Şaşırdık.
Korkuyoruz.
Korka korka yiyoruz.
Korka korka içiyoruz.
Korka korka yaşıyoruz.
Ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi bilemiyoruz. Kuşku içindeyiz.
Elimizi neye atsak ya GDO’lu (Genetiği değiştirilmiş organizma), ya hormonlu, ya da ilaçlı… Tüm gıdalar zehir yüklü …
Bu bela özellikle yoksulların başında.
Çünkü yoksul kesim, açlık sınırının altında yaşayan kesim, mutlaka “en ucuz” olanını bulup, almak zorunda…
Yaşayabilmek için… Geçinebilmek için… Yaşamını devam ettirebilmek için…
Çünkü yoksul kesim 50 liralık ürün dururken 20 liralık kaşar peynirinden almalı mutlaka…
1750 – 2200 TL maaşı olan çoluklu çocuklu bir baba, hem kira ödeyecek, hem çocuğunu okutacak, hem odun kömür alacak, hem ekmek götürecek evine…
Sonra da insanca yaşayacak!..
Peki, 20 liralık kaşar olur mu?
Olur, olur… Niye olmasın?
Gıda eşkıyaları için çok kolay bir iş bu.
Alırsın depolarda kalan küflenmiş, bozulmuş peyniri. İçerisine bir miktar bitkisel yağ ve kazeinat katarsın. Teknolojinin de yardımı ile eritirsin, işte sana 15 -20 liralık kanserojen peynir.
Günümüzde gıda ve sağlık katillerinin, gıda ve sağlık hırsızlarının el atmadığı hiçbir ürün kalmamıştır artık.
Tükettiğimiz gıda maddelerinin büyük bir çoğunluğu GDO’ludur.
Salam, sucuk, sosis, fındık-fıstık ezmesi, çikolatalı ürünler, hazır çorbalar, mısırdan elde edilen katkı maddeleri, kola ve meyve suları, mısır yağı, süt tozu…
Bu listeyi daha da artırabilirsiniz…
İlgili bakanlıklar gıda vurgununu, gıda ve sağlık katillerinin yaptıklarını sadece seyretmektedirler.
Önlem almamaktadırlar.
Önlem almayı bir yana bırakalım, Greenpeace’in, belirttiğine göre, ülkemizde GDO’lu bazı ürünlerin satışı bile serbesttir.
GDO’lu beslenen hayvanlardan elde edilen süt, peynir, yumurta, et gibi besin maddeleri, ne yazık ki doğrudan soframıza gelmekte… Üstelik etimizin, sütümüzün, yumurtalarımızın etiketlerinde, (Avrupa’da olduğu gibi) hayvanların GDO’lu yemlerle beslenmiş olduğuna dair, hiçbir uyarı da yoktur.
Yediğimiz tavuklar tavuk değil, koyunlar koyun değil, inekler inek değildir…
“Sağlıklı” diye durmadan tavuk tüketiyoruz. Ama tükettikçe sağlığımızdan oluyoruz.
Kanserler artıyor.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim üyesi DR. Yavuz Dizdar:
“Daha yumurtadan çıkar çıkmaz, civcive antibiyotik veriliyor. Kemikleri gelişmesin, et yapsın diye. Tavuklar tarladaki patatesler gibi, hiç kıpırdamadan yetiştiriliyor. Bıraksanız bile kıpırdayamıyorlar. Elinize aldığınızda kemikleri kırılıyor. Sonra, görüyoruz, her gün bir kadın meme kanserine yakalanıyor…”
Şimdi bunu yapanlara soruyorum:
“Bu zavallı civcivlere, tavuklara bu işkenceyi nasıl reva görüyorsunuz?”
Üç kuruş daha fazla kazanmak için bu kadar insanın hastalanmasına yol açmak, sağlığı ile oynamak, gencecik kızların meme kanserine yakalanmasına neden olmak, bütün bu açgözlülüğe değiyor mu sizce?
İnsanlık mıdır bu sizin yaptığınız? Hiç utanma, sıkılma yok mudur sizde?
Daha kısa ve öz sorayım:
Siz insan mısınız?
Başınızı yastığa koyduğunuzda rahat uyuyabiliyor musunuz?
Sakat bıraktığınız, sizin yüzünüzden kansere yakalanan insanların bakışları, çektiği çileler, gözlerindeki nefret ışıkları karşısında kazandığınız o paraları çoluğunuza, çocuğunuza yedirebiliyor musunuz?
Mutlu musunuz?
Zenginliğinizle, servetinizle övünebiliyor musunuz?
Amaaa…
İnsanlığın, insanların geleceği, sağlığı ile oynadıktan sonra, dünya sizin olsa ne yazar…
Yazlıklar, kışlıklar, arabalar, fabrikalarınız insan olmanızı, adam olmanızı sağlar mı?
Yine kısa ve öz sorayım:
“Kefenin cebi var mı?
Kefenin…”
Yazıları posta kutunda oku