Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, Başkent’in depremle ve gündemdeki konularla ilgili sorularını yanıtladı. Küçük yaşlardan itibaren Cumuhriyet Halk Partisi’nde faaliyetlerini sürdüren Tekin, Türkiye’nin önemli sorunlarına dikkat çekerek, “Ülke olarak temiz siyasete ihtiyacımız var. Bakın Avrupa’daki bazı ülkelerde de yolsuzluklar vardı, ancak adamlar yolsuzluğu yok ettiler, yoksulluktan da kurtuldular. Yani bir ülkede yolsuzluğu yok edemezseniz yoksulluğu da sıfırlayamazsınız.” dedi. Çok küçük yaşlarda çalışma hayatına atılmak zorunda kaldığını belirten Tekin, “Ben gördüm ki bu ülkenin büyük imkanları var, büyük zenginliği ve gücü var. Bu zenginlik ve güç adil bir şekilde paylaşılmalı. Bütün garibanlar, yoksullar bu ülkenin tüm çocukları iyi yaşamalı. Bunun adresi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Ben de bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi’ndeyim. Ben bu ülkenin çocukları yoksulluk, garibanlık zincirinde kaybolsun istemiyorum. Devletin görevi millete hizmettir. Bunun temeli de adalettir. Pek çok ülke bu ilkelere sadık kalarak başarı hikayeleri yazdılar. Biz de siyasetçiler olarak bu ilkeler doğrusunda başarı hikayeleri yazabiliriz” diye konuştu.
Deprem son günlerin en önemli gündemi. Depremle ilgili neler söylersiniz?
Deprem çok ciddiye alınması gereken bir konu. Deprem bu ülkenin bir gerçeği. 1999 Marmara depremi bize facianın boyutlarını gösterdi. O dönem çok ciddi önlemler alındı. Dönemin iktidarı, tüm dünyanın uyguladığı temel 3 kuralı hayata geçirdi. Birinci olarak bu coğrafyanın bir deprem coğrafyası olduğu kabul edildi ve Ulusal Deprem Konseyi oluşturuldu. İkincisi depremlerde maddi hasarları karşılamak için bir vergiye ihtiyaç duyuldu ve deprem vergisi çıkarıldı. Üçüncüsü kamu alanları, yani kamuya ait meydanlar kısmen deprem toplanma alanları kısmen de depreme önlem olarak yapı stoklarının dönüştürülmesi için kullanılan yerler olarak belirlendi. O iktidarın ardından 2002’de AK Parti başa geldi. Yaptığı ilk iş Deprem Konseyi’ni kaldırmak oldu. Bu büyük ihanet. Neden Ulusal Deprem Konseyi’ni kaldırdınız, bu akıl almaz bir şey, siz depremin tüm sıkıntılarını çözdünüz de ihtiyaç mı kalmadı? Vergiler nerede kullanıldı diye 15 yıldır soruyorum, buna ‘duble yol yaptık’ diye gayrı ciddi bir cevap veriliyor. Bu cevap yaşam meselesini sulandıran bir noktada. Japonya’da bir deprem olunca niye kimse ölmüyor? Çünkü Japonya’da kuralları uygulayan, önlem alan bir devlet var. Sorumlu hükümet. Türkiye’de depremde ölen insanlarımızın sorumluluğu kime ait? 82 milyon insan kusursuz şekilde devlete karşı tüm sorumluluklarını yerine getirirken, hükümet sorumluluklarının hiçbirini yerine getirmemişse bu kusuru işleyenler hesap vermek zorunda. Üçüncüsü deprem toplanma alanları. Bu alanların kimi AVM oldu, kimi rezidans oldu, kimileri de ona buna peşkeş çekilmiş bir halde. 2008 yılında İstanbul il başkanıyken 106 bilim insanıyla sempozyum yapmıştık, o sempozyumun sonuç bildirgesi şu an üniversitelerde ders olarak okutuluyor. O tarihten itibaren çalışmalarımız var – hatta zaman zaman çok da eleştiri aldım deprem konusunu çok fazla gündeme taşıdığım için – ancak her yaşadığımız depremde görüyoruz ki deprem hafife alınacak bir mesele değil.
Olası bir İstanbul depreminden çok korkuluyor. Büyük bir deprem gerçekleşirse nasıl bir tablo çıkar?
Allah göstermesin İstanbul’da yaşanacak bir deprem ülkemizin felaketi olur. İstanbul bizim ülkemizin can damarı, ekonomimizin yüzde 40’ı İstanbul’da, sanayimiz orada, teknolojimiz orada, İstanbul’daki ciddi bir deprem ülkemizi beka sorunuyla karşı karşıya bırakacak ölçektedir. İstanbul’un başına birşey gelirse Türkiye’nin durumunun ne olacağını düşünen var mı? Yok. Hükümet hala İstanbul’un üzerinden nasıl birilerinin küpünü doldururum diye olaya bakıyor. Milyonlarca insana ihanet ediliyor.
Depreme karşı ne yapılmalı?
Hızlı bir şekilde bilimsel bir kurul oluşturulmalı, deprem vergilerini sadece deprem alanında kullandığınız bir sistem oluşturulmalı, devlet destekli yapı stoklarının yenilenmesi gerek. Çünkü vatandaşın kendi imkanlarıyla yapı stoklarını yenilemesi mümkün değil. Kendi doğalgazını, kirasını zor ödeyen vatandaşın yapı stoğunu yenilemesi beklenemez. Bunun için de devlet buraya ayrı bir finans ayırmalı. Tıpkı Japonya’da ve gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bu alana apayrı bir finans modeli kurmak lazım. Şu örneği vermeden geçemeyeceğim, İstanbul’da birilerine peşkeş çekilen araziler imar uygulamaları yapılarak bağımsız bir şekilde satılabilseydi benim hesaplarıma göre 50 milyar dolar gelirle İstanbul’daki yapı stoğu çok rahat yenilenebilirdi. Peki nerde şimdi bu arsalar, Bu arsaların akibetini herkes gayet iyi biliyor.
HESAP SORUN
Yeni bir belediye yasası var gündemde. Bu yasada da yine imar barışından söz ediliyor. Bu gerçekten bir barış mı?
Bu bir katliam aslında. Adına af, barış dediğimiz yasalar yeni bir yük yüklüyor. İmar barışlarından beton lobisi faydalandı ve yine onlar faydalanacak. Sıradan vatandaşın faydalanabileceği hiçbir şey yok. Esenyurt’ta oturan bir vatandaşın 170 bin lira ödeyip imar barışından yararlanması mümkün değil. Bu parası olanlara yeni bir aftır. Ayrıca önümüze gelecek belediye yasası dolaylı kayyumdur. Belediyelerin yetkilerini azaltıyorlar, ben yıllardır söylüyordum ve yine söylüyorum tek imar yetkisi belediyelerde olsun aksi takdirde bu kontrolsüz hale gelir. Geçtiğimiz günlerde AK Parti Grup Başkanvekili ‘Kaçak yapılara cezalar geliyor’ dedi. Belli ki Sayın Grup Başkanvekili bu yasanın olduğunu bilmiyor. Oysa bu yasa var. Kaçak yapı yapan da yaptıran da 2 ile 5 yıla yakın ceza alıyor. Ama vatandaştan başka kimse bu konuda ceza almamış. Ülkemizde yapılan bu kaçak yapılaşmalarda belediyelerin kusuru yok mu? Yani egemen güçler hep haklı mı? Herhangi bir simit tezgahını götürün bir yere koyun, bakın bakalım neler oluyor, anında o simit tezgahı kaldırılır. Sonuç olarak kaçak bina kimseden izinsiz yapılamaz bu memlekette. Bakın parti ayırmaksızın söylüyorum, seçmene de sesleniyorum oy verdiğiniz partinin yöneticileri eğer sizin değerlerinize saygılı değilse ödediğiniz vergilere göz dikmişse babanızın oğlu da olsa hesap sorun. Yöneticilerin hepsinin mal varlığına bakın. Kirli bir siyasetimiz var. Bu kirli sistemi yok edip yeni, temiz bir siyasete ihtiyacımız var.
“Temiz siyasete ihtiyacımız var” derken ne anlatmak istiyorsunuz?
AKP 3Y ile mücadele iddiasıyla geldi. Nedir bu 3Y? ‘Birincisi yoksulluğu, ikincisi yolsuzluğu sıfırlıyacağız, üçüncüsü yasaksız bir ülke olacağız’ dediler, Ama sadece dediler. Oysa ki bu 3Y’yi iktidara gelip gerçekten kim uygularsa ülkemiz nefes alır. Bakın Avrupa’daki bazı ülkelerde de yolsuzluklar vardı, ancak adamlar yolsuzluğu yok ettiler yoksulluktan da kurtuldular. Yani bir ülkede yolsuzluğu yok edemezseniz yoksulluğu da sıfırlayamazsınız.
Son günlerde gündemdeki Kızılay’daki yolsuzluk iddiaları ile ilgili neler söylersiniz?
Rahmetli babam olsaydı isyan ederdi. Yolsuzluklar Diyanet İşleri’ne kadar girdi, Kızılay ne ki? Ne diyeyim memleketin her yerinde sıkıntı. Türkiye’de bütün belediyeler borç batağında. Düşünün ki bu belediyeler şirket olsalar konkardato ilan etmek durumunda kalırlardı. “E tasarruf etsinler” diyoruz hayır onlar edemezmiş kim yapsın bu tasarrufu “halk yapsın” diyorlar. 40 makam aracıyla gezen bakan var. Makam araç sayımız ne kadar biliyor musunuz Almanya’nın 15 katı, Japonya’nın 13 katı. Bu gerçekten inanılır gibi değil.
Doğalgaza zam gelecek iddiasıyla ilgili söyleyecekleriniz nelerdir?
Sadece İstanbul’da 463 bin hane doğalgaz faturasını yatıramadığı için soğukta ısınamıyor. Bu soğukta o insanlar ışıksız, elektriksiz ve ısınamıyor. Sadece bu rakam bile bu bu ülke için bu iktidar için büyük ayıp, büyük utanç. AK Parti bu milleti soğuklara mahkum bıraktı. İstanbul’un 39 ilçesinin 38’inde doğalgaz tüketimi düşmüş. Niye? Millet parasızlıktan soğukta oturuyor. Türkiye’ye bunu yaşatan bir iktidarda vatan sevgisi varsa ‘Ben bu işi yapamıyorum’ der görevi bırakır gider.
MİLLETİN PSİKOLOJİSİ BOZULDU
Sizce erken seçim olur mu ya da olmalı mı?
Ben genel olarak bir erken seçimin gerekliliğine inanıyorum. Memleketteki, hatta çok uzaklara gitmeye gerek yok İstanbul’un yoksul semtlerindeki açlığı sefaleti gören herkes erken seçime gitmek ister. Görmüyorlar, görmedikleri için de erken seçim istemiyorlar. Ben şu telefonumu onlara bir saatliğine bırakayım bir görsünler her gün onlarca telefon, onlarca feryat, figan ‘kızıma iş, oğluma iş’ diye.
Milletin psikolojisi bozuldu. Peki ana muhalefet partisinin bir vekili olarak özeleştirileriniz neler?
Muhalefetin kusurları yok mu elbette ki var. Ancak, son Kızılay meselesi bile bize çok fazla şeyi anlattı. Muhalefet bunu zorlayacak. Bunun hesabını soramazsanız yarın daha büyük bir maliyetle karşı karşıya kalırsınız. Muhalefet iktidara haddini bildirecek bir noktada olmalı.
Son olarak CHP’nin il ve ilçe seçimlerine gelirsek… Partinizdeki ilçe kongreleri bitti. Şimdi il kongre seçimleri var. Bununla ilgili neler söylersiniz?
Evet, ilçe kongreleri tamamlanarak ilçe başkanlarımız seçildi. Bu noktada gayet demokratik bir seçim süreci yaşandı. 6 il başkanımız da seçildi. Seçilen herkese başarılar diliyorum. Ama kimilerinin abisi, kimilerinin kardeşi olarak buradan bir şeyi hatırlatmak istiyorum Cumhuriyet Halk Partisi’ni var eden temel kurallar vardır. Bu kurallardan biri oturmuş bir geleneğe sahip olmasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi’nde il başkanı belediye başkanı ne yapacağını bilir. Partinin gelenekleri vardır, ilkeleri vardır. CHP, sağcının da solcunun da itibar ettiği siyasi bir partidir. Bu nedenle bu ilkelere özenle bakmamız gerek. Bizi iktidar olmayıp da ayakta tutan ilkelerimizdir ve bu ilkelere bağlılıktır. Bu ilkelerimizden biri de itiraz kültürüdür, parti içi çoğulcu demokrasidir. Mesela partinin genel merkez yöneticileri partideki itiraz kültürünün var olmasına dikkat etmeli. Öte yandan sığınabileceğimiz tek liman Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bu nedenle bu partiye sıkı sıkı bağlı kalarak ilkelerinden ödün vermeden teamüllerimize uygun şekilde hayatımıza devam etmeliyiz. Bu noktada Genel Başkanımızın da bu geleneklerin yok olmasına izin vermeyeceğini düşünüyorum.