Daud Kheriyan yazdığı kitapta; hamile kadın, çocuk, yaşlı kişilerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiğini kayda geçmiştir.
Ermenilerin iftira ve vahşetleri bununla da sınırlı kalmamıştır. Ermeni yazar Zori Balayan; “Ruhumuzun Canlanması- Heaven and Hell” isimli kitabının 260-262. sayfasında bunları büyük bir iftiharla anlatmıştır. Bu itirafları burada vermek istemiyorum. ama yapılan vahşetin boyutunu görmek için, “okuması dahi mide bulandıran” bu itirafların bir kısmına yer vermek zarureti hasıl olmaktadır: “Hocalı’da; arkadaşımız Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Çocuğun annesinin (Bu kısımda yapılanları yazamıyorum).. Derisi soyulan bir Türk çocuğunun kaç dakikada can verdiğini görmek için saat tuttuk…” (Turkish news, Prof.Dr.Rıdvan Karluk, Osman Aras, S.Somuncuoğlu iletileri)
Hocalı soykırımının tanığı Ermeni Gazeteci Daud Kheriyan yazdığı kitapta; hamile kadın, çocuk, yaşlı kişilerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiğini kayda geçmiştir.
Yapıldığı itiraf edilen şeylerin bir kısmını yazmak istemiyorum ve yazarken midem bulanıyor. Ancak bu yalanı yayanlar için “…yalan söylüyorlar, belgeleri tahrif ediyorlar, kendileri vahşet işlemişlerdir…” gibi genel beyanların yetersiz olduğu görülmektedir. Yaptıkları sahtekarlık ve vahşeti biraz olsun, kendi kabul ve beyanla ile ortaya dökmenin gerekli olduğu da açıktır.
Bu senaryoların aktörü olan devletler ve kişiler, soykırımlarını, dünyanın çeşitli yörelerinde yaşayan Türklere ve Müslümanlara taşımışlardır. Hocalı, Karabağ, Kosova, Saray Bosna katliamları bunun en yakın ve en canlı örnekleridir. Güneydoğu’da kendini kürt olarak tanımlayan kişi ve örgütlerin yaptığı eylemler de bunlardan farklı değildir.
ELÇİ VE TEMSİLCİLERİMİZ
Hasta kafalı militan ermeniler ve ermeni terör örgütleri tarafından yakın tarihde 31 Türk diplomatı ve aile mensubu öldürülmüştür. 27 Ocak 1973 tarihinde Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar’ın öldürülmesi ile başlayan cinayetler dizisi, 19 Kasım 1984’de BM Viyana Ofisinde görevli Direktör Enver Aygün’ün katledilmesine kadar devam etmiş, bu cinayetler dizisinde; Madrid Büyükelçisi Zeki Kuneralp’ın eşi Necla Kuneralp ve emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu 1978’de büyükelçilik aracına düzenlenen silahlı saldırıda hayatını kaybetmiş, Lizbon İdari Ataşesi Erkut Akbay’ın eşi Nadide Akbay da araçta uğradığı silahlı saldırıda öldürülmüş, Lizbon Büyükelçiliğinde görevli Müsteşarı Yurtsev Mıhçıoğlu ve eşi Cahide Mıhçıoğlu’da büyükelçiliğe düzenlenen saldırıda yaşamını yitirmiştir.
Türk diplomatlara yönelik eylemlerde 1985 sonrası azalma gözlense de saldırılar sürmüştür. Atina Basın Müşavir Yardımcısı Çetin Görgü 1991’de ve Büyükelçilik Müsteşarı Ömer Haluk Sipahioğlu 1994’teki terör eylemlerinde şehit edilmişlerdir.
Bu cinayetler, diplomatlarımızın davet edildiği otellerde pusu kurmak, aracını ve evini kurşunlamak gibi yöntemlerle gerçekleştirilmiştir.
Seneler önce yaşandığı iddia edilen olaylar nedeni ile, bu olaylarla hiçbir ilgisi bulunmayan kişilerin öldürülmesi, soykırım suçunun doğrudan işlenmesi demektir.
Ermeni devleti ve sözüm ona devlet adamları bu hezeyanlarından halen vaz geçmemişlerdir. Türk Devletinin kadim toprakları, dağları, ovaları üzerinde hala kötü emellerini sürdürmekte ve düşmanlıklarını devam ettirmektedirler. Buna karşın Türk Devleti, onların pek de hak etmedikleri kilise ve yapıları muhafaza ve hatta tamir ettirerek onların kullanımına açmakta, hiç de hak etmedikleri halde yardımda bulunmaktadırlar.
YENİ ÇALIŞMAMIZ
Bu konuları işleyen “Ermeni Sorunu ve Türkler” isimli; Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak yazılan kitabımız daha önce yayınlanmıştır. Benzer olayların yaşanması nedeniyle, kitabımız Azarbeycan Türkçesi ile de yayına hazırlanmaktadır. Kitap da anlatılanlar, 1915/1917 yılları arasında Rus ve Ermeni işgalini, Erzurum’da çocukluk döneminde yaşayan, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk “Müstantik-Hakim’lerinden olan” babam Mahir Akyüz’ün anlatılarını da kapsamaktadır.
Yaşadığımız tarihe elimizden geldiğince ışık tutmak için çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Bu kitap; değerli karikatürist, yazar ve çizer “Nuri Kurtcebe” tarafından “çizgi roman” olarak hazırlanmaktadır. Kitap ve değerli karikatüristin çizgilerine bir örnek olmak üzere, kitabın başlangıç sayfalarında birini sunmak istiyorum.
GERÇEK DURUM
Ermeni soykırımı konusunda dünyanın önde gelen bilim adamları, tarihçi ve araştırmacılarının vardıkları sonuç; soykırım iddialarının doğru olmadığı, iddiaları doğrular tek bir belgenin bulunmadığı yolundadır.
ABD’li tarihçi Guenter Lewy, Hollanda’lı tarihçi Eric Zurcher, İngiliz tarihçi Andrew Mango, İrlanda’lı tarihçi Dr. Pat Walsh, Amerika’lı tarihçi Justin McCarty ve Prof. Dr. Norman Stone, ABD Başkanlık Danışmanı Bruce Fein, benzer açıklama ve ilmi saptamalarda bulunmuşlardır.
ABD’li ilim adamı Prof. Dr. Norman Stone; “Ermeni soykırımı olmadığını söylerim ve bunu yasaklayan bir yasa varsa, bunun için hapse bile girerim.” Demiştir.
Bu kişilerin kısa beyan ve sözleri “Ermeni Sorunu ve Türkler” isimli kitabımızda yer almaktadır.
Türk tarihi; değişik din veya etnik kökenden gelen müzisyen, bilim ve devlet adamları ile doludur. Bunlar arasında hiçbir ayrım yapılmamıştır. Aralarında ermeni asıllı olanlar büyük bir yer tutmaktadırlar.
Bu konuda bir çok örnek vermektense; tek bir örnek vermek yeterli olacaktır:
Bir Türk ermenisi olan Agop Martayan, Türk dili üzerinde uzmanlaşmış bir dilbilimcidir. Türk Dil Kurumu‘nun ilk genel sekreteridir. Atatürk tarafından bu göreve getirilmiştir. 1935 yılında Türkçe ile ilgili yaptığı çalışmalarından ötürü Mustafa Kemal Atatürk tarafından kendisine “Dilâçar” soyadı verilmiştir.
Başta da ifade ettiğimiz üzere; Türkler tarih boyunca, Ermenilere veya başka hiçbir topluma karşı soykırım bir yana ayrımcı muamelede bulunmamışlardır. Türk insanı; başka din ve milletten olan insanlarla hiçbir ayrım yapmaksızın yaşamıştır ve yaşamaktadır. Hatta denebilir ki, başka din ve milletten olan insanların en rahat yaşadığı ülke Türkiye’dir.
Av.Ahmet Erdem AKYÜZ
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Bir yanıt yazın