Dünyanın önde gelen iktisatçılarından, Massachusetts Institute of Technology (MIT) öğretim üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Türkiye’de devletin ve seçkinlerin gücüne göre toplumun çok zayıf olduğunu, ekonomideki büyümeye rağmen verimlilik artışının olmadığını 6 Ocak 2020 tarihinde Taha Akyol’a şöyle açıklamıştır: “Ekonominin Kaldıracı Demokrasi.”
O dönemde coronavirüs salgını yoktu. 15 Ocak’ta Türkçe yayınlanacak otoriter popülizme karşı demokrasiyi savunduğu yeni kitabı “Dar Koridor” için Türkiye’ye gelmişti. Acemoğlu, bu kapsamda Türkiye’deki gelişmeleri de değerlendirmiştir. James A. Robinson ile ortak yazdıkları kitabını aşiret-kabile toplumları ile kaotik toplumlar arasında kalan ve demokrasinin işlediği bir alan olarak açıklamıştır.
Ulusların neden başarısız olduğu konusunda Daron Acemoğlu ve James A. Robinson, ülkelerin kültür, coğrafya ya da şans değil, kurumlarının gücüne göre yükselip düştüklerini savunmuşlardır.
Kitaplarında; özgürlük ve ona nasıl ulaşılacağı konusunda yeni bir teori geliştiriyorlar ve dünya tarihinin hem güncel olaylarından hem de farklı konularından çok sayıda kanıt ortaya koyuyorlar. Çoğu yerde ve çoğu zaman, güçlüler zayıf olanlara egemen olmuşlardır. Devletler; kişileri tehditlerden koruyamayacak kadar zayıf, ya da insanların kendilerini despotluktan koruyamayacak kadar güçlüydü. Yazarlara göre özgürlük; ancak devlet ve toplum arasında hassas bir denge kurulduğunda ortaya çıkıyordu. Demokrasilerin ekonomik performans açısından demokratik olmayan sistemlerden daha iyi olduğunu belirten Acemoğlu, demokratik olmayan ülkelerin demokratikleşerek gelirlerini artırabileceği görüşündedir.
“Örneğin sivil toplum örgütleri ile özgür ve bağımsız medya aracılığıyla. Aynı zamanda, Türkiye’nin daha güçlü kurumlara ihtiyacı var. Bu bilhassa yargı için çok önemli. Yargı kurumları bağımsızlıklarını ve yetkinliklerini kaybettiklerinde, bunun yeniden inşası çok uzun zaman alıyor. Son 13 yılda Türkiye ekonomisi büyüdü, ancak verimlilik artışı oranı sıfır veya negatif oldu. Bu nasıl olabilir?…Bunun nedeni yüksek teknoloji alanları yerine, Türkiye’nin yatırımlarının çoğunun inşaat ve gayrimenkul alanlarına gitmesi… Aslında, 2000’li yılların başlarında Türkiye’nin 2000-2001 krizini takiben daha yüksek verimlilik artışına yol açan bu tür kurumsal reformlar gördük. Bu kısa dönem, Türkiye’de daha kaliteli bir büyüme için güçlü bir potansiyel olduğunu göstermektedir.”
Daron Acemoğlu Türk ekonomisi için özetle “Radikal reformlar gerekli, ekonomide sorun yapısal, sert iniş riski var, mucize çıkış yok, işsizlik artacak” demiştir. Acemoğlu Türkiye ekonomisini Şirin Payzın‘a yorumlarken şu önemli tespitleri yapmıştır:
“Türkiye’nin üretken bir şekilde büyümesi lazım…Üretkenlik olmadan büyümeye çalışıyoruz, bu da olmaz… Güçlü devlet olduğu zaman onu kontrol etmek de çok zor. ‘Dar Koridor’ dediğimiz bir fikir, hem güçlü ve nitelikli bir devlet olması hem de bu devletin gücüne rağmen toplumun denetiminde olması demektir. ‘Dar Koridor’ bu iki güç odağının dengeli bir hale gelmesiyle kurulan bir fikir. Hem devlet nitelikli olacak hem de toplum devleti denetleyebilecek araçlara ve özgüvene sahip olacak.”
Acemoğlu’nun bu tespitlerinin üzerinden çok geçmeden dünya coronavirüs salgını sebebiyle ekonomik krize girmek üzeredir. Uluslararası Para Fonu Başkanı (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, kontrol altında alınması durumunda bile Çin ve dünya ekonomisini etkileyeceğini dile getirerek ortak çalışma çağrısında bulunmuştur. Georgieva, Çin’de ortaya çıkan yeni tip koronavirüs salgınının ekonomik faaliyetleri olumsuz etkilediğine işaret ederek, bu durumun küresel ekonomik büyümeye yönelik toparlanma beklentilerini de riske attığını açıklamıştır.
Uluslararası işbirliğinin önemli olduğu alanlara dikkati çeken Georgieva, “Kovid-19’un insani ve ekonomik etkilerini kontrol altına almak için, özellikle salgın daha kalıcı ve yaygın hale gelirse birlikte çalışmalıyız” çağrısında bulunmuştur. Virüsün oluşturduğu belirsizlik dikkate alındığında daha kötü senaryolara karşı hazır olunması gerektiğini açıklayan Georgieva, salgının yanı sıra ülkeler ve şirketlerin yüksek borçlarının risk primi artışı ya da finansal koşullardaki beklenmedik sıkılaşmadan etkilenmesi ve iklim değişikliği kaynaklı doğal afetlerin artması gibi risklerin de olduğuna dikkat çekmiştir.
Türkiye bu krizi İtalya, İspanya ve ABD gibi büyük kayıp vermeden atlatsa bile ardından gelecek ekonomik krize şimdiden hazır olmalıdır. Çünkü ihraç pazarlarında daralma sebebiyle ihracat düşecek, ithalat virüs sebebiyle azalacaktır. Böylece dış ticaret açığı küçülecek, bu, cari açığın azalmasına ve dış finansman ihtiyacının düşmesine katkı sağlayacaktır. Fakat üretimin düşmesine ve büyümenin gerilemesine de yol açacaktır. Benzer tespitleri sevgili arkadaşım Mahfi Eğilmez 9 Mart 2020 tarihinde “Küresel kriz Türkiye’yi nasıl etkileyecek?” başlıklı yazısında yapmıştır. (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mahfi-egilmez-yorumladi-kuresel-kriz-turkiyeyi-nasil-etkileyecek-271321h.htm)
İsviçre’nin Davos kentindeki 50’nci Dünya Ekonomik Forumu’na katılan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 22 Ocak 2020 tarihinde yaptığı açıklamada büyüme hızı konusunda “Bizim yüzde 5 hedefimiz gayet gerçekçi bir hedef” demiştir ama bunun gerçekleşmesi bugünkü şartlarda mümkün değildir.
Sayın Bakanın “Türkiye son 6 yıldır yaşadığı badireleri atlatıp yeni bir döneme giriyor. Güçlü altyapı ve dirençli kapasitesiyle yeni döneme güçlü bir şekilde giriyor. Türkiye ekonomisi eskisinden çok daha farklı. Bu yılın değişim yılı olduğunu yavaş yavaş göreceğiz. Türkiye badireleri atlatırken kimsenin yardımına ihtiyaç duymadı. İlgi alaka güzel bu bizi daha çok motive ediyor.” açıklamasında geçen bir ifadeyi anlayamadım.
Acaba “dirençli kapasite” ne demektir? Ekonomi literatüründe böyle bir terim yoktur. Ya da vardır ama 13 baskı yapan Türkiye Ekonomisi ile 10 baskı yapan Uluslararası Ekonomi kitaplarımda bu kavram yoktur. Google’da yaklaşık 4.200.000 sonuç içinde bu kavrama rastlamadım. İngilizcesi “resistive capacity” dir ama anlamı çok farklıdır. Türkçede bir tıp terimidir. Fakat bir şeyi biliyorum: Türkçede “ilgi alaka” aynı anlama gelir. İlgi derseniz “alaka” demezsiniz, ya da tersi. (vice versa)
Turizmde bu yıl çok muhtemel kaybedilmiş yıl olarak tarihe geçecektir. Virüs sebebiyle turist gelişi azalacak, bu durum Türk ekonomisini olumsuz etkileyecektir. Üretimde girdi olarak kullanılan ithal mallarının çoğu Çin kökenlidir. İthalatta oluşacak kısıtlamalar ve fiyat artışları üretimi olumsuz etkileyecek, ülkenin risk primi yükselecek ve sonuçta CDS primi artacaktır.
Bu süreçte Türk Lirası yabancı paralara göre değer kaybedecek, ithal malları pahalılaşacak, bu da enflasyona yol açacaktır. Risklerin arttığı bir ortamda altın fiyatları da yükseleceği için altın ithalatçısı olan Türkiye’de ithalat miktarı değişmese de ödenecek bedel eskisi gibi olmayacaktır. Fakat petrol fiyatlarındaki düşüş olumlu etki yaratacaktır. Büyüme hızının azaldığı bir ortamda hükümet ekonomiyi canlı tutabilmek için harcamaları artırıp, vergileri düşürecek, bu durum bütçe açığını yükseltecek ve enflasyonun tek rakamlı duruma gelmesini önleyecektir.
Bu konjonktürde 2023 için iddialı hedefler koyan hükümetin 2023 ekonomik hedeflerini gerçekleştirmesi mümkün değildir. Kriz çıkmadan önce bunun mümkün olmadığını açıklamış ve de yazmıştım. Acemoğlu, Perakende Günleri için geldiği İstanbul’da 26 Kasım 2016 tarihinde Çınar Oskay ile uzun bir söyleşi yapmıştır. O tarihteki görüşleri günümüze de ışık tutmaktadır.
Türkiye’de Kasım 2000 ve Şubat 2011 krizlerine benzer bir kriz olmayacaktır (S. Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, 2014, 13. Baskı, s. 547-576) ama “Kriz filan yok, bunların hepsi manipülasyon” ya da “psikolojiktir” demek doğru değildir. Çünkü, Ağustos 2013’te 1,90 seviyelerinde olan dolar kuru bugün 6,75’lere ulaşarak gelişme yolunda olan ülke paraları içerisinde en fazla değer kaybeden para birimi olmuştur.
Bu kapsamda Turkish Forum’da 22 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanan “11’nci Kalkınma Planı ve 2023 Ekonomik Hedefleri” başlıklı yazımdan bir bölüm şöyledir: “Türkiye Cumhuriyetinde 2019-2023 dönemini kapsayan 11. Kalkınma Planı, 18 Temmuz 2019 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk kalkınma planı olan ve 15 yıllık bir perspektifle hazırlanan 11. Kalkınma Planı, her alanda bir değişim ve dönüşüm öngörmekte, Türkiye’nin “yüksek gelir grubu ülkeler” ile “en yüksek insani gelişmişlik seviyesindeki ülkeler” arasına girmesini amaçlamaktadır.
Amaç iyidir ama gerçekleşmesi mevcut büyüme hızıyla mümkün değildir. Tıpkı 2023 hedeflerinde olduğu gibi. Plan hazırlanırken iddialı 2023 hedeflerinin geçekleşmeyeceği geç te olsa anlaşılmıştır. Aşağıdaki grafikte ülkelerin 2019 yılındaki GSMH büyüme tahminleri verilmiştir. Türkiye sıralamada sondan ikincidir. Bu büyüme hızıyla 11. Plan hedeflerine ulaşmak mümkün değildir.
Türkiye ekonomisinin 2019 yılı büyüme hızı konusunda uluslararası kuruluşlar ardı ardına açıklama yapmaktadır. Bunlardan üyesi olduğumuz ve 1985-1990 döneminde OECD Daimi Temsilciğimizde görev yaptığım OECD, ekonominin Mart ayında yüzde 1,8 daralacağını açıklamış, 2 ay sonra bu oranı yüzde 2,6 daralma olarak revize etmiş, 2020 büyüme hızını da yüzde 3,2’den yüzde 1,6’ya düşürmüştür. Dünya Ekonomik Görünümü Güncellenmiş Raporunda IMF, 2019 yılında dünyanın ekonomik büyümesine ilişkin tahminini yüzde 3,7’den 3,5’e düşürmüştür.
Türkiye’de 2019’da GSYH 631.16 milyar dolara düşerse bu 2017’deki 851 milyar dolarlık GSYH’den 220 milyar dolar daha düşük bir gelir demektir. Böyle bir gelişme Türkiye’yi dünya GSYH büyüklüğü sıralamasında 1 ya da 2 sıra geriletir. IMF’nin Ocak 2019’da yayınlanan güncellenmiş tahminlerinde Türkiye ile ilgili yeni bir tahminde bulunmadığı için IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü Ekim 2018 veri setinde yer alan Türkiye ile ilgili 2019 beklentileri geçerlidir.
Fakat Ocak 2019 güncellemesinde Türkiye ile ilgili olarak, “Türkiye’nin, beklenenden daha derin bir daralma yaşayacağı tahmin ediliyor” deniyor. Bu tespitten çıkan sonuç sudur: IMF’nin 2019 beklentisi yüzde 0,4’lük bir büyüme olduğuna göre demek ki yüzde 0,4’den daha düşük bir oran beklenmektedir.
Her ne kadar Türkiye’de pek sevilmeseler de Fitch, 2019 için daha önce yüzde 0,6 büyüme öngörürken, bunu yüzde 1,1 daralmaya çevirmiş, Moodys ise 2019 yılında ekonominin yüzde 2’lik daralacağını açıklamıştır. 2018 Eylül ayında açıklanan Orta Vadeli Program /YEP’ de 2019 büyüme tahmini yüzde 2,3’tür. Ekonomi Bakanlığı’nın tahmini de aynıdır.
Seçili Ülkelerin 2019 Yılı Büyüme Tahminleri
Kaynak:
Türkiye’nin plan döneminde yüksek gelirli ülkeler arasına girebilmesinin en önemli şartı, orta gelir tuzağından çıkmasıdır. Orta gelir tuzağı, kişi başına gelirin belirli bir aşamadan (10 bin dolar) öteye gidememesidir. Tanım olarak ülkedeki kişi başına gelirin belli bir seviyede takılıp kalması, yükselememesi, durgunluk haline gelmesi durumudur. Daha çok milli gelirlerini artıran gelişme yolunda olan ülkelerin milli gelir artışlarının ve dolayısıyla kişi başına düşen milli gelirin bir yerde tıkanması şeklinde belirir.
Onbirinci Plan’da Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılı olan 2023’te GSYH’nın 1 trilyon 80 milyar, kişi başına gelirin 12 bin 484 dolara yükseltilmesi, ihracatın ise 226,6 milyar dolara çıkarılması hedeflenmiştir. Bu hedefler, 2023 hedeflerinin gerçekleşmeyeceğinin göstergesidir. Çünkü 2023 hedefleri 2 trilyon dolar milli gelir, 25 bin dolar kişi başına gelir ve 500 milyar ihracat idi. Her üç hedeften sapma, yüzde yüzün üzerindedir. Sekiz yıllık dönemde bu kadar büyük sapma dünya rekorudur. Bu iddialı hedeflerin belirlenmesinden sonra hedeflere ulaşılamamasının sorumluluğu acaba kime aittir?”
Uluslararası Para Fonu, Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nun Ocak 2020 sayısında 2019, 2020 ve 2021 yıllarına ilişkin küresel büyüme tahminlerini düşürmüş, Türkiye için Dünya Bankası ile 2020’de yüzde 3 büyüme öngörüldüğünü açıklamıştır. Fakat bugünkü şartlarda 2023 ekonomik hedeflerine ulaşılması mümkün gözükmemektedir. Aşağıda IMF ve OECD’nin verileri de 2023 hedeflerinin gerçekleşmeyeceğini göstermektedir. Ekonomi yönetiminin mutlaka daha sıkı çalışmasını ve gerçekçi olmasını, eski bir plancı (DPT) ve iktisat hocası olarak dikkatlerine sunuyorum.
Daron Acemoğlu kimdir?
Acemoğlu 3 Eylül 1967 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Ermeni kökenlidir.1986 yılında Galatasaray Lisesini bitirmiştir. Babası Kevork Acemoğlu’nu 1988’de, eğitimci ve şair annesi İrma Acemoğlu’nu da 1991’de kaybetmiştir. Lisans derecesini York Üniversitesi’nden, yüksek lisans ve doktora derecelerini London School of Economics’ten almıştır. 1993 yılında ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde ders vermeye başlamıştır. The Economist Journal’da yayınlanan bir çalışması 1996 Yılının En İyi Makalesi ödülünü almıştır. 2000 yılında profesör olmuştur. 2012’de Harvard Üniversitesi’nden James A. Robinson ile ortak yazdıkları “Ulusların Düşüşü” (Why Nations Fail: The Origins of Power, Prosperity and Poverty, 2012) kitabı büyük yankı yaratmıştır. 2005 yılında John Bates Clarck Madalyası’nı almıştır. Madalya, her iki yılda bir ekonomi bilimine en büyük katkıyı yapan 40 yaş altındaki bir bilim insanına verilmektedir. John von Neumann (2007) ve Erwin Plein Nemmers Ekonomi (2012) ödülleri sahibidir. I DEAS/RePEcaraştırma veri tabanına göre dünyadaki en çok alıntı yapılan ilk 10 iktisatçı arasındadır. Eski Devlet Bakanı İsmail Özdağlar’ın kızı Prof. Dr. Asuman Özdağlar ile evlidir. Asuman Özdağlar, oyun ve optimizasyon teorisi üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınıyor. Özdağlar, Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü Başkanlığı’na 2017 yılında getirilmiştir.