Sömürgeciler, Arap coğrafyasında ve ülkemizde BOP projesini gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Emperyalizm, Petrol zengini ülkelerin yer altı ve yerüstü kaynaklarına göz dikti.
Hedef: Ülkeleri birbirleri ile savaştırmak, birbirlerine kırdırmak…
Irak, Libya, Suriye’den sonra şimdi sırada Türkiye var.
Ama şu da bir gerçek ki, AKP artık uzatmaları oynuyor. Pili bitti…
AKP yolcu…
Ne dünyada, ne bulunduğu coğrafyada dostu kaldı.
Suçüstüne suç işledi. İşlemeye de devam ediyor. Bu suçu tartmaya ne adaletin terazisi, ne hukukun kara kaplı kitapları yeter.
Halkı ile kavgalı…
Ortadoğu ülkeleri ile kavgalı.
En yakın zamanda “Suriye’de Cuma namazını kılacağını” söyleyenler, fena yanıldılar.
AKP, ABD güdümümde izlediği Suriye politikası ile boşluğa düştü. İtibar yitirdi…
İtibar saraylarla, köşklerle, yalılarla sağlanamıyor.
Bir zamanlar onu hararetle destekleyen yandaş devletler, çeşitli yollarla ona güvensizliklerini ortaya koyuyorlar şimdi. Hatta şeriatla idare edilen bazı ülkeler bile ondan uzaklaşmaya başladı.
ABD, Beşar Esat’ın ısıramadığı elini öpme çabasında…
AKP iktidarının Mısır’da, Suriye’de, İran’da, Irak’ta sözü geçmiyor artık.
Yakında Türkiye’de de geçmeyecek.
Çünkü öğretmenlerle kavgalı. Doktorlarla, eczacılarla kavgalı. İşçilerle, köylülerle, esnafla kavgalı. Sanayicilerle kavgalı.
En yakın destekçisi, yandaşı cemaatle kavgalı.
Türkiye sınırları, yolgeçen hanına döndü. Giren belli değil, çıkan belli değil… El Nusra çetesi militanları sınırda bekliyor…
Yani uzun sözün kısası AKP iktidarı acınacak durumda. Perişan mı perişan…
Ülkeyi yönetemez hale geldi.
Yani “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz…”
Abbas yolcudur, yolcu olmasına da ne var ki işi ağırdan alıyor. O, gemicikleri, özel okulları, villaları, banka hesaplarını çok sevdi… Gitmemek için oyalanıyor…
Ama Cumhuriyetimiz için, ülkemiz için, geleceğimiz için Abbas’ın gidişini hızlandırmak gerekiyor… Bu görevlerimizin en başında gelmektedir.
Ne var ki bu görev, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “Evde çoluk çocuk var, başımı derde sokamam”, “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım…” anlayışı ile başarılamaz…
Zamanı geldiğinde yılan, ejderhaya dönüşür, şahmeran olur, yedi sülalene dokunur… Ne çoluk çocuk bırakır, ne eş bırakır, ne torun… Günümüzde olduğu gibi… Daha beterin beteri var…
Ne demiş Nazım, “Sen yanmasan, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”
Çünkü yaşam direnmek demektir.
Yaşam kötülerle, kötülüklerle, hayınlarla, hayınlıklarla, sahtekârlarla göğüs göğse, cephe cepheye gelmek demektir.
Yaşam, mücadele demektir.
Mücadele ise kararlılık demektir.
Ancak Atatürk gibi KARARLI bir savaşçı, başarıya ulaşır, ülkesini aydınlığa çıkarır.
Şu gerçeği bir kez daha vurgulayalım burada: Kimse kimseye “canı istediği için” hak vermez.
Toplumların yaşamlarında çok yalın, kesin ve doğrulanmış, herkesin bildiği bir kural vardır:
“Hak verilmez alınır…”
Bu millet, bağrından Namık Kemal’leri, Tevfik Fikret’leri, Talat Paşa’ları, Nazım Hikmet’leri, Mustafa Kemal’leri ve Deniz Gezmiş’leri çıkarıp, yüzyıl içerisinde dört devrim yapmış bir toplumdur.
Türkiye’de artık siyasal bilinç gelişmeye başlamıştır. Devrimci mücadele, yolunda, kendi mecrasında ilerlemektedir.
Bu süreçte ışığımız, kılavuzumuz Atatürk ve Atatürkçülük olacaktır.
O, ortak düşmanlarına karşı birliği ve bütünlüğü nasıl sağlamışsa, biz de onun izinden giderek, bu kötü koşullardan, 21. Yüzyılın bu yoz – yobaz işgalinden kurtulabilmek için Amerika’ya, Rusya’ya karşı, sağ – sol demeden, ulusal birliği ve beraberliği sağlamak zorundayız.
YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE…
Bir yanıt yazın