Halkımız bugün büyük bir baskı altında… Sömürü çemberinin tam merkezinde… Limon gibi sıkıyorlar onu.
Diledikleri gibi kullanıyorlar. Yönlendiriyorlar, yönetiyorlar…
“Otur otur, kalk kalk…”
“Ben ne dersem o olacak, ben ne yaparsam kabulleneceksin…
Kesinlikle karşı çıkmayacaksın. Eleştirmeyeceksin beni. Miting, toplantı, yürüyüş bilmem ne yapmayacaksın.
Yaparsan canına okurum…
Bütün bu zamları, fiyat ayarlamalarını, ülkenin ve sizin geleceğiniz için yapıyorum…
Katlanacaksınız. Dayanacaksınız. Çünkü bu vatan meselesidir… Dış güçler yapıyor bütün bunları… Onların parmağı var…
“Sesiniz, gıkınız çıkmayacak…
Bu ülkenin çıkarı, geleceği için gerekirse maaşlarınıza bile el koyarım…”
Yüzde 30’luk, 35’lik bir azınlık, yüzde 60’lık, 70’lik çoğunluğa kendi siyasal görüşlerini, yaşantısını zorla, cebren kabul ettirmeye çalışıyor şimdi…
Dincilik, tarikatçılık, mezhepçilik, ırkçılık almış başını gidiyor.
Televizyonlarda, salonlarda, toplantılarda, meydanlarda durmadan Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını kötüleyip, halkın gözünde küçük düşürmeye çalışıyorlar…
Atatürk ve silah arkadaşlarının adını ve sözlerini duyduklarında “Cin çapmışa” dönüyorlar.
Ama Atatürk’ün yasakladığı tarikatları, şeyhleri ve mollaları mekânlarında ziyaret etmesini, el etek öpmesini çok iyi biliyorlar.
Çok kritik aylar, günler, hatta saatler yaşıyoruz. Ülkemizin, halkımızın aleyhine durmadan bir şeyler değişiyor.
Çok endişe verici, çok tedirgin edici, çok tehlikeli bir ortamdan geçiyoruz.
Ormanlar, tarım arazileri, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri talan ediliyor. Şeriat ilerliyor.
Milyonlarca insan açlık, yoksulluk sınırın altında çile çekerken, trilyonlar gidecek Kanal İstanbul projelerini gündeme getiriyorlar.
Kanalın çevresindeki tarım arazilerini yağmalıyorlar… Şimdiden doldu.
Türkiye bir “korku imparatorluğuna” dönüştürüldü.
Herkes birbirine kuşkuyla bakıyor. Herkes birbirinden çekiniyor. Düşündüğünü söyleyemiyor. Haksızlıkların karşısına dikilemiyor. Haksızlığa uğrayanları savunamıyor. Destekleyemiyor. Sadece seyrediyor.
Ama cemaatlere her şey serbest… Onlar her şeyi söyleyebiliyorlar, dilediklerini ve tüm isteklerini gerçekleştirebiliyorlar. Türkiye cemaatler, tarikatlar cenneti oldu. Mollaların bi eli yağda bi eli balda…
Özgürlük denilince sadece türban akıllarına geliyor ve siyasal İslamcıların, şeyhlerin, mollaların özgürlüğünü anlıyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir kuşatma altındadır bugün.
Ulusal ekonomi, ulusal kültür, ulusal politika, ulusal olan ne varsa; yerle bir ediliyor. Tıpkı bir devenin zücaciye dükkânına girmesi gibi… Türkiye bir kaos, bir kargaşa ortamına itilmiş. Her şey paramparça, her şey darmadağın…
Cumhuriyetimize, ulusal varlığımıza, üniter yapımıza son verilmek isteniyor.
İşsizlik, yoksulluk, ilkellik başını almış gitmiş…
Halkı, emekçileri, emeklileri, işçileri temsil eden sendikalar, dernekler ise uykuda… Sessiz sedasız olup biteni seyrediyorlar…
Örneğin, DİSK ne yapar? Neyle uğraşır? Görevi nedir?
TÜRK-İŞ, ne yapar? Kimi, kimleri temsil eder? Emekli sendikaları nerede? Emeklinin canına okuyorlar… Duyan, gören, bakan var mı?
Atatürkçü Düşünce Derneği yaşıyor mu?
ADD’nin Genel Başkanının adını bilen var mı?
Şimdiye dek hangi eylemlere imza attı?
Aydınlara, devrimcilere düşen en büyük görev bugün, sessiz, tepkisiz, suskun toplulukları harekete geçirebilmek, tarafsızları kazanmak, halkın bilinçlenmesine, gerçekleri görmesine yardımcı olmak, onları demokratik eylemlere, direnişlere hazırlamaktır.
Ulusal birlik ve beraberlik temelinde yılmadan, usanmadan, her gün yeni bir dirençle, yeni bir mücadele ile yeni bir güne başlamaktır.
Türkiye’yi bitirmek, Ortaçağ düzenine götürmek isteyen tertip ve tertipçilerin karşısında aydınlara düşen en büyük görev bugün, ulusal çizgide birleşip bütünleşerek bir güç, bir varlık olduğunu göstermektir.
Ne demişti İsmet Paşa, “Arkadaşlar, bir ülkede namus sahipleri, en az şer ehli, yani namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket mutlaka batar!”
Tüm yurtseverleri, ulusalcıları, tam bağımsızlık yanlılarını göreve çağırıyoruz. İhanet çeteleri karşısında onların da bir güç olduğunu gösterme zamanı gelmiştir, geçmektedir.
“Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar.
Ey yurtseverler, ey ehli vatan haydi, görev başına…