İnsanları evlerinde tecrit etmeye yönlendiriyor.
Birçok ülkede okullar kapalıdır,
Aynı şey tiyatrolar, barlar ve sinemalar için de geçerlidir.
Sınırlar da kapanıyor.
Tedarik zincirleri bozuluyor, diplomasiye ara verilmiştir, hükümetlerin öncelikleri etkileniyor…
Pandemi yayılarak binlerce can alıyor.
Ama herkes hayatın bir süre sonra değişeceğini biliyor…
*
Çoğu insan virüsle mücadele önlemlerinin geçici olacağına, iki ay ya da belki bir yıl sonra hayatın normale döneceğini varsayıyor.
Sosyal sistemler, ekonomiler, bireysel organizasyonlar hareketsizdir ve birçok rutini değiştirmek neredeyse imkansızdır.,
Ekonomiler de büyük ölçüde bağımlı bir yörüngeyi takip eder.
Bu onların radikal değişime direndikleri ve tetiklenmeyen bir yolu izledikleri anlamına gelir.
Ancak bu defa birçok şeyin değişeceği ve kalıcı olacağı anlaşılıyor…
*
Çünkü, bu defa mevcut eğilimleri bozabilecek ve işlerin gidişatında önemli değişiklikler yapabilen beklenmedik bir olayla,
Stratejik bir şok yaşanıyor.
Politikaların, planların ve stratejilerin dayandığı gerçekler ve varsayımlar alt üst oluyor.
Küresel ekonomik, askeri ve diplomatik eğilimler kökten bozuluyor.
*
COVID-19’un ekonomi üzerindeki etkileri açıktır.
Daha önceki ekonomik krizlerde ABD, Euro Bölgesi, İngiltere ve Japonya finans merkezleri etkilenmiş,
Ancak reel kesimlerde büyük sorunlar oluşmamış,
Hükümetler maliye politikaları önlemlerine başvurmamışlardı.
*
Şimdi dünya, ekonomik ya da finansal krizi katlayan bir sağlık krizi yaşıyor.
Beher ülkeden dünyaya alıcı ve satıcıların mal ve hizmet alım satımını kesme edinimleri ihraç oluyor.
Ticaret daralıyor ve ekonomiler hızla durgunluğa giriyor.
*
COVID-19’un, Türkiye’de ekonomi üzerindeki etkilerini şimdiden can yakıyor…
GSYH büyümesi zaten olumsuz seyrediyordu.
Şimdi tedarik zincirinin kopması üretimi ve gelirleri düşürüyor.
Kazancı azalan işyerleri çalışanların bir kısmını işten çıkarıyor.
Üretim ve gelirler azalıyor.
GSYH daha da geriliyor…
*
Ekonomiyi destekleyici kamu harcamalarının artması ve vergilerin düşmesiyle birlikte kamu borçlanmasında artış bekleniyor.
Bu bütçe açığıdır.
Bütün ülkelerle birlikte üretimde ve ihracatta düşüşün yaşanması ithalat talebini de azaltacaktır.
Turist sayısı ciddi oranda azalacağı için turizm gelirleri düşecek,
İthalat, ihracat ve turizm gelirlerindeki gidişe bağlı olarak büyük olasılıkla ödemeler dengesi cari fazla verecek,
Dış borçlanma olanağı çok düşecektir…
Piyasa güveni ve yerli üretim rakamları, gemiyi düzeltmek için ciddi değişikliklerin gerekli olacağını gösteriyor…
*
Türkiye açısından görünen tek olumlu gelişme petrol fiyatlarının düşmesidir.
Aslında bu gelişme; dünyada büyümenin düşmesi ve pazarların daraldığını gösteriyor.
Böylece Türkiye’de cari denge üzerindeki ithalat yükü hafiflerken,
İhracat yapılan ülkelerde kötüleşen ekonomik koşullar nedeniyle ihracatın da düşmesi söz konusu olacaktır!
Petrol fiyatındaki gerileme ve talep düşüşü nedeniyle ortaya çıkacak düşüş, kur artışı nedeniyle çıkacak olan yükseliş etkisi birbirini dengeleyecektir…
*
Diğer bir konu siyasi manzaradır.
COVID-19’un yakın dönemde siyasi manzarada büyük bir değişime neden olması olası değildir.
Erdoğan’ın 2023’e kadar planlanan seçiminin olmayışı yönetimini bir dereceye kadar yalıtıyor.
Üstelik şimdilik kamuoyunda ciddi değişimler de görülmüyor…
*
Ancak dünyadaki diğer ülkelerin COVID-19 ile mücadelesi ne kadar umut verirse,
Bu paralelde Erdoğan’ın bunca yıllık kararlarının protestosu da o kadar yükselecektir.
Bu durum 2021’e doğru değişecek, halk küresel bir salgın için Erdoğan ve AKP’yi suçlayamazsa da;
Kesinlikle ekonomik yavaşlamaya anemik bir yanıt verecektir…
*
Bölgesel ilişkiler perspektifinden bakıldığında,
COVID-19 stratejik şoku aslında Türkiye’nin dış politikasına yeni fırsatlar sunuyor.
Böylesi büyük bir pandeminin hafifletilmesi ve ardından;
Halklar barışı ve sevgiyi içlerinde duyumsarken,
Ekonomileri zarar gören karşılıklı düşmanlar savaşlardan ayrılacak,
Kendilerini yeniden markalamak için bazı ortak önlemler almaları gerekecektir.
*
COVID-19 ayrıca savunma bütçelerini de etkiliyor.
Erdoğan hâlâ istilacı planları doğrultusunda savunma harcamalarını daha da büyütmeyi istiyor olsa da;
Ekonomide büyük bir çöküş, hükümetlerin savunmaya ne kadar bütçe ayırabileceklerinde merak oluşturuyor!
*
Hükümetler hastalığın yayılmasıyla mücadele: Ülke ekonomisine uluslararası güveni sağlama: Seyahat güvenliğini geri kazanma:
Her tür müdahale için yeni emsaller oluşturma konusunda kaçınılmaz görevlere sahiptir.
Bu durum hükümetlerin değişim dalgasının ötesine geçmeleri için çevik ve kararlı bir politika yapmalarını gerektiriyor.
*Türkiye için bu politika;
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün 1927- 1931’de belirlediği;
CHP için değil bütün Türkiye için Cumhuriyetçilik: Halkçılık: Milliyetçilik: Laiklik: Devletçilik ve İnkılapçılık ilkeleridir.
Erdoğan’ın “Ayyaşlık” ile itham ettiği ruhtan, “Zillet” olarak itham ettiği milletten hiçbir alacağı yoktur.
Yazıları posta kutunda oku