Diktatörlerin Sonu Hep Aynı Olur…

“Sevginin ne olduğunu” bilmez diktatör.

“Dert, sıkıntı, acı, çekmek, yoksulluğa düşmek, evine ekmek götürememek…” nedir, bilmez…

İnsanları mutlu etme düşüncesi ona çok uzaktır. Bu duyguya, düşünceye yabancıdır o…

Yardımlaşmayı, bölüşmeyi, paylaşmayı bilmez.

Kadın hakları, eşitlik, özgürlük onun sorunu değildir. Kitabında yazmaz.

Onun bir tek hedefi vardır; koltuğunu, iktidarını, çevresini, yakınlarını, yandaşlarını, çoluğunu çocuğunu korumak… Onları servete, zenginliğe kavuşturmak ve sahip olduklarını yitirmemek…

Bu hedefe ulaşmak için ne gerekirse onu yapar… Elinden geleni ardına koymaz…

Su gibi yalan söyler. Bugün ak dediğine yarın kara der. Bir sözü bir sözünü tutmaz. Durmadan kendi kendisini yalanlar ama bir parça olsun yüzü kızarmaz.

Çünkü utanma duygusu kalmamıştır.

Hak hukuk tanımaz. Adalet sistemini emrine alır. Mahkemelerden dilediği kararları çıkartır.

Medyayı, emniyeti, iş adamlarını, akademik kurumları kendisine bağlar. Onlar diktatörün emir erleri, kurşun askerleri gibi hareket ederler. Ne derse, ne isterse, ne emrederse onu yaparlar.

Onun yolundan gitmeyenler, ona karşı çıkanlar, yaptıklarını eleştirenler ise cezalandırılır, dört duvar arasına, hücrelere atılırlar. Ekmeğinden, işinden – aşından edilirler…

Her şeyi en iyi o bilir. Her konuda bilgi, tecrübe sahibi, uzmandır. Her konuda bilgisi vardır. Her konuda konuşur. Durmadan konuşur…

Kendisini halkına şirin, sevecen ve vatansever göstermek için bin dereden su getirir. Kendisini ilahi bir güç, kutsal bir varlıkmış gibi topluma tanıtır.

Çevresine topladığı din ve devlet adamları ile halkı yönlendirmeye, etkilemeye, beyinlerini şekillendirmeye çalışır.

Ama çok korkaktır… Çok korkar. Gölgesinden bile korkar.

Her şeyden, herkesten, uçan kuştan bile korkar… Çünkü halkına ve insanlarına uyguladığı zulmün, baskının bilincindedir… Farkındadır…

İnsanların nasıl bir bataklıkta yaşadığını bilir. Onun garibanları, emekçileri dışlayan sosyal – ekonomik politikaları yüzünden yaşlı, hasta, çoluk çocuk, milyonlarca insan yokluk, yoksulluk içinde can verir.

Bu yüzden bir koruma ordusu ile gezer…

O da yetmez ülkesinde bir de “Korku İmparatorluğu” kurar. Yazarları, çizerleri takip ettirir. Düzmece raporlarla, suçlarla zindanlara attırır. Onların çoluğu çocuğu, eşi, sevenleri mağdur olacakmış, bu, onun umurunda bile değildir.

O sadece geleceğini ve süper lüks yaşantısını düşünür ve onu korumaya bakar.

Ama tarih gerçekçidir… Tarih acımasızdır… Tarih affetmez… Tarih silinmez…

“Güç bende… Dilediğimi yaparım. Kanun benim… İstersem asarım, istersem keserim…” diyen, nice krallar, prensler, sultanlar, padişahlar dünyaya ve halkına hükmettiğini sanırken, saraylarının enkazı altında kaldılar…

Ve hep “RAB BANA, HEP BANA…” diyen, halkını sinek gibi görenlerin sonu acı oldu…

Bugün ne Hitlerler, ne Mussoliniler ne de Evrenler iyilikle anılmamaktadırlar. Sonsuza dek lanetleneceklerdir.

Şimdi bunların yanında bir de Atatürk’ün resimlerine bakınız. Ama dikkatli bakınız. İş olsun diye değil. Alıcı gözle bakınız…

Birçok devlet adamında, politikacıda göremeyeceğiniz, bulamayacağınız bir özellik vardır onda.

Nedir bu özellik?

Halkı ile iç içe geçmiş, bütünleşmiş, kaynaşmış bir liderdir o.

Halkını seviyor. İnsanları seviyor. Yalan söylemiyor. Aldatmıyor… Bağırmıyor, çağırmıyor. Öfkelenmiyor. Kimseye kötü söz söylemiyor.

Her zaman, her koşulda, her yerde dinliyor onları. Hem de Tüm dikkatini konuştuğu kişinin üzerinde yoğunlaştırarak, büyük bir ilgiyle dinliyor…

Halkı da onu çok seviyor. Onunla yan yana olmaktan, onu dinlemekten büyük bir mutluluk ve sevinç duyuyor. Atatürk’ün resimlerinin her karesinde, her parçasında bunu görebilirsiniz.

Bu fotoğraflarda kurgu yok, düzenleme yoktur… Tümü de doğaldır…

Sadece sevgi seli vardır. Saygı seli vardır.

Sevginin resmidir onlar…

İnsanlara değer vermenin, insanları önemsemenin, onları ön plana almanın resimleridir onlar…

Önümde bir fotoğraf duruyor. Bakıyorum. Fotoğrafta Atatürk ve çevresinde toplanan insanlar… Onu sevecenlikle, içtenlikle, hayranlıkla dinliyorlar… Hepsi de günebakan çiçekleri gibi yönünü Atatürk’e çevirmiş… Mutlulukları, sevgileri, saygıları, gülümseyen yüzlerinden, gözlerinden okunuyor…

Halkıyla diz dize. Yan yana…

Güvenlik çemberi, koruma ordusu yok çevresinde. Ne onu protesto eden gençler, kadınlar var ne de kadınları, gençleri yerlerde sürükleyen, döven, söven korumalar…

Sadece sevgi yumağı var. Bütünleşmiş, iç içe geçmiş sevgi yumağı…

Sadece gözler ve kalpler konuşuyor orada…

(alieralp37@gmail.com)

“Sevginin ne olduğunu” bilmez diktatör. - IMG 20170622 111622 1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir