Şubat ayı içerisinde TBMM Genel Kurulu gündemine gelmesi beklenen Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’nın basına yansıyan taslak çerçevesine göre, onaylandığında büyükşehir belediye başkanlıkları ve meclislerinin birçok kritik yetkisi valiliklere verilecek.
61 maddelik taslak çalışmaya göre, belediye başkanlarının izninin olmadığı büyük çaplı kentsel projelerin valilikler eliyle yaptırılabilmesi ve giderlerinin de belediye kaynaklarından karşılanması hedefleniyor. Bir diğer deyişle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin protokolünden çekildiğini açıkladığı Kanal İstanbul gibi şehrin genelini ilgilendiren projelerde karar yetkisi büyükşehir belediyelerinin elinden alınacak.
euronews Türkçe olarak yaklaşan yerel yönetim reformunun farklı boyutlarını siyasetçilere ve konunun uzmanlarına sorduk.
“Dolaylı kayyum”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul milletvekili Gürsel Tekin, düzenlemeyi “tüm belediyelere dolaylı kayyum atanacak; seçilmiş belediye başkanlarını yetkileri atanmış memurlara verilecek, seçmen iradesi yok sayılacak” şeklinde yorumluyor.
euronews Türkçe’ye konuşan Tekin, “Yasanın bu haline bakıldığında, hiçbir belediye başkanının seçildiği yerde söz hakkı olmadığı, yerel yönetimlerin yok sayıldığı görülüyor. Belediyelerin imar yetkileri de kısıtlanıyor; valiliklerin doğrudan temin yoluyla alım yapması koşuluyla birlikte ihaleler de ortadan kalkmış oluyor” diyor:
“Adalet ve Kalkınma Partisi, seçimde alamadığı belediyelerin yetkilerini dolaylı olarak azaltmayı hedefliyor. Bu yasa tasarısı, şehirlere bir ihanettir.”
CHP, Batı standartlarında bir yerel yönetim anlayışının getirilmesini savunuyor ve bunun için de Berlin, Londra, Paris gibi başarılı belediyecilik örneklerinin referans alınmasını önemsiyor.
“Almanlar Doğu Berlin ile Batı Berlin’in birleştirilmesi projesini uzun uzun tartıştılar, ama bu proje etrafında arsa kapışmak akıllarına bile gelmedi. Ama Kanal İstanbul projesinde bunun tersi bir durumla karşı karşıyayız” diyor CHP’li Tekin.
Anayasa’ya aykırılık riski
Uzmanlara göre, yerel yönetimlere ait temel yetkilerin merkezi yönetimde toplanması, Anayasa’ya, özellikle de 127.maddesinin ilk fıkrasına aykırılık ve seçmenlerin demokratik haklarını kullanma iradelerine müdahale teşkil ediyor. Anayasanın ilgili maddesine göre, mahalli idareler, idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
2011 yılında İstanbul’un ‘rant haritasını’ dönemin Başbakanı Erdoğan’a vermesine rağmen hiçbir tedbir alınmadığını kaydeden Tekin’e göre, yerelde yetki tek elde toplanmalı: “Belediye başkanı her adımında izin istemek için kaymakam kapısına gelmek zorunda bırakılmamalı. Ayrıca tüm harcamalar şeffaf olmalı. Vatandaş vergilerinin nereye harcandığını, ihalelerin hangi kurallara göre yapıldığını bilmeli.”
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın adaylık sürecinde vaatlerinden biri olan “şeffaf belediyecilik” anlayışıyla başlattığı ihalelerde canlı yayın uygulaması halkın geniş bir kesimi tarafından takip ediliyor ve ihale sonuçlarının nesnelliğine dair şüpheleri ortadan kaldırıyor.
Öte yandan, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda da değişiklik getiren taslak çalışmaya göre, “bağış yoluyla” üçüncü kişilere ait şirketlerin belediyelere devredilmesi uygulaması ortadan kaldırılıyor ve Cumhurbaşkanı’nın onayı şartı getiriliyor. Ayrıca, belediye başkanları akrabalarını işe alamayacak.
Düzenleme ayrıca, ilçe belediyesi bütçesinde yatırım programları için ödenek olmadığı durumlarda büyükşehir belediyesinin ödenek ayırması zorunluluğu getirilirken, ilçe belediyelerine otopark yapma, işletme ve işlettirme, ruhsat verme yetkileri gibi yetkiler tahsis ediliyor.
Belediye imkanlarının dolaylı yollardan da olsa “şiddet olaylarında” kullanıldığının tespit edildiği durumlarda, valilik kararıyla belediyenin taşınır mallarına el konabilecek; belediye personeli görevinden vali veya kaymakam tarafından uzaklaştırılabilecek.
Şeffaf ve vatandaş-odaklı reform ihtiyacı
Yerel kalkınma uzmanı Dr. Ali Ercan Özgür ise, “Gündemi ve günü kurtaracak veya güncel siyasi tasarım için reform yerine bilim, akıl, ölçek ve değişen dünya ile kentleri temel alan, yeni nesil belediyeciliği esas alacak işlevsel, esnek, şeffaf ve vatandaş-odaklı bir reforma ihtiyaç var” diyor.
Merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında güç, sorumluluk ve bütçe paylaşımının yerel yönetimler lehine artırılması gerektiğini düşünen Dr. Ali Ercan Özgür, şu noktaya dikkat çekiyor:
“İlçe belediyelerinin yetkileri artmalı, yerel demokrasi güçlenmeli ve her ilçede mahalle bazlı belediye meclis üyesi secimi olmalı, muhtarlar belediye meclis üyesi olmalı, dünyada örneği az olan mahalle bazlı yerinden yönetim hedeflenmeli. Belediye meclis üyesi ve başkanın yetkileri artmalı; denge, denetleme ile halkın karar almaya katılması arttırılmalı. Kent ölçeğindeki projelerde ise istişare ve ortak akıl geliştirilmesi önemli.”
Ancak uzmanlara göre yerel yönetim reformu çok hızlı tartışılmadan meclise getirilmek yerine, geniş bir tabana yayılarak irdelenmeli.
“Uzun yıllara dayanan bir yerel yönetim geleneğimiz var ve yerel yönetim reformu onları güçlendirerek, hukuki zeminde iyi bir görev paylaşımı ile çağdaş hale getirip değişen koşullarda güçlü kurumlar oluşturmayı hedeflemeli. İdari ilkeler, sosyal, ekonomik ve çevresel koşullar arasında bir denge kurulmalı” diye belirtiyor Dr. Özgür.
AK Parti Aydın milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Rıza Posacı, euronews Türkçe’nin konu hakkındaki sorularını yanıtsız bıraktı.
Toplumsal katılımla reform yapılmalı
Denge ve Denetleme Ağı Genel Direktörü Hayriye Ataş da benzer fikirleri savunuyor:
“Demokratik bir yerel yönetişimin en önemli aktörü vatandaşlardır. Sokak ve mahalle temsilcilerinden oluşacak mahalle meclisleri, her mahalleden belli sayıda üyenin yer alacağı yerel halk meclisleri, halk meclisi üyelerinin katılacağı kent kurultayları gibi mekanizmalar yoluyla, yerel karar alma ve yönetme süreçlerine toplumsal katılım sağlanmalı. Vatandaşların yerel yönetimlerden aldıkları hizmetleri değerlendirmelerini sağlayacak geri bildirim mekanizmaları oluşturulmalı. Hem yerel karar alma süreçlerine toplumsal katılımın sağlanabilmesi, hem de böylelikle yerel yönetimlerin tabandan denetlenebilmeleri için, aktif vatandaşlığı odak alan demokratik bir sivil kültürün gelişmesi ayrıca gerekli.”
euronews Türkçe’ye konuşan Ataş’a göre; denge ve denetleme mekanizmasının önemli aktörü olan yerel yönetimleri, mali ve idari anlamda güçlendirecek, yürütme yetkisini merkezi ve yerel idare arasında paylaştıracak reform çalışmasına uzun süredir ihtiyaç duyuluyordu, ancak merkezi idarenin yerel yönetimler konusunda, kısa vadeli ve siyasi kutuplaşmaya göre konum alan siyasi tavırdan ziyade kurumsal, reformcu ve demokratik tavır alması gerekiyor:
“Bu anlamda uzun vadeli, yaşadığımız çağa uygun, katılımcı bir reform paketi demokratikleşme ve normalleşmenin de en önemli göstergesi olacak. Yerel yönetim paketi sadece merkezle yerelin ilişkilerini, yetki karmaşasını gidermekle kalmamalı, aynı zamanda yerel yönetimlerin iç işleyişini de içine alarak yerel yönetim sistemine bütüncül bir bakış ve çözüm getirmeli.”
Hukukun üstünlüğü esas alınmalı
Ataş bu açıdan merkez ve yerel arasındaki ilişkinin hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde demokratik bir şekilde düzenlenmesi gerektiğini belirtiyor:
“Vesayet yetkisi demokratik meşruiyeti zedelemeyecek şekilde yeniden kurgulanmalı. Seçilmiş başkanın görevden alınmasını gerektiren bir durum oluştuğunda, hakkında yargı kararı dahi olsa, yerine seçmenin iradesini temsil edecek biri gelmeli. Yerel yönetimleri yakından ilgilendiren imar planları, bölgesel projeler, krediler gibi konularda merkezin KHK yoluyla yetki kullanmasının önüne geçilmeli.”
Ataş ayrıca belediyeler katı atık konusunda yetkiliyken, iklim konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yetkili olmasının, trafik düzenlemesinse İç İşleri Bakanlığı’na bağlı olmasının yetki karmaşası oluşturduğunu, yerel yönetimlerin kentsel yaşamın düzenlenmesine dair bütüncül bir vizyon geliştirmelerine de engel olduğunu düşünüyor.
İmar yetkileri
Yasa teklifinde kamuoyunda en çok tartışılan konulardan biri de imar rantı ve yetkileri. Zira, teklifte imar yetkisi belediye meclislerinde toplanırken, tek kişi eliyle rant artırıcı imar değişiklikleri yapılması önleniyor.
Ataş, sağlıklı kentsel gelişme ve bu hedefe dönük bir kurumsal işbirliğinin geliştirilebilmesi için, planlama hiyerarşisinin ve ölçek önceliklerinin yeniden ele alınması gerektiğini kaydederken, bir diğer yandan yerel yönetimler tarafından yapılan en büyük yatırımlar imar plan değişiklikleri yoluyla finanse edildiğini de vurguluyor.
“Yerel yönetimler, rant odaklı mevcut kentleşme modelini sürdürmek yerine, toplumun tüm kesimleri için kentsel hizmet ve alternatif yaşam alanlarının üretilmesine dayanan vatandaş odaklı bir kentleşme ve buna uygun sosyal bir belediyecilik anlayışının uygulayıcısı olmalı” diye ekliyor Ataş.
Öte yandan, Ataş, ilçe belediyelerini, kendilerini büyükşehir belediyelerinin şubeleri gibi görmeye teşvik eden mevcut yetki hiyerarşisi yerine, farklı ölçekteki belediyeleri birlikte çalışmaya teşvik eden yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılması gerektiğini kaydediyor ve ekliyor:
“Sayıştay denetimi dışında, ulusal ve uluslararası bağımsız kuruluşların da yerel yönetimleri denetlemeleri sağlanmalı. Belediye başkanını denetleme işlevlerini yerine getirebilmeleri için, belediye meclisleri güçlendirilmeli.”
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’nda büyük çaplı değişiklikler öneren 28 maddelik yasa taslağı ile, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Boğaziçi Kanunu’ndaki yetkileri, Cumhurbaşkanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devrediliyor.