İDLİB, TÜRKİYE VE RUSYA

Türkiye ve Rusya; Suriye’de çatışmanın yönü hakkında diyaloğu sürdürmek için yeterince örtüşen çıkarları paylaşıyor…
Şimdi İdlib gelişmeleriyle birlikte iki ülke diyaloğunun geleceği tartışılıyor.

*
Türkiye için Suriye’deki savaşta daha baştan itibaren mülteciler ve Halep bir hassasiyet konusu oldu.
Hükümetin hesaplarına göre Esad üç ayda gidecek, Suriye’ye yönelik politikaların dolgu malzemesi olan göçmenler ise geri gönderilecekti…
Halep ise muhalif Ulusal Koalisyon ile Esat rejiminin dengelenmesinde stratejik öneme sahipti…

*
ABD, Suriye’de tarafların dengelenmesi görevini Ortadoğu pazarından hisse kapmanın peşinde olan,
Esat muhalifi Ulusal Koalisyonun hamisi Fransa’ya vermişti.
Fransa ise Osmanlıcı ve Sünni ile Şii dünyası arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatmayı öngören bir strateji izleyen,
Erdoğan’ın; Suriye Kuzey’ini petrolüyle birlikte Misak’ı Milli topraklarına katma hevesi üzerinden bu işe Türkiye’yi memur etmişti…

*
Ancak Türkiye, Suriye’de Amerikan savaş stratejisine ve bir terör örgütü olarak nitelendirdiği Suriye Kürtlerine güvenmiyordu.
Suriye iç savaşındaki konumunu; çatışmanın risklerinden kaçınma, sonuçları görmek ve şekillendirmek için askeri gücü kullanmayı reddetmeyle şekillendirdi.
Rusya’nın savaşa girişi; Ankara’nın Eylül 2015’ten önce İdlib’de önemli kazanımlar elde eden rejim karşıtı isyanı desteklemesine doğrudan meydan okudu.

*
Kasım 2015’te Türk Hava Kuvvetleri, hava sahasını ihlal eden bir Rus savaş uçağını vurdu.
Moskova ile gerginlik dönemi başladı.
Uçağın düşürülmesi 2016’da Rusya’nın Suriye muhalefetini bombalamasında değişikliğe yol açtı.

*
Türkiye’nin Halep şehrine erişimi kesildi.
Böylece Esad  Türkiye’yi Kürtlerle, Kürtleri de muhalif kesimlerle karşı-karşıya getirmenin stratejik kazancını sağladı.
Başlıca talepleri federalizm olan Suriye Kürtleri de bu fırsatla,Türkiye’nin Arap Kuşağı projesiyle Kuzeydoğu topraklarına iskan ettiği Araplar karşısında güçlendi.
Türkiye’nin Suriye muhalifleriyle bağlantısının Halep merkezinde dar bir koridora sıkışması;
ABD’ye İŞİD’le mücadelesinde  ortak bir Türk-Amerikan planına yol açtı.

*
Ankara, Halep’te  yenilmişti!
Türkiye hükümeti çıkarlarını daralttı…
ABD’yi Suriye’den çekilmeye zorlamak için Suriye Demokratik Güçleri’ni bir takoz olarak kullanmaya başladı.

*
Rusya da Türkiye’nin stratejisini mümkün kıldı.
Ankara’ya yeni bir Suriye anayasası hazırlamak gibi daha geniş ve çatışma sonrası konuları tartışmak için bir mekanizma verdi.
Türkiye, Suriye Kürtlerinin gelecekteki imtiyazlarını sınırlandırırken,
Moskova, gelecekteki Suriye hükümetini ademi merkezileştirmeye yöneldi…

*
Bir süre sonra Ankara, Rusya’nın kabulü ile Suriye’ye üç sınır ötesi askeri müdahale başlattı.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı, Suriye Demokratik Güçleri’nin sınır ötesi tedarik hatlarını hedef aldı.
Ankara’nın şu anda işgal ettiği birbirine kenetlenen iki bölge yarattı.
Bu bölgeler Ankara’nın 2015’ten bu yana bir politika hedefi olan mülteci akışını tersine çevirmesine izin verdi.

*
Üçüncü operasyon, Barış Baharı ABD’nin geri çekilmesini zorlama hedefiyle doğrudan bağlantılıydı.
Washington Suriye’de mevcudiyetini koruyor, ancak misyonu;
Türkiye sınırından yeterince uzağa yerleştirilmiş çok düşük bir güçle “petrol sahalarını güvence altına almak” için belirsiz bir çabayla bağlantılıdır.

*
Aslında Trump operasyonla birlikte bölgedeki güçlerini çekerken, Suriyeli Kürtlerde himayesiz kaldıklarının duygusunu yarattı.
Kürtler Suriye’nin bir parçası olduklarını farkettiler ve  Rusya’yı aracı kılarak Şam’la anlaştılar.
Suriye rejimi de halkının bir kesimi olan Kürtler ile yeniden devlet- vatandaş ilişkisine yol verdi.

*
Barış Pınarı operasyonu, Suriyeli Kürtlere yeniden devlet, Suriye devletine de yeniden vatandaşlar verdi.
Operasyon sayesinde Esad hükümeti beklendiğinden çok daha kısa sürede egemenliğini Türkiye sınırındaki topraklarda yaydı.
Suriyeli Kürtler ise bağımsızlık veya federasyon gibi gerçekçi olmayan hedeflerinden tamamen uzaklaşmış olsa da;
Suriye’de başka hiçbir azınlığa nasip olmayacak siyasi imtiyazlar elde ettiler.
Bu anlamda Türkiye politikası, ABD sınırını terk etmiş olsa da Barış Pınarları operasyonunda  başarısız oldu…

*
Böylece Türkiye’nin Suriye politikası, büyük ölçüde İdlib’de statükonun sürdürülmesine bağlandı.
Rusya, İdlib’te Ankara’nın Suriye Ulusal Ordusu etiketi altında bir araya getirdiği,
Türkiye’nin Rusya ve İran ile barış görüşmelerinde temsil ettiği Ulusal Koalisyon ya da Özgür Suriye Ordusu milislerin yönetimine izin verdi.

*
Türkiye ise İdlib’deki El Kaide bağlantılı unsurlarla başa çıkma,
M4 ve M5 otoyolları boyunca serbest dolaşıma izin verme sözü de dahil olmak üzere Rusya’ya bir dizi taviz verdi.
Ancak vaatlerinden hiçbirini yerine getiremedi.
Çünkü büyük ölçüde İdlib’deki El Kaide bağlantılı fraksiyonlar Ankara’nın desteklediği daha geniş muhalefetin içine girmiş,
Buna karşı çıkan gruplar Rusya ve Esad rejimine karşı sonuna kadar savaşmaya devam edeceklerini açıklamıştı.

*
Rejim İdlib’de taarruza başlarken, Ankara’nın vekillerine artan desteği dışında çok az seçeneği vardı.
Rusya rejimin güvenliğini garanti altına alarak ve  Suriye Arap Ordusu birimlerinin yanına güçler vererek,
Onları savaş uçakları ve havadan havaya füzelerle korurken;
Suriye Ordusunun hayatta kalmasını tehdit ediyor olsa da Türk askerlerine karşı çok sınırlı eylemde bulundu.

*
M5 otoyolu şimdi rejimin elindedir.
M4  otoyolunda mücadeleyi bitirmek için daha iyi hava şartları,
Ya da Rusya’nın İdlib cebinde kendini sınırlayan Türkiye ile bir anlaşma yapmasını bekleniyor.

*
Ankara için İdlib’deki çöküş,  insanların sınırları zorlaması riski taşıyor.
Türkiye, bu insanları Afrin veya Kuzey Halep’e yerleştirmeyi istiyor.
Ancak bu yerleşim yerleri küçüktür, güvenliği risklidir ve hizmet imkanları sınırlıdır.
İnsanların kitlesel hareketi, bu koşulları daha da kötüleştirecek,
Ankara, topraklarındaki toplam kaos riskini üstlenecek ve yine bir politik başarısızlık ortaya çıkabilecektir…

*
Halbuki Türkiye ve Rusya hâlâ konuşuyor!
Çünkü Ankara, hâlâ Rusya’nın Türkiye’nin Suriye Kürtleri hakkındaki kaygılarını en aza indirecek yeni bir Suriye anayasası hazırlamak için masadaki yerini sağlayacağına,
Moskova ise hâlâ Türkiye’nin desteklediği vekil güçlerin teslim olmasını ayarlayacağına güveniyor…

*
Aksi takdirde,  Türkiye Moskova’dan taviz koparma ve ulusal çıkarları olarak iddia ettiği şeylerin çabasıyla isyanı isteyerek besleyecektir.
Ama dağınık bir isyanı teşvik ederken, Rusya ve Suriye rejimi ile karşı-karşıya gelecektir.

*
Bu koşullar Rusya ile Türkiye arasındaki diyaloğun aniden sona ermemesini gösteriyor.
Çünkü Rus eylemleri Suriye’deki Türk politikasını tamamen bozma riski taşıyor.

*
Ankara, Rusya’dan belirli tavizler kazanmak üzere saldırıyı yavaşlatmak için operasyonel duraklamayı öngörebilir,
Bu sırada Moskova ile ilişki kurmaya devam ederse,
Ya da Rusya ve rejime karşı avantaj elde etmek,
En azından insanların Türkiye sınırına doğru kitlesel hareketini yönetmek için karayollarında konumlarını güçlendirmeyi denerse;
Rejim tehdit olarak gördüğü bir isyanın dış destek kaynaklarını durdurmak için sınıra doğru ilerlemeye devam edecektir.

*
Bu dinamikler Türk-Rus diyaloğunun devam etmesine izin veriyor.
Üstelik bu diyaloğ Türkiye’nin Amerika ile ilişkisini bozmaya devam ediyor…

15. 2. 2020

 


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir