Bilim, Din ve Salgın
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Bilim-Din çatışması, batı medeniyetinin temelini oluşturmaktadır. Kütüphaneler dolusu eserlerdeki tartışmalar, ruhban sınıfına isyanın yansımasıdır. Yayılmasını önleyemediği Hıristiyanlığı, Roma İmparatorluğu’nun devlet ideolojisiyle birleştirerek Vatikan’ı kurması ve semavi dini paganlaştırmaya başlaması tepkilere yol açmış, 54 senesinde Bizans ve Roma kiliseleri birbirlerini afaroz etmişlerdir. Ortaçağ’da Papalık çevresindeki çıkar ve baskı zincirine karşı Protestan akımlar ortaya çıkarken doğruyu arama gayretleri, batı üniversitelerinin temelini oluşturmuştur. Günümüzde ise dinle alakalı konular kiliseye hapsedilmiş, ruhban sınıfının devletteki etkinliği azaltılmış veya sembolik hale getirilmiştir.
Belirtmek gerekir ki bir yerlerden sıklıkla aksine örnekler verilse de İslam medeniyetinin güçlü olduğu dönemlerde din-bilim çatışması yaşanmamış, matematikte, fizikte, kimyada, tıpta, astronomide önemli buluşlar, bu asırların hürriyet ve refah ortamında gerçekleşmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in şeyhi Akşemseddin Hazretlerinin, çiçek hastalığı sebebiyle ilk defa mikrop veya virüsü tarif eden bir risale yayınladığını, geçen hafta bir İspanyol doktor yazdı. Batı cerrahların kasaplar arasından çıkmasına karşın İslam dünyasında medrese bünyesinden tabipler ve cerrahlar çıktığını yeni öğreniyoruz.
Bu gerçeklere karşın kıyamet kapsamındaki (eskatolojik) tartışmalar, günümüzde sadece İsrail’in değil ABD’den Rusya’ya Hıristiyan dünyasının dış politikalarının merkezinde bulunmaktadır. Yeni koronovirüs salgını, kendi görüşünü haklı çıkarmak veya yeni senaryolara yelken açmak için bazı kesimler tarafından can simidi olarak görülmüştür. Bir İslam ülkesinde din adamı kisvesi altındakinin saçmalaması, derhal bütün Müslümanlara mal edilmekte, bundan hareketle İslam’a saldırı seansları başlatılmaktadır. Bu gibi fırsatlardan hareketle toplumun geniş kesimlerini pek ilgilendirmeyen konularla kamuoyunun ulu orta meşgul edilmesi pek iyi niyet alameti değildir. Uzay fıkhı veya kutuplar fıkhı olmadığından hareketle selef-i sâlihîn ulemasına çamur atmaya kalkan din adamı kılıklılar, ajan-provokatör rolüne soyunan zavallılardır. Belirtmek gerekir ki papaz veya hahamların nice saçmalıkları, koronovirüse karşı taksit imkanı ödemelerle sırlar karalamaları, inanç kapsamında değerlendirilerek tartışma konusu yapılmamaktadır. İnanç ve ayin kapsamdaki diğer meseleler de Hıristiyan dünyasının televizyonlarında ulu orta gündeme taşınmamaktadır.
İsrail’in haham kökenli Sağlık bakanının “ancak Mesih koronavirüs belasından bizi kurtarır” mesajı, pek alay konusu edilmedi. Salgının sona ermesi için Papanın boş salona hitaben irad ettiği dua da pek alaya alınmıyor, hemen bütün kanallar saygıyla haberleştiriyor. Ancak maddi tedbirler alındıktan sonra morali yüksek tutmak üzere Müslümanların duasının gündeme gelmesi, bazı kesimleri adeta çıldırtıyor.
Din ve bilimin konusu ve alanı farklı olduğu halde kesişme ve çatışma sahaları da oldukça fazladır. Öncelikle din, inanç konusu olup, itikat kapsamındaki her hususu ilmi metotlarla ispat etmeye uğraşmanın pek anlamı yoktur. Kur’ân-ı Kerim’de veya hadis-i şeriflerde haber verilen her hususun bilim ve teknoloji alanında karşılığını bulmaya çalışmak, bilim ve teknolojinin gelişmediği devirlerdekilerin inançlarında kusur aramaya yol açabilir. Bununla beraber gözlem, muhakeme, tefekkür ile iman ve ibadet alakası son derece önemlidir.
Bilimde, teknolojide nice deha seviyesindekiler vardır ki aralarında her dine mensup olanlar yanında ateistler de bulunabilmektedir. Bu anlamda akıl-zeka farkı veya aklın farklı boyutları gündeme gelmektedir. Bilimin temelinde genel anlamda gözlem, tecrübe ile muhakeme katmanları bulunmaktadır. Bununla beraber sadece bilimsel bulgular ve gerçekler, insanların dünya hayatında dahi sağlıklı, mutlu ve huzurlu olmalarına yetmemektedir. Eğer bu yeterli olsaydı, hiçbir doktorun ciğerlerini tahrip ettiğini bilip hastalarını uyarmasına karşın kendilerinin de içki ve sigara içmemesi gerekirdi. Sosyal bilimler alanında nice dehaların aile ve toplum ilişkileri berbattan kötü olmuş, zihinsel sorunlardan kurtulamamışlardır.
Dini esaslar zamanla ve mekanla sınırlı olmayıp her devirde akidelik vasfını korumaktadır. Halbuki bilimsel gerçeklik, deney, gözlem ve muhakemelere bağlı olarak sürekli değişebilmektedir. Bir asır önce ağrı şikayetiyle doktora gidenlerin birçoğunun reçetesinde ilaç olarak eroin yazılmıştır. Sonraki araştırmalar bunun tehlikeli bir zehir olduğunu ortaya koymuş, bırakın ilaç olmasını kullanımı ve ticareti dahi yasaklanmıştır. Halen yaşayan neslin bir dönem ilaç olarak kullandığı müstahzerlerin önemli bir kısmı, günümüzde yasaklanmıştır. Deney ve gözleme dayanan bu keskin değişimlere bilimin her alanında rastlamak mümkündür. Bununla beraber başta tıp olmak üzere aksi ispat edilmedikçe mevcut bulgu, sonuç, teorilerin dikkate alınması, fakat bugün ulaşılanların değişmez gerçek olmadığı, yeni araştırmaların önünü kapatmaması gerekmektedir.
Bu gerçeklerden hareketle salgına karşı mücadelede inanç unsuru da gerektiğinde dikkate alınmalıdır. Birçok uzmanın değişik vesilelerle dini boyutu da olan uygulamalara karşı alerjik tavır takınması, çağını doldurmuş pozitivist tepkilerle adeta bilimperest üslup kullanması, kendilerine güveni zedelemektedir. Yeni koronavirüse karşı mücadelede bir uzman, elleri, yüzü yıkamanın, ağza ve burna su vermenin öneminden bahsederken abdestin yarısına gelmişdi ki bilim kurulu üyesi yaşlıca doktor, adeta çılgına dönerek öğrencisi durumundaki doktoru susturdu. Bir başka programdaki doktor, orucun bağışıklık sistemini güçlendirdiğine, dolayısıyla koronovirüs açısından da sağlıklı olduğuna dair yaklaşık 20 yıl önceki kilinik deneylerinden biraz endişeyle bahsedebildi. Diğer yandan tam da Ramazan yaklaşırken beslenmede övün atlamamamın öneminden bahsetmek adeta moda haline geldi.
Salgınla mücadelede günümüz bilimsel araştırma sonuçlarını ve imkanlarını kullanmak elbette gereklidir. Ancak aynı konu, ibadetin de bir parçası ise sonuç almak çok daha kolay olacaktır. Yemekten önce-sonra, tuvaletten önce-sonra elleri yıkamak, her namaz vaktinde abdeste elleri yıkayarak başlamak, gusül abdesti almak, elbisesini temiz tutmak, bu toplumun tamamına yakın çoğunluğunun -tatbik etmese de- inancının gereği olduğuna göre, tedbirler kapsamındaki hususlardan sonuç almak için değerli bir altyapı var demektir. Umre ibadetinden döndükten sonra karantina mahallinden kaçmaya çalışan, sokağa çıkış yasağı veya karantina kurallarını işkence olarak gören toplumumuzun inançlı kesimlerine şu Hadis-i Şerifi hatırlatmak, sonuç almayı doğal olarak hızlandıracaktır: Bir yerde veba olduğunu duyduysanız oraya girmeyin; Eğer vebanın olduğu yerdeyseniz oradan dışarı çıkmayın. İnandığı peygamberin mekanını ziyaret için nice masraf ve eziyetleri göze alan insanlara niçin bu gerçek bildirilmez. Onun bu veciz emrini mesela doktorların da inanan hastalarına her fırsatta hatırlatması bilime zarar mı verir yoksa aynı zamanda bilimin gereği midir. Çünkü bilim, insan ilişkilerinde sonuç almanın öncelikle motivasyonla, bir anlamda inançla ilgili olduğunu kesin olarak ispat etmiştir.
Öncevatan, 22 Nisan 2020
alaeddinyalcinkaya@gmail.com
Bir yanıt yazın