fikretgokce_06@hotmail.com
Kunuri Savaşında sağ ayağından yaralandı ve Çinliler tarafından esir alındı. Kasım 1950’den Ağustos 1953’e kadar tam 3 yıl Cold Camp’ta hapsedildi. Bu esir kampında tam 229 Türk askeri bulunmaktaydı. Tutsak edildiği Kunuri bölgesinden ayağındaki yaraya karşın Cold Camp esir kampına kadar kilometrelerce yolu diğer tutsaklarla birlikte yürüdü. Bu yürüyüş sırasında diğer yaralılara yardım etti ve bulduğu otlarla yaralarını sardı. Kış mevsimlerinde esir kampının çok soğuk olması, ayrıca haşarat ve bakımsızlık nedeniyle hastalananları kendine has yöntemlerle tedavi etti. Sargı bezlerinin ve çamaşırların sterilizasyonunu, bulduğu benzin bidonlarında su kaynatarak yaptı. Kamp çevresinden topladığı yaprak ve otlardan doğal ilaçlar yaparak ve tuz kullanarak hastaları iyileştirdi. Hastalıkların bulaşmasını önlemek için hastaları sağlamlardan ayırdı, hasta ve yaralı olanlara yemeklerin adil bir şekilde dağıtılmasını sağladı. Onun bu çabaları, Türk esirler arasındaki moral ve maneviyatı artırdı, sağlıklı olanlara hasta, yaralı ve kendilerinden daha zor durumda olanlara karşı yardımcı olma gayretini aşıladı. Bu çabaları çok dikkat çekiyor ve Amerikalı tutsaklar, hatta Çinli muhafızlar tarafından dikkatle izleniyordu. Bir süre sonra bazı Amerikalı esir hastalar ve hatta hastalanan Çinli muhafızlar da onun bu insani çabalarıyla sağlıklarına kavuştular.
Birleşmiş Milletler Komutanlığı, 1953 Ağustos’unda esaret hayatı sona eren, “şifacı tutsak”ın bir raporla taltif edilmesini istedi. Bunun üzerine 23 Eylül 1953 tarihinde Washington’da, ABD Başkanı tarafından, 20 Temmuz 1942 tarihinde Kongrenin kabul ettiği kanunun verdiği yetkiye dayanarak, “Değerli hizmetlerinin ifasında gösterdiği fevkalade ve takdire şayan hareketinden dolayı LEGION OF MERIT” nişanı verildi.
“Şifacı tutsak” için ayrıca 30 Kasım 1954 tarihinde Ankara’da 19 Mayıs Stadyumu’nda dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın da katıldığı bir tören düzenlendi.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Şükrü KANATLI, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’ne ( Genel Kurmay Başkanlığı’na) “şifacı tutsak” için şunları yazıyordu: “Jutlandiye hasta nakliye gemisiyle gelen esirlerimiz arasında bulunan erimiz esaret sırasında ve esaret müddetince Ordumuz mensupları arasında arkadaşlarına ve gerekse diğer Birleşmiş Milletler ve bilhassa Amerikan eratına karşı büyük yardımlarda bulunmuş, bunlardan hasta olanların binbir müşkülat içinde tedavileri ile uğraşmış, yaralı olanların yaralarını sarmak için bir çok maddi güçlükleri yenerek ızdıraplarının tehvinine (giderilmesine) çalışmıştır. Buna muvazi olarak Hükümetimizce de bu kahraman ve fedakar vatan çocuğunun moral bakımdan maddi olarak (500) lira ile mükafatlandırılmasına emir ve müsaadelerinizi arz ederim.”
Kore Savaşı sırasında Çinlilerin elindeki tutsak BM askerleri arasında 7190 kişiyle en büyük grubu Amerikalılar oluşturuyordu. Türkler ise sayıca üçüncü sıradaydı. Kore Savaşı ile ilgili bir kitap yazan ABD’li Eugene KİNKEAD, kampta yaşananları şöyle anlatıyor: “Amerikalı esirlerin üçte biri düşmanla işbirliği yaptı, 2730’unun şartlara yenik düşüp öldü, subaylar esir arkadaşlarını öldürdü, hastalara ve açlara arkadaşları yardım etmedi. Türkler ise 229 kişi olarak bulundukları kamptan hiç kayıp vermeden çıktılar, hem de yaralılarını tedavi ederek..
ABD’li askerler memlekete bağlılıklarını, dayanışma duygularını, amirlerine itaat duygularını tamamen yitirmişler, yardımlaşmayı tamamen unutmuşlardı. Türkler birbirlerine müthiş destek oluyorlardı. her şeylerini paylaşıyorlardı. Hastalarına sahip çıkıyorlardı. Bir hasta Türk esirinin yanında mutlaka sağlam iki Türk esiri bulunuyordu. Hastanın her türlü ihtiyacı bu iki esir tarafından karşılanıyordu. Soğuk günlerde, ABD’li esirler soğuk ve açlıktan ölürken, Türkler insan bedeninden meydana getirdikleri etten duvarlar içine alarak koruyorlardı.. Kendileri de soğuktan korunmak için birbirleriyle güreş tutuyorlardı. Hem de sanki kendi memleketlerinde imişcesine nara atarak. Onların bu güreşleri ve nara atmaları, Çinlileri ürkütüyor, Türklere sataşmaktan çekiniyorlardı. Bu güreşler, onları güçlü ve birbirine bağlı kılıyordu.”
Kimdi bu “şifacı tutsak” ? Ankara’lı bu kahraman Türk askeri, memleketine döndükten sonra dönemin Meclis Başkanı Refik KORALTAN’ı evinde ziyaret ederek bir işe yerleştirilmesini istedi. Ama sonuç alamadı. O yıllarda yardım heyetleriyle, üsleriyle, askeri ve diplomatik! uzmanlarıyla yurdumuza yerleşen ABD’nin Jusmat ve Tuslog adlı kuruluşlarında taşıyıcılık yaparak yaşamını sürdürdü ve oradan emekli oldu. Bu yaşına karşın hala sahip olduğu pehlivan yapılı bedeninin gücüyle çocuklarını okuttu. Oğlu maden mühendisi oldu. Yüksek fizik mühendisi olan kızı tedavisi olmayan bir hastalığa yakalandı. Halen eşiyle birlikte Mamak’taki gecekondu evinde çalışamayan kızının bakımıyla uğraşıyor. Geçtiğimiz Eylül ayında Kore Devleti’nin daveti sonucu O’nu bu ülkeye göndermek istedik. “Kızımı bırakıp gidemem” dedi. Arada bir Genel Merkezimize uğrar. Çok onurlu ve kibar bir büyüğümüzdür. İkram ettiğimiz bir bardak çayı bile zorla içer. Bazen ısrarlarımızı kırmayarak hayranlıkla dinlediğimiz savaş anılarını anlatır bize. Gözleri nemlenir ve baş başa kaldığımızda, o güçlü, babayiğit adamın yüzünü, mücadele ile geçirdiği 80 yılın yorgunluğu ve hüznü sarar, “BEN ÖLÜNCE O’NA KİM BAKACAK ?” diye sorar.
Veli ATASOY’dur bu kahraman ve soylu Türk evladının ismi…Sıhhiyeci Veli Onbaşı…Affet bizi Veli Amca! Dünyanın hayranlığını kazanan, kahramanlığının ötesinde sahip olduğun yüksek insani değerlerinin karşılığını biz sana veremedik. Çok sevdiğin vatanına döndükten sonra, 25 yıl seni Amerikalıların eline bıraktık. Beden gücünle onlara hizmet etmeyi sana layık gördük. Pentagon’da hazırlanan yurdumuzu bölmeyi amaçlayan haritaları yapan, Çekiç Güç’leriyle terör örgütüne yardım eden, Kıbrıs sorunu nedeniyle ambargolar koyan, Başbakan İsmet Paşa’ya tehdit mektupları gönderen, soğuk savaş döneminde ülkemizi Sovyetlerin hedef tahtası haline getiren, ikide bir askerimizi kendi amaçları için kullanmaya kalkışanların, dost ve müttefik sandıklarımızın eline bıraktık. Lozan’ı tanımayanların, sözde soykırım şantajını başımızın üzerinde sallayanların, Kore’deki kahramanlıklarını övgüyle anlattıkları askerimizin başına çuval geçiren, Nato tatbikatından dönerken Muavenet zırhlımızı kaptan köprüsünden vurup sonra pardon diyenlerin ellerine bıraktık…Sen onların esir askerlerine şifa dağıtmıştın değil mi ?
Kahraman Gazi, affet bizi… Şeref ve onurla göğsünde taşıyacağın bir madalyayı bile veremedik, çok gördük sana…Ellerinden öpüyor ve sana sağlıklı uzun bir ömür diliyorum.
————————————————————–
|
9:36 PM (2 hours ago) |
Sayın Selen Hanım, Amcanız Veli Atasoy bütün Türkler için bir gurur kaynağıdır.Bu vesile ile ben de ilginizi çekebilecek bir bilgi gönderiyorum.http://www.kwvdm.org/detail_oral.php?no=1000 Selam vre sevgilerimle,Ferruh
Yazıları posta kutunda oku