Geçen hafta Türk askerlerine yönelik hain saldırıda 34 askerimizin şehit olduğu haberlerinden sonra Rusya’nın, ‘Türk askerlerini biz vurmadık’ açıklaması inandırıcı değildir. Çünkü, saldırıyı manşetine taşıyan İngiliz The Guardian gazetesi saldırının Rus uçakları tarafından yapıldığını iddia etmiştir. İngiliz gazetesinin bu haberinin ardından akıllara “Rusya saldırıyı Esad’a mı yıkıyor?” sorusunu gündeme getirmiştir.
Gazetenin haberi özetle şöyledir: “Suriye’nin İdlib eyaletindeki hava saldırısında düzinelerce Türk askeri, ülkenin son muhalefet kalesinin kontrolündeki savaşta dramatik bir artışla öldürüldü. Türk yetkililer, Perşembe gecesi saldırıda askeri personelinin en az 33’nün öldürüldüğünü ve 30’dan fazla kişinin de yaralandığını açıkladı…Türk yetkililer Suriye rejimini saldırı için suçladı, ancak İdlib’deki çeşitli kaynaklar, Suriye’ye yardımcı olan Rus hava kuvvetleri tarafından gerçekleştirildiğini öne sürdü. Rusya Savunma Bakanlığı Cuma günü yaptığı açıklamada, uçakların görevi gerçekleştirdiğini ancak Türk birliklerinin İdlib bölgesinde bulunmaması gerektiğini açıklamıştır.” )
Rusya tarafından yapılan açıklamada Türkiye’nin Soçi mutabakatını ihlal ettiği öne sürülürken, Rus medyasının Türkiye’nin şehit edilen iki asker için intikam hazırlığında olduğu iddiasıyla Türk askerine yapılan saldırıya karşı zemin hazırlama çabası dikkat çekmiştir. Bakan Hulusi Akar menfur saldırının ardından İdlib’e Bahar Kalkanı Harekatı‘nın başladığını açıklamış, “27 Şubat’ta İdlib’deki menfur saldırıyı müteakip başlatılan Bahar Kalkanı Harekatı başarıyla sürdürülmektedir” demiştir.
ABD’de Türk-Amerikan toplumunu temsil eden sivil toplum örgütlerinin bir araya geldiği çatı kuruluşlar, şehit edilen Türk askerleri için ortak bir açıklama yapmışlardır. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF), Türk Amerikan Yönlendirme Komitesi (TASC), MÜSİAD USA, Türk Amerikan Ticaret ve Sanayi Odası (TACCI) ve Türk Amerikan Dernekleri Meclisi (TADA) tarafından yapılan açıklamada, Türk-Amerikan toplumu olarak devletin, milletin ve Mehmetçiğin yanında olduklarını ifade etmek için bir araya gelindiği açıklanmıştır: “Her zaman olduğu gibi devletimizin ve ordumuzun yanındayız.” Türk vatandaşlarına, 1 Mart 2020 pazar günü saat 14.00’te Washington Beyaz Saray önünde seslerini tüm dünyaya duyurmak için toplanma çağrısı yapılmıştır.
Çağrı etkili olmuş, Amerikan – İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) Başkanı Nihad Awad konuşmasında çok önemli bir noktaya dikkat çekmiştir: “En çok ihtiyaç duyduğu zamanda Türkiye Suriyelilere sınırını ve gönlünü açmıştır. Bunun için Türk halkına teşekkür ediyoruz” diyen Awad, Esed rejiminin katliamlarına destek olan Rusya’nın da en az Esed rejimi kadar suçlu olduğunu açıklamıştır.
Bu kapsamda Türkiye’deki Kırım Tatar diasporası da Kırım’ın Rusya tarafından işgalinin 6. yıl dönümü sebebiyle 29 Şubat 2020 Cumartesi günü Ankara Ulus meydanında protesto mitingi düzenlemiştir. “Türkiye Kırım’a Ses Ver” sloganıyla gerçekleşen mitinge çok sayıda vatandaş katılmıştır. Rusya Federasyonu’nun 26-27 Şubat 2014 tarihlerinde işgal ettiği Ukrayna’ya bağlı Kırım’daki Kırım Tatarları, hem de Kırım Tatar diasporası 6 yıldır aralıksız bir şekilde Rusya’ya karşı mücadele vermektedir.
Kırım Derneği’nin önceki dönem Genel Başkanı ve Yönetim Kurulu üyesi Tuncer Kalkay konuşmasında özetle şunları söylemiştir: “Altı yıldan beri işgal altında olan Kırım, dünyadan soyutlanmış ve izole edilmiş olarak müthiş bir değişime ve dönüşüme tabii tutuluyor. Mankurtlaştırmayı akla getiren bu dönüşümdeki ilk hedef de tabii olarak Kırım Tatarları oluyor. Kırım’ın gerçek sahipleri Kırım Tatarlarını göçe zorlayan işgalci Rusya diğer taraftan da Rusya’dan önemli miktardaki bir nüfusu Kırım’a taşıyor. Akyar’da ki donanma ve Kırım’ın değişik yerlerinde oluşturulan askeri birliklere taşınan asker nüfusu dışında 105 bin kişinin Rusya’dan taşındığı kayıtlar altına girmiş bile…
İşgalin ilk günlerinde Kırım Tatarlarına vaat edilen hakların gerçekleşmesi bir yana, bugüne kadar bir bir uğraşı ile edindikleri hakları birer birer ellerinden alınmaktadır. Kırım’daki işgalciler ya da işgalci Rusya; 18 Mayıs 1944 sürgün faciasının sorumlusunun kendileri olduğunu düşündüklerinden olsa gerek, 18 Mayıs Sürgününün matemini bile yasaklamış durumdalar. İşgalden önce Kırım Tatarca eğitim veren ve milli mektep statüsü olan 14 okulun tamamının milli mektep statüsü kaldırılmıştır.
Hansaray örneğinde olduğu gibi Kırım Tatar varlıkları ve eserleri bir yandan onarım adı altında tahrip edilirken, eğitim, dil, kültürel haklarına tecavüz had safhaya varmışken en temel insan haklarına dahi saldırılar devam etmektedir…Özelikle dini vecibelerine bağlı olan muhafazakar Kırım Tatarları da terörist olarak damgalanarak ortalama 20 yıllık mahkumiyetler ile cezalandırılmaktadır. Rusya’da vahşi bir cinayeti işleyen katile 10 yıl gibi bir ceza verilirken, sade, masum, dinine bağlı bir Kırım Tatarına bu cezanın 2 katı keyfi olarak verilebilmektedir. Kişilerin işgalden önceki (2014’den önce) sosyal medya paylaşımları dahi suç unsuru addedilmektedir.”
Şefika Gaspıralı Kadın İnisiyatifi Üyesi Oya Deniz Çongar Şahin tarafından okunan basın bildirisinde; “Rusya her türlü hukuku hiçe sayarak 27 Şubat 2014 tarihinde Kırım’ı işgal etmiştir…Kırım’ın işgalinden bu güne kadar Kırım Tatarlarının bütün kazanımları birer birer ellerinden alınmış, Kırım bir baskı ve hukuksuzluk adasına çevrilmiştir… Başta Kırım Tatarlarının temsil ve özyönetim organı olan Kırım Tatar Milli Meclisi olmak üzere her türlü millî teşkilatlarının faaliyetleri yasaklanmış, mevcut varlıklarına el konulmuştur. Vatanlarına girişleri yasaklanarak, Kırım Tatarlarının liderleri yeniden sürgüne tâbi tutulmuştur…
Kırım Tatarca ve Ukraince basın neredeyse sıfırlanmıştır…Kırım Tatarlarının matem günlerine bile tahammül edilememiş, 90’lı yıllardan beri yapılmakta olan matem toplantıları yasaklanmıştır. Baskılar sonucu 35-40 bine yakın Kırım Tatarı Ukrayna anakarasına taşınmak zorunda kalmıştır…Uluslararası hukuka ve insan haklarına saygılı, kendileri için istediklerini başka halklar için de isteyen millî hareketlerinin ilkelerine tereddütsüz uyacaklardır…Bütün dünya kamuoyunu ve vicdanlı insanları Kırım Tatar halkına destek olmaya çağırıyoruz” denilmiştir.
Suriye’de Türk askerlerine yönelik saldırı, planlı saldırı olup Rusya’nın Türkiye’ye yönelik mesajıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Ukrayna ziyaretinde Kırım’ın ilhakını gündeme taşıyarak “Türkiye olarak Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadığımızın altını çizmek istiyorum” demiştir. Kırım Tatar Milli Meclisi ve Dünya Kırım Tatar Kongresi Başkanı Refat Çubarov’un sosyal medya üzerinden “Dünya şiddete ve işgale karşı onur yürüyüşüne katılacak tüm dünyadaki insan hakları savunucuları, Ukrayna’nın ana kısmından Rusya tarafından işgal edilen Kırım’a yürüyüş yapacak” açıklaması fitili ateşlemiştir. Türkiye’de kamuoyunun “Dünya Şiddete ve İşgale Karşı Onur Yürüyüşü” eylemi sadece Turan Haber Ajansı’nda yer almıştır. )
Onur yürüyüşü ile ilgili olarak Kırım’ın işgalci sözde Başkanı Sergey Aksyonov şu açıklamayı yapmıştır: “Eğer iş gerçekten sınırı yasa dışı geçmeye ve Rus toprağına girmeye kadar varırsa, bu eylemler tabii ki sert bir şekilde bastırılacaklar.” Kırım’dan yasa dışı olarak Rusya Federasyon Konseyi’nin sözde senatörlüğüne seçilen Kırımlı işbirlikçi Sergey Tsekov, yapılması planlanan yürüyüşü “provokasyon” olarak değerlendirmiş ve Çubarov’u “provokatör” olmakla suçlamıştır.
Rusya Parlamentosu’nun üst kanadı Federasyon Konseyi’nin Uluslararası İlişkiler Komitesi üyesi ve Kırım’dan senatör Sergey Tsekov, Türkiye’nin yarımadanın Rusya’ya ait olduğunu kabul etmeyerek gerçekler üzerinden hareket etmediğini açıklamıştır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Türkiye, Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımamıştır ve tanımayacaktır” sözleri ile ilgili Sputnik’e konuşan Tsekov, şunları söylemiştir:
“Kırım, Türkiye tanımasa da yaşayacaktır. Önemli olan Rusya’nın yarımadayı kendi parçası olarak tanıması. Kırımlılar için bu en önemli şey. Başka ülkelerin görüşü o kadar önemli değil. Türkiye tarafının görüşünü dikkate alıyoruz, ancak bu tavrı alırken, darbe sırasında Ukrayna’da olan gerçekler ve doğrular üzerinden hareket etmiyorlar, 2014 yılında olanları gözardı ediyorlar.”
Tsekov, Erdoğan’ın sözlerini dikkate aldıklarını ancak politikalarını kendi ulusal çıkarları üzerinden inşa edeceklerini vurgulamıştır. Uluslararası gündemdeki birçok konuda Rusya ve Türkiye’nin müttefik olduğunu belirten Tsekov, Kırım konusunda da bir uzlaşma noktası bulunması gerektiğini açıklamıştır.
Kırım Tatar Milli Meclisi’ni terörist ilan eden Rusya, diğer tarafta Moskova’da PKK/YPG’nin (Halk Savunma Birlikleri, Kürtçe Yekîneyên Parastina Gel), büro açmasına izin vermektedir.
PKK, 10 Ağustos 1997 yılından bu yana ABD’nin Yabancı Terörist Organizasyonlar listesinde, 2002 yılından bu yana da Avrupa Birliği’nin terör örgütleri listesinde yer almaktadır. Avrupa Birliği PKK’yı silahlı saldırılar düzenleyerek bir Kürt devleti kurmak ya da Türkiye’nin güneydoğusunda özerk bir bölge oluşturmaya çalışmakla suçlamaktadır.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus, Kırım Ukrayna’ya iade edilmediği sürece Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımların artarak devam edeceğini açıklamıştır. Pompeo’nun Kiev ziyaretiyle ilgili Twitter hesabından paylaşımda bulunan Bakanlık Sözcüsü Ortagus, “Bugün, Rusya’nın Ukrayna’daki saldırganlığı sonucu ölenleri andık. Rusya’ya karşı, Donbass’ta barışı desteklemediği sürece yeni yaptırımlar getirmeye devam edeceğiz” demiştir.
“The United States will continue its sanctions policy towards Russia until it ceases its occupation of Crimea and restores peace in Donbas, U.S. State Department Spokesperson Morgan Ortagus has stated. Today, we honored the lives of those who have perished as a result of Russian aggression in Ukraine. We will continue to impose sanctions on Russia until it commits to peace in the Donbas and ends its occupation of Crimea. Our support is with Ukraine, Ortagus wrote on her Twitter account on January 31. As Ukrinform reported, on January 29, the United States imposed new sanctions on illegitimate Russian-backed Crimean officials and a railroad company linking Crimea to Russia.”
Bu kapsamda BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin (OHCHR) tespitlerini Genel Kurul’da üyeler ile paylaşmış, OHCHR mensuplarının Kırım Yarımadası’na girişlerine izin verilmediğini söylemiştir. OHCHR, Mart 2014’ten bu yana Kırım’da kaybolan 42 kişi (38 erkek ve 4 kadın) tespit etmiş, gözaltı merkezlerinde işkence ve kötü muamele yapıldığını belirlemiştir. Mağdurların çoğu aşırıcılık, Rusya’da yasaklanmış gruplara bağlılık, sabotaj ya da Rus karşıtı faaliyetlerden sorumlu oldukları suçlamasıyla karşılaşmışlardır. Kırım Tatarlarına baskı yapıldığı, Kırım’daki Tatar- Türk kültürünün yok edilmek istendiği belgelenmiştir.
Yazar Murat Yetkin, Türkiye ile Rusya arasındaki sessiz gerilimin Türk askerlerinin İdlib yakınlarında öldürülmesiyle açığa çıktığını, Türkiye ve Rusya arasındaki sorunların artık saklanamaz hale geldiğini açıklamıştır. Eski Anayasa Başkanı Yekta Güngör Özden bugünkü yazısında “Rusya’nın sözde dostluğu için endişelerimizi yeniliyorum” derken, Rahmi Turan da “Rusya 5 yıl sonra, intikam almak istercesine , İblid’de askerlerimizi vurdu. Önce 33 olan şehit sayımız daha sonra 34’e yükseldi” tespitini yapmış ve kıssadan hisse “kuyruk acısı” nı okurlarıyla paylaşmıştır.
Rusya ile yakınlaşmanın hiçbir zaman stratejik bir ortaklığa dönüşmeyeceği zaten apaçık ortadaydı. Çünkü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Soçi’deki görüşmesinden sonra yapılan basın toplantısında öne çıkan başlıklardan biri “domates” olmuştu. Soçi’de Putin ile görüşmesinin ardından basın toplantısında konuşan Erdoğan, “Domates dışında her konuda mutabık kalındı” derken, Putin şu açıklamayı yapmıştır: “Domates dışında kısıtlamaların kaldırılması için anlaştık. Kendi pazarımızı Türk domatesine sonsuza kadar kapatmayacağız.” Domates dışında her konuda mutabık kalındığını Cumhurbaşkanı Erdoğan da onaylamış, fakat Rus işgali altındaki Kırım’dan söz edilmemiştir.
Rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 22 Mayıs 1998 tarihinde Ukrayna gezisi öncesinde kurucusu olduğum Kırım Gelişim Vakfı’nı Çankaya köşkünde kabul etmiştir. Kabulde Cumhurbaşkanı Demirel’e tarafımdan kısa bir brifing verilmiştir. Rahmetli Demirel, Kırım Özerk Cumhuriyeti’ni de ziyaret edeceğini belirterek, ‘‘Kardeşlerimiz Kırım Türkleri ile kucaklaşacağız. Bu ziyaret, 1783 yılından bu yana Kırım’a Türk topraklarından yapılan ilk devlet başkanı ziyareti olması açısından tarihi bir mana taşımaktadır’’ demiştir.
Demirel Kırım’ı ziyaretinde de şunları söylemiştir: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi gelişmedir.”
Kalkınma Bakanı olan Cevdet Yılmaz da yıllar sonra (DPT’deki son Avrupa Birliği Genel Müdürüdür. Kurucu Genel Müdür, o dönemdeki ismiyle AET Daire Başkanlığını kuran bu satırların yazarıdır), “…Ukrayna’da yaşayan bütün etnik grupların, bütün değişik kesimlerin de memnun olacağı bir çerçevede bu sorunların aşılmasını arzu ediyoruz. Orada Kırım Türkleri de yaşıyor biliyorsunuz. Özellikle, Kırım Türklerinin koşulları tabi bizi çok yakından da ilgilendiriyor” demiştir.
Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi ve Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun “Türkiye dünyadaki birçok ülkenin uyguladığı yaptırımlara katılmadı. Tersine, şimdi Türkiye-Rusya arasında ‘işbirliği’ ve ‘dostluk’ kelimeleri kullanılıyor. Ambargoya katılmayı bırakın, son zamanlarda iki ülke arasında ticaret hacmi artıyor. Şimdi dünyada bize soruyorlar, Türkiye size bu kadar yakın, en kalabalık diasporanız da orada, Türkiye niye böyle davranıyor diye. Biz elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesirli, çok inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz” açıklamasını şimdiye kadar ciddiye alan olmamış, kimse acaba nerede hata yaptık dememiştir.
Türkiye Rusya ilişkilerinde önemli bir süreç, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Kuruluşuna (ŞİK) girme çabalarıdır. Rusya Devlet Başkanı Putin, Rusya ve Çin’in de üye olduğu Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na Türkiye’nin ilgisini 2005 yılı başında Kazakistan’a yaptığı ziyarette açıklamıştır. Putin, Başbakan Erdoğan ile görüştükten kısa bir süre sonra Kazakistan’a gitmiş ve Türkiye ile ilgili sürpriz bir açıklama yaparak Ankara’nın ŞİK’na üye olmak istediğini Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e iletmiştir:
“Dün Türkiye Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan’ı Moskova’da misafir etme, onunla detaylı görüşme imkanım oldu. Temaslarımız sırasında Erdoğan’dan, ülkesinin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne büyük ilgi duymaya başladığını memnuniyetle öğrendim. Türkiye’nin dile getirdiği bu ilgi bence önemli bir pozitif sinyal olarak algılanmalı.”
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül de 3 Şubat 2005 tarihinde Çin’e yaptığı ziyaret sırasında Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na üye olma isteğini Çin Başbakanı Ven Ciabao ve Dışişleri Bakanı Li Caoşing’e açıklamıştır.
Türkiye 2009 ve 2011 yıllarında da ŞİK’na misafir ülke olmak için başvurmuş fakat kabul edilmemiştir. Başbakan Erdoğan 18 Temmuz 2012’de Moskova’da Putin’e, “Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şanghay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim şeklinde bir latife yaptım” demiştir.
Erdoğan’ın 25 Temmuz 2012 tarihinde Kanal 24’de katıldığı (sansürsüz) özel canlı yayınında “Türkiye AB sürecini unuttu mu?” şeklinde soruya verdiği cevap şöyledir: “Çok açık ve samimi söyleyeyim, bizim aslında AB sürecini unutmak, kaybetmek diye bir şey söz konusu değil… Onun için geçenlerde Sayın Putin’e onu söyledim, ‘bizi Şanghay Beşlisi içine alın’ dedim. Alın bizi Şanghay Beşlisi içine biz de AB’ye ‘allahaısmarladık’ diyelim, ayrılalım oradan.”
Bu cevap üzerine Yiğit Bulut’un “Şanghay Beşlisi’ne gelin denilse, Türkiye gider mi gerçekten?” sorusuna Başbakan “Gideceğimizi söyledik. Gelin denilirse, geliriz dedik” cevabını vermiştir. Bulut’un “İkisi birbirine alternatif mi?” sorusunu Erdoğan “Şanghay Beşlisi daha iyi, çok daha güçlü” diyerek cevaplandırmıştır.
Yapılan açıklamalar üzerine Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu üyesi Stefan Füle‘nin sözcüsü Peter Stano, “Türkiye ve diğer aday ülkelerin AB üyelik hedefinden vazgeçerek başka arayışlara girebileceği iddiası tamamıyla spekülatif” demiştir. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjørn Jagland “Bu Avrupa’dan uzaklaşma manasına gelirse ben endişelenirim, AB de endişelenmeli” yorumunu yaparken, AB Bakanı Egemen Bağış’ın yorumu çok ilginçtir: “Türkiye’nin farklı ittifaklarla ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini birbirinin alternatifi veya yedeği olarak görmek yanlıştır.”
Tespit kısmen doğrudur ama Türkiye NATO üyesi olarak Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na üye olamaz. Çünkü, uluslararası hukuk açısından bu mümkün değildir.
Türkiye’nin yeni Berlin Büyükelçiliği’nin açılışı için Almanya’ya giden Erdoğan’ın ziyaretini Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi, “Erdoğan AB’ye ültimatom verdi” başlığıyla haberleştirmiştir. Erdoğan’ın Cumhuriyet’in 100’ncü yılında Türkiye’nin AB’ye alınmaması durumunda AB’nin Türkiye’yi kaybedeceği sözlerine de yer vermiştir. 30 Ekim 2012 tarihinde gerçekleşen Almanya ziyareti sonrasında Putin’e yapılan espriye açıklık getirilmiştir:
“Bir noktada artık AB, Türkiye’yi kaybetme noktasına gelebilir. Putin’e yaptığım espride de ben bunu ima ettim. Kamuoyu önünde de anlatmıştım bunu. ‘Niye AB’ye giriyorsunuz’ diye bana takıldığında, ben de kendisine esprili bir cevapla Siz Şanghay Beşlisi’ne alın, biz de çıkalım karşılığını vermiştim.”
3-6 Şubat 2013 tarihlerinde Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Slovakya’yı kapsayan Orta Avrupa turu öncesinde havalimanında kendisine sorulan bir soruyu “Şanghay Beşlisi, AB ile alternatif kuruluşlar değildir. Yani birine girdiğinde birini terk etme; terk edersin de ayrı konu.” diyerek cevaplandırmıştır ama bu tespit doğru değildir.
O dönemde Başbakanı yanlış bilgilendirmişlerdir. Çünkü Türkiye bir NATO ve OECD üyesidir, AB ile gümrük birliğini gerçekleştirmiş bir ülkedir. ŞİK üye olabilirsiniz ama önce NATO ve OECD’den çıkmanız, AB ile olan gümrük birliğini sonlandırmanız gerekir. Bu sebeple Türkiye ŞİK girmek istiyorsa tüm batılı kuruluşlardan ayrılmak zorundadır.
Bu durumda da Türkiye’de eksen kayması olur. TÜSİAD’ın Ağustos 2010 Görüş dergisi “Sarkaç doğuya kayıyor: Türkiye sürüklüyor mu, sürükleniyor mu?” başlığı ile yayınlanmış ve “Davutoğlu’nu tam da Mavi Marmara krizi sonrasında eksen kayması tartışmaları yoğunlaşmışken sayfalarımıza konuk etmek istedik” başlığı altında konu ele alınmıştır.
Türkiye, ŞİK ile ilişkilerini geliştirmeye çalışırken Rusya, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını tanımayacaklarını söyleyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na tepki göstermiştir. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği tarafından Ankara’da 7 Haziran 2018 tarihinde düzenlenen iftara Eskişehir Kırım Derneği dahil Türkiye’deki Kırım diasporasından çok yoğun katılım olmuştur. İftar öncesi bir konuşma yapan ve “Kırım davasını hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Kırım’ın ilhakını tanımadık, tanımayacağız” diyen Çavuşoğlu, son ABD ziyaretindeki temaslarında da Kırım konusunu gündeme getirdiklerini açıklamıştır:
“Sizler, yıllar önce anavatan Kırım’dan ikinci vatanınız Türkiye’ye gelmiş olan kardeşlerimizin evlatları olarak, atalarınızın anısına sahip çıkıyorsunuz. Kırım Tatar halkı, bu dik duruşuyla bütün mazlum halklar içinde emsalsiz bir örnek teşkil ediyor. Sevgili kardeşlerim, sosyal, dini, kültürel, maddi, manevi her türlü sıkıntınız karşısında her zaman çalabileceğiniz bir kapınız var, Türkiye var. Bu kapı size tarih boyunca açık olmuştur, ilelebet de açık olacaktır.”
Bu konuşma üzerine Duma Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Yuri Shvitkin 8 Haziran 2018 tarihinde Çavuşoğlu’nun açıklamasına ilişkin olarak Ankara’nın öngörülemez biçimde davrandığı yorumunda bulunmuştur. Türkiye ile son dönemde askeri ve teknik işbirliğinde ilerlemeler olduğunu belirten Şhvitkin, Ankara ile her konuda iyi anlaştıklarının söylenemeyeceğini açıklayarak, Suriye konusunda Türk tarafına sormak istedikleri bazı sorular olduğunu söylemiştir. )
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi nedeniyle oy hakkı askıya alınan Rusya milletvekillerine karşı uygulanan yaptırımları kaldırma kararı almış, Rus heyeti, AKPM’ye geri dönmüştür. Rusya’nın AKPM’ye geri dönmesini sağlayan karar 24 Haziran’ı 25 Haziran’a bağlayan gece alınmış, dokuz saat süren tartışmaların ardından 118 milletvekili “evet,” 62 milletvekili “hayır,” 10 milletvekili ise “çekimser” oy kullanmıştır.
Rusya’nın geri dönüşünü 12 ülkenin milletvekilleri “oybirliği” ile desteklemiştir. Bu ülkeler Türkiye’nin yanı sıra, Andorra, Azerbaycan, Kıbrıs, İspanya, Fransa, İrlanda, İzlanda, Norveç, Sırbistan ve San Marino’dur. 11 ülkenin farklı partilerden milletvekillerinin ise “çoğunluğu” “evet” demiştir. Bu ülkeler Ermenistan, Belçika, İsviçre, Çekya, Almanya, Hırvatistan, İtalya, Moldova, Hollanda, Portekiz ve Slovakya’dır. Rusya karşıtı cephede kalan ve “hayır” oyu veren ülkeler Estonya, Gürcistan, Litvanya, Letonya ve Ukrayna olup, Kırım’ı işgal eden Türkiye yoktur. Rusya’nın dönüşüne hayır diyenler arasında Polonya, İsveç ve İngiltere’den bazı milletvekilleri de vardır.
25 Haziran 2019 tarihinde AKPM’de yapılan oylamada Türk heyetinin biri hariç tamamının Rusya lehine oy vermesini ve de Eskişehir Milletvekili ve Kırım Türklerinden de oy alan Emine Nur Günay’ın Kırım’ı işgal edip soydaşlarımıza baskı yaparak onların Kırım’ı terk etmesini sağlamaya çalışan Rusya lehine oy kullanmasını o dönemde eleştirmiştim.
Oylamaya katılan Türk delegasyonunda; AK Parti Ankara Milletvekili, Ukrayna-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Yıldırım Tuğrul Türkeş, AK Parti Konya Milletvekili Ziya Altunyaldız, AK Parti Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay, AK Parti Gaziantep Milletvekili Ali Şahin, AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre, CHP İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, MHP İstanbul Milletvekili Arzu Erdem, HDP Milletvekilleri Hişyar Özsoy ve Feleknas Uca yer almıştır. Oylamada sadece İYİ Parti milletvekili Zeki Hasan Sıdalı hayır oyu kullanmıştır.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “Ukrayna’ya verdiğimiz desteği sürdüreceğiz” açıklamasına rağmen aynı partiden 5 milletvekili, Dışişleri Bakanının açıklamasını dikkate almamışlardır. Türk Heyeti’nin Kırım’ı işgal eden, 1944 yılında 300 bin Kırım Tatarını bir gecede sürgüne gönderen ve onların yollarda ölmesine sebep olan Rusya lehine oy kullanması, Türkiye’deki Kırım Türkleri açısından büyük sürpriz olmuştur.
Rusya lehine oy kullanan milletvekilleri arasındaki Feleknas Uca’yı iyi tanımak gerekir. 28 Şubat 2002 tarihindeki Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’ndaki oylamalara katılan 626 milletvekili arasında Almanya Sosyal Demokrat Parti üyesi Ozan Ceyhun, (AKP’den adaydı) sözde soykırım tasarısı için uzlaşma çağrısına “ret” oyu verirken, Birleşik Avrupa Solu/Kuzeyli Yeşil Solu olarak bilinen Demokratik Sosyalizm Partisi’nden (PDS) Avrupa Parlamentosu milletvekili seçilen Uca, “kabul” oyu kullanmıştır. Parlamento’nun o tarihte almış olduğu iki kararı Meclis’te grubu bulunan partiler ortak bir bildiriyle kınamışlardır. Üniversite’den arkadaşım olan Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ise kararların Türkiye açısından “hükümsüz” olduğunu söylemişti.
Geçmişte Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün “Ankara-Moskova arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır” açıklaması unutulmamalıdır. () Bakan Faruk Özlü’nün yaptığı açıklamanın “fiziki km uzaklığı olarak” anlaşılması gerektiği kanısındayım. Çünkü Ankara-Moskova 2,406 km, Ankara -Brüksel ise 3,121 km’dir. Bunu başka bir şekilde anlamak mümkün değildir.
Bu mantıkla hareket edersek çok farklı bir sonuçla karşılaşırız: “Ankara-Kırım Bahçesaray arasındaki mesafe, Ankara-Moskova arasındaki mesafeden daha yakındır.” Çünkü bu mesafe 1,577 km’dir. Aradaki fark 829’dir. Diğer bir deyişle Bahçesaray (Kırım), Ankara’ya Moskova’dan 829 km daha yakın olup 2,406 rakamı 1,577’den daha büyüktür. Açıkça söylemek gerekirse, Kırım ve Kırım Türkleri Türkiye için Rusya ve Ruslardan daha yakındır, aksi düşünülemez.
Rus Çarlığı ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması (1774) sonucunda Osmanlıların Kırım üzerindeki koruyucu pozisyonundan vazgeçmek zorunda bırakmasıyla Kırım önce “de facto” bağımsız olur. Fatih Sultan Mehmet döneminde 1475’de Kırım’a ayak basmaları ile Osmanlılar, Hanlık dağılana kadar onun hamisi ve en büyük müttefiki olmuştur. Fakat 1790’larda hızlı bir şekilde Rusya tarafından ilhak edilerek Rus İmparatorluğu’nun bir parçası haline gelmesiyle büyük göç başlamıştır.
Tarihte Rus Çarlığı ile Osmanlı, Rusya ile Türkiye hiçbir dönemde gerçek anlamda dost olmamıştır. Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde taraflar arasındaki 11 savaşın sadece dördünde Osmanlılar galip gelebilmiş, yedi savaş ağır mağlubiyetle sonuçlanmıştır.
Rus Çarı 1’nci Nikolay’ın St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde söylediği “Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” ifadesindeki hasta adam, Osmanlı Devleti’dir. (Tsar Nicholas of Russia said to the British envoy in St.Petersburg, Sir George Hamilton: “We have on our hands a sick man, a very sick man. It will be, I tell you frankly, a great misfortune if, one of these days, he should slip away from us before all necessary arrangements were made.”http://www.turkeyswar.com/prelude/sickman/) Terim ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’ta yer almıştır.
Günümüzde başta Eskişehir olmak üzere Kırımdaki Tatar nüfusundan daha çok Kırım Türkü Anadolu’da yaşıyorsa, bunun sebebi Kırım Hanlığının Rus nüfuzuna geçmesidir. Kırım’dan Türkiye’ye kitle göçleri, 1783’de Kırım Hanlığının ortadan kaldırılarak Rusya İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhak etmesinden sonra gerçekleşmiştir. İki yüzyıldan fazla bir süredir Anadolu’ya yönelik göçün sebebi, Kırım Türklerine yönelik Rus baskısıdır.
ABD ve Rusya’nın ipiyle kuyuya inen kuyuda mahsur kalır, ikisine de güvenilmez. Sebebi aşağıdaki fotoğraftır. “Rusya’dan bayrak rezaleti” Tarih 20 Kas 2019, Paçavra Gerilimi. Rusya’dan dost, kurttan post olmaz. 18 Mayıs 1944 tarihinde Stalin tarafından vatanlarından sürülen ve yarısı yollarda hayatlarını kaybeden Kırım Türklerini unutmayalım, unutturmayalım.
Rusya’dan dost, kurttan post olmaz. 18 Mayıs 1944 tarihinde Stalin tarafından vatanlarından sürülen ve yarısı yollarda hayatlarını kaybeden Kırım Türklerini unutmayalım, unutturmayalım.
Zorunlu sürgün 18 Mayıs sabahı başladı ve 20 Mayıs’ta son buldu. Bu sürede 238 kişi, (Tatar nüfusunun neredeyse tamamı) sürgün edildi. Sovyetler Birliği’nin İçişleri Halk Komiserliği sürgün için 32 bin kişilik güvenlik gücü kullandı. Stalin liderliğindeki Sovyet yönetimi, “vatan hainliği ve Nazi işgalcileriyle işbirliği” gibi yalanlarla sürgün ve katliamına meşruluk katmak istedi.
Diktatör Stalin’in emriyle eşyalarını toplamak için 15-20 dakika süre verildi. Her ailenin 500 kilo yük taşıma hakkı olmasına rağmen insanların çok daha az eşya taşıması istendi ve 70 trenle doğuya sürüldü. Sürgünde çoğu çocuk ve yaşlı olmak üzere binlerce insan yaşamını yitirdi.
Sürgünün ilk üç yılında Kırım Türklerinin yüzde 46’sı açlık ve hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetti. Birinci yılda ölenlerin yarısı çocuktu. Kırım Tatar Türklerinin çoğu Özbekistan, Kazakistan ve Tacikistan’a gönderildi.
Babam Süleyman Karluk bu sürgünden etkilenen bir ailenin ferdi olarak halamla birlikte 1944 yılında Türkiye’ye göç etmiştir. Kuzenlerim Romanya Köstence’de yaşamlarına devam etmektedirler.
Sürgün ve asimilasyon Kırım’ın Rus işgali sonrasında devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hafta görüşeceği Putin’e bu baskıya ve zulme son vermesini iletmesi, Kırım kökenli tüm Türk vatandaşlarının isteğidir.
Bu konudaki son gelişme, Ukrayna Cumhurbaşkanının Kırım Daimi Temsilcisi Anton Korınevıç’in açıklamasıdır: “Bugün işgalci devletin ‘cezalandırıcı makinesi’ bizim kolluk kuvvetleri görevlilerimize karşı çalışmaya başladı. Saldırgan ülkenin soruşturma organlarının söz konusu ‘ilgisi’, Ukrayna kolluk görevlilerinin doğru yolda olduğunu gösteriyor. Dostlar, inanıyoruz ki, bu eylemler sizi korkutamaz ve size diz çöktüremezler. Geçici olarak işgal edilen yarımadada işlenen her insan hakları ihlali vakası dikkatimizden kaçmayacak ve suçlular hem ulusal hem de uluslararası çapta cezalandırılacak.”
Bir yanıt yazın