Mehmet Boz
Bugün 17 Nisan 2019,Cuma
Köy Enstitülerinin kuruluş yasasının kabulünün 80’nci yıl dönümüdür.
Atatürk’ün “Milletin Efendisi “ dediği Türk köylüsünü yurttaşlığa yükseltecek olan Cumhuriyetin aydınlanmacı kurumları Köy Enstitüleri
17 Nisan 1940 tarih ve 3803 saylı yasa ile kurulmuştur.
Yüksek Köy Enstitüsü yönetmelik kapsamında , Hasanoğlan Köy Enstitüsü içinde 1942-43 eğitim öğretim yılından itibaren öğretime başlar. Köy enstitülerinde ihtiyaç duyulan öğretmenleri yetiştirmek üzere kurulur.
Kapatıldığı 1947 yılına değin 209 mezun vermiştir.
Çağdaş uygarlık yolunda ilerleyen Türkiye’nin önünü kapamak için tek parti döneminde (CHP),1947’de Köy Enstitülerinin
önce izlenceleri(müfredatı) değiştirilir .Ve ardından Yüksek Köy Enstitüsü kapatılarak tabandan( köy) başlatılmış olan kalkınma hamlesi söndürülmüştür.
İddialı bir de tespit:
- Köy Enstitülü çıktılı bir öğretmenin çalıştığı köydeki öğrencilerden en az birinin Köy Enstitü’den öğretmen çıkmadan Türkiye çok partili düzene itildiğinden beri Türk demokrasisi “geriye doğru çalışan bir saat gibi” seyir izlemiştir.
- Aşağıda Köy Enstitüleri Marşı sözleri ve marşa ait video bağı(link) bulunmaktadır.
- Ankara’ya 35 Km uzaklıktaki Hasanoğlan Yüksek Köy Entitüsü/Köy Entitüsü yapılarını yıllar sonra gezmiş olan Ceyhun Balcı’nın hüzünlü yazısı(2016,Eylül) da aşağıdadır.Okurken yüreğiniz burkulacaktır.Okumanız önemle önerilir.
Köy Enstitülerinin kuruluşunu gerçekleştiren başta İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç,Milli Eğitin Bakanı H.Ali Yücelolmak üzere emeği,alın teri olan öğretmen /öğrencilerin aziz hatıraları önünde saygıyla eğilmeyi bir borç biliriz.
Bilginize….
17 Nisan 2020,Cuma
KÖY ENSTİTÜLERİ MARŞI(1)
Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine.
Milletin her kazancı, milletin kesesine.
Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine
Toprakla savaş için ziraat cephesine.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.
İnsanı insan eden, ilkin bu soy, bu toprak
En yeni aletlerle, en içten çalışarak,
Türk için, yine yakın dünyaya örnek olmak,
Kafa dinç, el nasırlı, gönül rahat, alın ak.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.
Kuracağız öz yurtta dirliği, düzenliği.
Yıkıyor engelleri ulus egemenliği.
Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği.
Bizimdir o yenilmek bilmeyen Türk benliği
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.
Köy Enstitüleri yaygın olarak bilindiği üzere 1940 yılında değil 1937 yılında kurulmuştur.
17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanununda Köy Enstitülerinin kuruluş amacı, “Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek” olarak belirtilmiştir. Köy Enstitülerinin kuramcısı, kurucusu, baş yöneticisi İsmail Hakkı Tonguç, Köy Enstitülerinde verilecek eğitim aracılığıyla, temel bir hak olan eğitimin, köylüyü kendi kaderini değiştirebilecek bilince kavuşturma, köyü içten canlandırma, köylüyü kendi haklarını koruma eylemine sevk edecek ve yurttaş yetiştirecek işlevleri olduğunu ifade etmiştir.
Köy Enstitüleri yaygın olarak bilindiği üzere 1940 yılında değil 1937 yılında kurulmuştur. Köylerdeki eğitim sorunu çözmek için 1937’de Eğitmen Uygulaması ve Köy Öğretmen Okullarını açılma süreçleri yaşanmıştır.
Köy Enstitüleri açılınca,11 Haziran 1937 tarih ve 3238 saylı kanunla açılan Köy Eğitmen Kursları Köy Enstitülerine bağlanmıştır.
Yani aslında ilk Köy Enstitüleri Köy Öğretmen Okulu adıyla, 22 Mart 1926 tarih ve 789 sayılı Maarif Teşkilatına dair kanunla açılmıştır. Ve bu Köy Öğretmen Okullarının yani Köy Enstitülerinin ilki 1 Ekim 1937’de Eskişehir Çifteler’de, ikincisi de 30 Ekim 1937 günü İzmir Kızılçullu’da açılmıştır.
Köylerdeki eğitim sorununu çözmek için 17 Nisan 1940 tarihinde 3803 saylı Köy Enstitüleri Yasası kabul edilmiştir.(2)
.,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
(Zaman ayırıp okunaması gereken bir yazı)
Ceyhun Balcı’nın HASANOĞLAN’DA HÜZÜN
Hitit Güneşi’ne doğru yol alırken Anadolu Güneşi’ne selam durmamak olmazdı. Ankara’nın doğusunda 35. kilometrede gördüğümüz Hasanoğlan yön götericisi biraz buraya da zaman ayırın der gibi geldi bize.
Hasanoğlan savaşlar yoksulu, yoksunu ve yorgunu genç Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine doğan güneşe eşdeğer Köy Enstitülerinin 15’si olarak kurulmuş bu Ankara beldesinde.
Künyesindeki “yüksek” sözcüğü diğer köy enstitülerine öğretmen yetiştirme görevine vurgu yapıyor. Dünya ve yanı başımızdaki Avrupa II. Dünya Savaşı’nın dehşetiyle sarmalanmışken Türkiye Cumhuriyeti savaş alanlarındaki başarısını toplumsal alana taşıma kararlılığı içindeydi.
Ortaçağı geride bırakan Türklerin uygarlığa adım atması eğitimle ve özgür birey olmakla mümkündü. Köylü toplumu olan Türk milletinin aydınlığa kavuşması köy çocuklarının eğitilmesi ve aydınlatılmasını gerektirmekteydi.
Köylerde ortaçağın temsilcileri olan din adamlarının yerini alacakların donanımlı olmaları gereği tartışmasızdı.
Köy Enstitüleri ile ilgili pek çok şey söylenebilir. Binlerce sayfa yazı da yazılabilir. Şu tümceler o yüce kurumları kısa ve öz tanımlamada işe yarayabilir!
“İşitiresem unuturum!
Görürsem anımsarım!
Yaparsam öğrenirim!”
Kendisi de bir köy enstitülü olan yazar Mehmet Başaran’ın tanımı da son derece etkileyici. Köy Enstitüleri’ni tarımdan ödünç aldığı bir terimle tanımlamış. Tarlanın verimini artırmak için altını üstüne getirme işine “kirizma” denişinden yola çıkan Başaran, Köy Enstitüleri de toplumsal kirizma yaparak çağdaşlaşmaya katkıda bulundu diyerek özgün bir benzetme yapmış.
Köye ve köylüye önderlik edeceklerin tarımı, marangozluğu, demir işlerini bilmelerinde yarar vardı, hayat bilgisine ek olarak. Bütün bunlara eklenecek müzik, resim, tiyatro ve başkaca sanatsal beceriler uygarlığa uçacak toplumun diğer kanadını tamamlayacaktı.
Bu nedenle, köy enstitüsünü bitirenler iyi birer öğretmen olmalarının yanı sıra el becerileri geliştirilmiş ve sanatsal yönü de olan insanlardı. Bir amfi tiyatronun varlığı, dünya klasiklerinin okuma listelerinin değişmezleri oluşu bu yanın eksik bırakılmaması içindi.
Hasanoğlan ziyareti gezimizin en dokunaklı ve hüzünlü durağı oldu!
Emperyalizmi kovarak olanaksız denileni başaran Türkler bu kez cehaleti kovmaya girişmişlerdi. Aklı, bilimi ve özgür bireyi egemen kılma hedefinin bir parçası olan Köy Enstitüleri söz konusu olunca duygulanmamak olası mı? Türk toplumunun kurtuluşa giden yoldaki öncül güçkaynağıdır doğal olarak bu benzersiz yapılar. Ama, aynı saygın kurumların hiç yeri ve gereği yokken ortadan kaldırılması ve ortaçağın diriltilmesi de bir o kadar hüzün verici ve öfkelendiricidir.
Bu duygularla ülkemizin çağdaş uygarlık yolundan geri dönmesi anlamına gelen köy enstitülerinden vazgeçişin simgelerinden olan Hasanoğlan’dayız.
Hasanoğlan Yerleşkesinde “Hasanoğlan Köy Enstitüsü”nü Bilmezler Çok
Hasanoğlan’a girer girmez bayramın ilk gününde sokakta rastlayabildiğimiz insanlara köy enstitüsünü soruyoruz. Kimileri ne sorduğumuzu anlamıyor bile. Anlayanlar da buralarda bir yerdeydi demekle yetiniyorlar.
Şaşırtıcı biçimde orta yaşlı bir sığırtmaç yol tarifi yapmaya çabalıyor. Ben köy enstitülerini çok severim diye de ekliyor. Güçlükle de olsa buluyoruz Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü. Genişçe bir yerleşkede yer alan pek çok yapının kimileri yazgısına terk edilmişken bazılarının Fen Lisesi ve Endüstri Meslek Lisesi olarak hizmet vermekte olduğunu görüyoruz.
Yolun kıyısına iliştirilmiş olan restorasyon projesine ilişkin tabela olmasa köy enstitüsünün adına rastlamak neredeyse olanaksız.
Kullanılmakta olan yapıların arasına serpiştirilmiş gibi duran artık kullanılmadığı anlaşılan yapıların yanı sıra yanlarına, yörelerine dağılmış olan eski gereçler durmuş zaman izlenimi edinmemize neden oluyor. Özellikle bir yapının girişindeki Hasanoğlan Köy Enstitüsü yazısı duygu yoğunluğumuzu doruklara taşıyor. Buralarda bir yerde tiyatro da olmalı diyerek yerleşkenin derinliklerine ilerliyoruz.
Yeşilliğin içinde kaybolmuş amfi tiyatro bütün görkemiyle karşımıza çıkıyor. Yetmiş yıllık yapı dimdik ayakta! Bir grup genç sahnede koyu bir sohbete dalmış. Duvarlar ise Abdullah Çatlı’ya olan sevgilerini graffitiye dökmüş kardeşlerimizin eserleriyle doldurulmuş.
Sahnede tiyatro oyunları sergilemiş Anadolu çocuklarının replikleri canlanıyor gözlerimizin önünde. Köy çocuklarının tiyatro yaptığı 1930’lar Türkiye’sinin tiyatronun yasaklandığı, değrsizleştirildiği ve hatta aşağılandığı günümüz Türkiye’sine evrilmiş olması hüzün katsayımızı artırmaktan başka işe yaramıyor.
Hasanoğlan Köy Enstitüsü II. Dünya Savaşı’nın dışında kalabilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin özgün bir yaratısı olarak ülkedeki köy enstitülerinden nöbetleşe gelenlerce yapılmış. İlginç bir not! Başlangıçta tüm yapıları imece yöntemiyle başka enstitülerden yardıma gelenlerce yapılan bölümler dimdik ayakta kalmış. Buna karşılık, ilerleyen yıllarda yüklenicilerce yapılan bölümlerden birisi nedensizce kendiliğinden yıkılmış. Yaparak ve üreterek öğrenmenin paha biçilmez değerini ortaya koymuşlar böylelikle imeceye katılanlar. Hasanoğlan Köy Enstitüsü karanlıkla ve cehaletle hiç bitmeyecek bir savaşın biricik silahı olarak yükselmiş Anadolu bozkırının orta yerinde.
Hasanoğlan’da geçridiğimiz dakikalar hüzünlendirdiği kadar düşündürdü de!
Bir ülkenin, bir toplumun varlığı ve yokluğu arasındaki çizginin son derece ince olduğunu fark etmiş olduk. Pek çok kişinin kolayına gelen umutsuzluğun umuda dönüşmesi de güç değildir bu açıdan bakıldığında.
Bir toplumu karanlığa çekmek kadar aydınlığa çıkartmak da son derece olasıdır.
Yeter ki istensin, yeter ki bu istenç göterilsin…
Bu kurumların ülkemiz insanının üzerine bir güneş gibi doğmasını sağlayan başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, Hasan Ali YÜCEL ve İsmail Hakkı TONGUÇ’u saygıyla anmadan geçemeyiz.
Ruhları şad olsun!
Karanlığa gömülen emanetlerini yeniden aydınlığa çıkartmak göz ardı edemeyeceğimiz görevimizdir…(3 )
(1 )Güftesi B. Kemal çağlar tarafından yazılan ve bestesi A. Adnan Saygun tarafından yapılan bu marş, önce ‘ZİRAAT MARŞI’ olarak düzenlenmiş daha sonra bütün köy enstitülerinin ortak marşı olmuştur.
(2 )http://www.egitimajansi.com/sahin-aybek/koy-enstituleri-1940ta-degil-1937de-kuruldu-kose-yazisi-854y.html
( 3) Ceyhun Balcı’nın HASANOĞLAN’DA HÜZÜN yazısından(
Yazıları posta kutunda oku