Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, iki gencin öpüşmesi konusunda, “Kötülükten sakındırma farzdır!” demiş. Yani gücü yeten Müslüman, kötülük olarak gördüğü olaya bizzat müdahele edecek ve kötülüğü engelleyecektir.
Diyanet Başkanı, bu sözleriyle kendini kanun koyucunun yerine koyarak adeta kanun vaazetmektedir. Yanısıra, kolluk gücü payesi verdiği Müslümanları keyfi mütalaalarla şuursuzca saldırma konusunda cesaretlendirmektedir.
“Kötülük” kişinin bilgisi, görgüsü, eğitimi, kültürü ve içinde yaşadığı toplumun değer yargılarına göre değişen soyut bir kavramdır. Bir eylemin “kötü” olup olmadığına kim karar verecektir? Başkana göre Müslüman kişi kendisi karar verecektir. Karar verecek ve müdahele edecektir. Çünkü müdahale etmesi farzdır, yani Allahın emridir. Müdahalenin şekli ve dozajı açıklanmadığına göre, güç kullanımı kişinin keyfine bırakılmış demektir. Yani döverek engelleyebilir, yaralayarak engelleyebilir, öldürerek engelleyebilir.
Bir Müslüman kişinin yasalara aykırı olmayan bir eylemini başka bir Müslüman kişi “kötülük” olarak değerlendirse, ya da bir Müslüman kişinin “kötülük” olmadığını düşündüğü bir eylemi, başka bir Müslüman kişi kötülük olarak değerlendirirse ne olacaktır?
Yani, gücü gücü yetene düzeni mi uygulanacaktır?
Literatürde bunun adı anarşidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 2. Maddesi :”Türkiye Cumhuriyeti, …… demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” hükmünü amirdir.
Hukuk devletinde, yasalara aykırı eylemlerin müeyyidesi yasalarla belirlenmiştir. Kolluk gücü de devletin gücüdür.
Diyanet Başkanı’nın bu beyanı Anayasayı hiçe saymakdır.