Orta Doğu’da ABD – İran İttifakı

Orta Doğu’da ABD – İran İttifakı

Orta Doğu'da ABD - İran İttifakı - iran nuclear

Alaeddin Yalçınkaya

İran’ın müstakbel cumhurbaşkanı olması dahi beklenen General Kasım Süleymani’nin ABD başkanının talimatıyla öldürülmesi, hemen ardından İran’ın intikamı, “bölge, nereye gidiyor?” endişelerini gündeme getirdi. Bununla beraber konuyu ele alan birçok uzman, hem ABD’nin hem de İran’ın kontrollü saldırılarla durumu geçiştirmeyi hedeflediğini dile getirdi. Yaklaşık kırk yıldır, gerek Siyonist lobi gerekse İran’ın, savaşın eşiğinde bulunmalarına şiddetle ihtiyaçları vardır. Bugüne kadar en büyük eleştiri, bitmeyen yaygaraya karşın birbirlerinie fiske dahi vurmadıklarıydı. Şimdi böyle bir eleştirinin de zemini zayıflamış durumda.

Maktul general, on yıllardır Afganistan’da, Yemen’de, Irak’ta, Suriye’de CIA’nın kendi organize ettiği görünüşte Taliban veya IŞİD gibi örgütlere, gerçekte sivil Müslüman kitlelere karşı katliamda, ABD’nin işbirliği yaptığı bir kişidir. Bu süreçte milyonların katledilmesinde, sakat bırakılmasında, kadınların, çocukların organ ve fuhuş tüccarlarının tuzağına düşürülmesinde, en hafifinden evlerini, barklarını bırakıp başka ülkelerde mülteci haline gelmesinde bu işbirliğinin önemli katkısı vardır. Bu anlamda ünlü CIA şefi Graham Fuller’in “Vahhabilerle çalışıyoruz, Şiileri kullanıyoruz” açıklamasında belirtilen belki de en fazla kullanılmış kişilerdendir. Bununla beraber diğer son kullanım tarihi geçenler gibi, kovboy kültürü gereği yıllarca sırtına bindiği atın “elveda dostum” narasıyla vurulması, onun için de tecelli etmiştir. Maktul generalin görev alanında gittikçe daha fazla başına buyruk olması, söz dinlememesi sebebiyle sonunu hazırlaması, Washington açısından tutarlıdır. ABD bu cinayetten başka birçok bakımdan istifade yolu bulmuştur. Trump’ın gelecek seçimlere daha güçlü girmesi bunlardan sadece biridir. Ancak Tahran yönetiminin de bu süreçteki rolü, etkisi veya kazancı konusunda tereddütler sözkonusudur. Maktul generalin sahadaki karizmasını, mollaların iradesi dışında siyasete taşıma düşüncesi, endişe kaynağı olabilir.

ABD, Siyonist lobi veya Roma Kulübü’nün esas hedefi Orta Doğu’da olabildiğince daha fazla insanın ölmesi, bir şekilde nüfusun kırılmasıdır. Dinlerarası Diyalog, Büyük Orta Doğu Projesi, Arap Baharı, nihayet Suriye ve birçok ülkede sürüp giden iç savaşlarla bu hedefin belli aşamaları gerçekleşmiştir. ABD ve İran’ın saldırı ve intikamıyla yeni bir aşamaya geçilmiştir. Bu safhada Suriye’de M-4’ün (Barış Pınarı kontrol bölgesinin) güneyinde fiilen İsrail uydusu bir devletçik kurulmuş olup bu süreçte yeni gelişmeler beklenebilir. Bu bağlamda “Geçici Suriye Hükümeti” veya “Suriye Milli Ordusu”na benzer oluşumların ABD-İsrail kontrol bölgesinde de karşılıkları gündemdedir. Tehlikeli bir İran veya İran destekli güçlerin ABD büyükelçiliklerine saldırısı, bundan sonraki muhtemel terör olayları, fiilen kontrol altındaki bölgeye daha güçlü yerleşmek için gerekli ve yararlı enstrümanlardır. Irak için de pek iyi günlerin beklenmediği söylenebilir.

İran’ın nükleer silah programının, P5+1 mutabakatıyla nispeten kontrol altına alınmasına karşın Trump’ın sözleşmeden çekilmesi, Tahran’ı serbest bırakmıştır. ABD’nin son katliamı ile İran’a nükleer silah yapma fırsatı, altın tepside sunulmuştur. Washington yönetiminin Avrupa’yı hizaya getirmek için güçlü, yayılmacı, tehlikeli bir Rusya’ya ihtiyacı olduğu gibi Orta Doğu ve İslam dünyasını kontrol etmek, istediği şekilde karıştırmak, kırdırmak için saldırgan bir İran son derece kullanılışlıdır.

Öte yandan ekonomik ve sosyal sorunların çekilmez hale gelmesiyle molla rejimine karşı sokaklar kalabalıklaşırken generalin katledilmesiyle bu gösteriler sona erdi. Çünkü bir taraftan düşman saldırırken yönetime karşı gösteriler, vatana ihanet anlamına gelmiştir. Bu anlamda Cezayir’de, Sudan’da başarıya ulaşan sokak gösterilerinin İran’da da başarıya ulaşma “ihtimalini” Trump önlemiştir. Emperyalist ABD ve yayılmacı İsrail’in saldırısına maruz kalan İran, aynı zamanda mağdur olarak İslam dünyasının önderliği programında birkaç puan daha aldığını zannetmektedir. Örneğin maktul generalin bizzat yürüttüğü katliamları gündeme getirmek doğal olarak ülkemizde dahi büyük kabahat haline gelmiştir. Çünkü bunları zikretmek, ABD saldırısına meşruiyet kazandırmak demektir. Bu saldırı Süleyamani’yi bir anlamda tebriye ettiği gibi ABD-Siyonist lobi “hedefindeki” İran’ın da prestijini artırmıştır. Bu yönüyle “sözkonusu saldırıların doğal sonucu olarak Şii yayılmacılığı mı güçlenmektedir, yoksa Şii yayılmacılığını teşvik etmek, dolayısıyla İslam dünyasındaki çatışmaları beslemek, güçlendirmek için mi bu saldırılar gerçekleşmektedir?” sorusu akla gelmektedir.

Hem ABD-Siyonist lobinin hem de İran’ın uzun vadeli stratejileri açısından son derece kullanılışlı olan Süleymani’nin öldürülmesi ve hemen bunun intikamının alınmasıyla her şey plan dahilinde yürüyordu. Ancak Tahran havaalanından kalkan Ukrayna Havayolları’na ait yolcu uçağının İran füzesiyle “kazara” düşürülmesi herşeyi berbat etti. Sözkonusu uçağın Rusya ile kavgalı Ukrayna’ya ait olması, Rusya’nın İran’daki etkinliği, veya diğer bir ülkenin kurguladığı siber saldırıların rolü gibi hususları bir kenara bırakarak yine Trump’ın ifadesiyle “uçağın yanlışlıkla düşürülmüş” olduğu varsayılmıştır. Bu gerçeğe karşın ABD saldırısı ile molla rejimine karşı sokak hareketleri tam da unutulmuşken 176 sivilin hayatına mal olan füze saldırısı İran’da depreme yol açtı. Rejim karşıtları yeniden sokaklara döküldü. Tam da bu aşamada Trump’ın tweeti Tahran rejiminin imdadına yetişti: “İran’ın cesur ve acı çeken halkına. Başkanlığımın başından beri yanınızda durdum ve benim yönetimim sizinle birlikte olmaya devam edecek. Protestolarınızı yakından takip ediyoruz ve cesaretinizden ilham alıyoruz.”

Trump’ın bu mesajından sonra hangi muhalif sokağa çıkabilir? Sokağa çıkanların İran devletinin düşmanı, İran düşmanlarının paryası olduğu konusunda başka delile ihtiyaç var mı? Yani ittifak bu aşamada da tıkır tıkır işledi. Zaten bu coğrafyadaki politikaların bir adı da “Büyük Oyun”dur. Herşeye rağmen sürprizlere hazır olmak gerek. Çünkü sözkonusu bölge Orta Doğu olunca hangi saikin ne zaman devreye gireceği belli olmaz.

Öncevatan, 14.01.2020

alaeddinyalcinkaya@gmail.com


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir