Necdet Buluz
İdlib konusundaki gelişmeler öyle gösteriyor ki, Türkiye ile Rusya arasındaki sıcak ilişkileri de etkilemeye başladı. Son günlerde yaşananlar karşısında “ipler geriliyor mu?” sorusu gündeme damgasını vurdu.
Esad rejimine bağlı güçlerin, Suriye’de 2012 yılından bu yana farklı grupların elinde bulunan Türkiye sınırındaki Bab el-Hava Sınır Kapısı’na 10 kilometre mesafedeki mevzilerde kontrolü sağladığı söyleniyor.
Halep’in batısındaki 46. Alay karargahını Rusya ve İran destekli grupların katkıları ile ele geçiren Rejim Güçleri, eski Halep-İdlib yolunu ve sınırdaki Bab el-Hava sınır kapısı yolunun kesişme noktasında da kontrolü sağladığı da belirtiliyor.
Ordu birliklerinin Atarib şehrine üç kilometre ve Bab el-Hava sınır kapısına 7 kilometre mesafede bulunduğunu aktarılıyor. Ayrıca ordunun Atarib yolu üzerindeki Urem Kubra ve Urem Sugra köylerinde de kontrolü ele geçirdiği de gelen haberler arasında yer alıyor.
Rejim Güçleri ile yaşanan gerilim sürerken Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından İdlib’deki gözlem noktalarına komando takviyesi yapıldı.
Türkiye’nin farklı birliklerinden gönderilen çok sayıda komandonun bulunduğu 60 araçlık konvoy, Hatay’ın Reyhanlı ilçesine ulaştı. Zırhlı personel taşıyıcıların yer aldığı konvoy, geniş güvenlik önlemleri altında İdlib’deki gözlem noktalarına yönlendirildi.
İşin ilginç yanına da bakalım:
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov İdlib’de Esed rejiminin saldırıları sonucu Türkiye’nin toplam 14 şehit vermesi, 45 askerinin de yaralanması ardından tırmanan Ankara-Moskova gerginliği sonrası yaptığı açıklamalarda Esad’a ve rejimin operasyonlarına sahip çıktığını gördük.
Daha önce Rusya Dışişleri Bakanlığı veya sözcü tarafından yapılan açıklamalara şimdi ara verildi. Bu satırlar yazılıncaya kadar da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında herhangi bir görüşmenin gerçekleşmediğini söyleyelim.
Rusya’nın Ankara B. Elçisinin bu açıklamaları önemlidir. Yani Moskova’nın resmi görüşünü yansıtıyor. Moskova’nın haberi ve desteği olmadan Büyükelçinin böyle bir açıklama yapması düşünülemez.
Son derece deneyimli bir diplomat olduğundan her cümlesini tartarak söyleyeceğini düşünürsek, genel anlamda yaşanan sıkıntıların ortak işbirliği ile çözülebileceği mesajını da bu açıklamalardan anlıyoruz.
Rusya Büyükelçisinin açıklamalarına baktığımızda Esad yönetimine destek verdiğini de görürüz. Bu da Türkiye’nin İdlib’de Rusya ile beraber çıktığı yolda önümüzdeki günlerde sıkıntıların hangi boyutta olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Bugünkü yazımızı Yerkov’un son derece önemsediğimiz açıklamaları ile noktalıyoruz:
“Bana göre çok daha tehlikeli olan ikinci bir şey var: ortağını ve onun eylemlerindeki mantığı anlama, onun sözlerine kulak verme, onun olup bitene dair seninkinden farklı bir bakış açısına sahip olma hakkının bulunduğunu kabul etmekte bütünüyle isteksiz olunması. Böyle bir eğilim büyük belaya yol açabilir.
“Türkiye’de çoğunluk Rusya’yı ve güya mutabakatı ‘ihlal eden, saldıran, sivil hedefleri bombalayan’ ‘Suriye rejimini’ suçluyor. Gelin işin aslına bakalım: Öncelikle, bazıları için Şam’daki hükümet meşruiyetini kaybetmiş olabilir, ama bazılar için de meşrudur, kaldı ki böyle düşünenlerin sayısı az değil. Uluslararası toplum ve Birleşmiş Milletler (BM) üyelerinin büyük kısmı bu hükümeti meşru görüyor. Şam’ı her fırsatta eleştiren ama yine de iletişimi koruyan ve farklı konularda işbirliği yapanlar da var. “Savaş ekonomisi”, bilirsiniz, çok kurnaz ve ilginç bir şey. İkincisi, Şam ve Rusya’nın ‘ihlal’ ettiği iddia edilen 17 Eylül 2018 Soçi Mutabakatı nedir? Bu ikili bir anlaşma ve bu anlaşma kapsamında taraflar üzerlerine oldukça açık ve net yükümlülükler aldı. Örneğin, Rusya İdlib gerilimi azaltma bölgesinde Türk gözlem noktalarının varlığını ve bölgede askeri statükonun devam ettirilmesini kabul etti. Türkiye de İdlib’de oluşturulan 15-20 kilometre genişliğindeki silahsız bölgeden “tüm radikal terörist grupları”, tanklar, çok namlulu roketatarlar, topçu sistemleri dahil tüm ağır silahları tahliye etme yükümlülüğünü aldı. M5 ve M4 karayollarını trafiğe açma konusunda da mutabakat sağlandı. Ne oldu, teröristler çıkarıldı mı? Yollar açıldı mı? Eğer yükümlülüklerinizi yerine getirmiyorsanız, diğer taraftan yükümlülüklerini yerine getirmesini talep etmeye hakkınız var mı? Anlaşma taraflarının yükümlülükleri ‘diyalektik birlik içinde’ bulunmalı, aksi takdirde eşit partnerlikten bahsetmek güç oluyor. Sonra. Çeteler silahsızlandırılmadı ve ‘ılımlılardan’ ayıklanmadı. Ne fark eder? Çok şey fark eder. Çünkü teröristler, onları kimsenin silahsızlandırmadığını ve ‘ayırmadığını’ görünce yüreklendi ve geçen yılın ilkbaharından itibaren Suriye hükümet ordusu mevzilerine ve bu arada Hmeymim’deki Rus hava üssüne saldırıları gün geçtikçe artırdı. Sabır tükendi ve Suriye ordusu kendi topraklarının her bir karışını geri alma kararı verdi. Soçi’de Türkiye’nin varlığı konusunda anlaştığımızda, bu noktaların anlaşmada belirtilen ateşkesi ve anlaşmanın yerine getirilmesini gözlemleyeceği kastedilmişti. Ama anlaşma yerine getirilmedi, çatışmalar sürüyor ve şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Bu noktalardan ne için gözlem yapılmaktadır? Bu tesislerin işlevi ne? Ki askeri dilde bu noktaların adı aslında ‘mustahkem mevkidir’. Yerel basın, bu Türk müstahkem mevkilerden Suriye ordu birliklerine yönelik topçu ateşi açıldığını bildiriyor. Bu noktalar aslında ‘cephenin’ çok gerisinde kaldı ve orada ne yapıyor?”
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın