Yazılı, görsel ve sosyal medyadan takip edebildiğim kadarıyla; İranlı general Kasım Süleymani’nin katlinden sonra vefatından sonra mezhep saikiyle Türkiye’de yaşanan ayrışma ve cepheleşme, sanırım İran’da ve Irak’ta bile yaşanmamıştır! Türkoğlu, hep böyle olmuştur zaten; 1000 yıldır hep başkaları için kendisini feda etmiş, başkaları için birbiriyle mücadele etmiştir. Arap, Türk için boşuna “El Humga”, yani “Ahmak”, Osmanlı sarayını ele geçiren azınlıklar da Türk ahaliye boşuna “Türk’üs Sütur” yani “Eşek Türk” dememiştir!
Sıradan ve cahil insanların mezhepçilik yapması, belki bir noktaya kadar mazur görülebilir. Ancak asker ve sivil bürokrat ya da politikacı olarak bu ülkeye hizmet etme azminde olanların, olaylara ve insanlara inançlar üzerinden yaklaşması, olaylara ve insanlara mezhepçilik açısından bakması tehlikelidir. Çünkü bu tür yaklaşımlar, ayrışma ve çatışma ortamı yaratır, sonuçta iş bölünmeye kadar gider.
Üzülerek söylemeliyim ki; bu ülkede mezhep saikiyle radikal dincilik yapmak, sadece Sünnilikte yoktur; aynı şekilde Caferiler ve hatta Aleviler de radikal dincilik yapabilmektedirler zaman zaman. Elbette bunu tıpkı Sünniler gibi siyasal menfaat için, devletin köşe başlarını ve güç merkezlerini ele geçirmek için yapıyorlar.
10 Ocak 2020 günü CNN Türk’de yayınlanan “Akıl Çemberi” programında Em. Büyükelçi Uluç Özülker, Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ramazan Kurdoğlu, Boğaziçi Ü.Öğretim Üyesi Barış Doster ve CHP 24. İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz arasında yaşanan İran ve Kasım Süleymani polemiğini görünce irkildiğimi hatırlıyorum. Zira bu ülkenin okumuş aydınları ve entelektüelleri bile ortak noktada buluşamıyorlar.
Uluç Özülker’in, İran’ın İslam Devriminden sonra Humeyni’nin direktifiyle çevre ülkelere Mezhep ihraç etmeye çalıştığı şeklindeki ifadesine Ali Özgündüz, “Bu doğru değil, Irak zaten Şii’dir. İran mezhepçi politikalar izlemez, çıkarına göre hareket eder. Vaadedilmiş toprakların içine İran toprakları girmediği halde İran vaadedilmiş toprakları savunduğu için başı belaya girmiştir. Mesela Filistin’e sahip çıktığı için sorun yaşamıştır. Oysa Filistinliler Sünni’dirler..” ifadesiyle karşı çıkınca Barış Doster “İran ve Irak Şiiliği birbirinden nispeten farklıdır. Irak Aleviliği Kerbelâ ve Necef’ten beslenir, İran Aleviliği ise Kum ve Meşet’ten beslenir” şeklinde bir açıklama yapma gereği duydu.
Yani bize göre Barış Doster demek istedi ki; “İran Şiiliği, Hz. Ali ile oğullarının Emevilere karşı verdiği mücadeleye sahne olmakla Şiiler için kutsal merkez kabul edilen Irak’taki Kerbelâ ve Necef gibi dini merkezlerden değil, İran’da Humeyni zihniyetinin yeşerdiği Kum ve Meşet’ten beslenmekle İran’a özgü tarafları olan, ulusal yanı ağır basan bir mezheptir”. En azından biz böyle yorumladık Barış Doster’in konuya ilişkin ifadesini ki; esasen biz de böyle düşünüyoruz.
Söz, Kasım Süleymani cinayetine gelince sazı eline alan Ali Özgündüz: “Kasım Süleymani, ABD’nin terör saldırısı sonucu şehit edilen bir kahramandır. Irak ve Suriye’nin bölünmesini engelleyerek ABD’nin BOP’unu çöpe atmıştır. Bu anlamda Türkiye’ye de hizmet etmiştir..” şeklinde övücü ifadeler kullanmıştır.
Bu ifadeler üzerine; Sabah Yazarı Ferhat Ünlü “Olaylara mezhepçi bakmayalım” şeklinde bir uyarıda bulunduktan sonra Dr. Ramazan Kurdoğlu’nun Kasım Süleymani’nin, Azeri-Ermeni savaşında Ermenilere destek verdiğine ilişkin elinde bilgiler ve fotoğraflar olduğunu söylemesi üzerine Ali Özgündüz adeta çileden çıktı ve “Yalan. Uydurma bilgiler. Fotomontaj fotoğraflar onlar. Ben Azerbaycan kökenliyim. İran’ın Karabağ’da Azerilere yardım ettiğini yakından biliyorum. Karabağ bizim içimizde yaradır…” şeklinde ifadelerde bulundu. Ramazan Kurdoğlu ise “İran’ın Azerilere yardım etmeleri söz konusu değil. Yardım etmemiştir…” şeklinde cevap verdi(1).
Açık söylemek gerekirse; CHP eski milletvekili Ali Özgündüz’ün itirazları ve tepkisi, oldukça abartılıydı. Ali Özgündüz kimdir diye baktığımda gördüm ki; tıpkı Türkiye’deki Caferilerin (Şiilerin) dini lideri olduğu söylenen Selahattin Özgündüz gibi Iğdır’ın Tuzluca İlçesine bağlı Aliköse köyünde doğmuş. Yani Ali Bey’in “Azeri kökenli olduğu” şeklindeki ifadesi doğrudur. Zira Iğdır, Ağrı ve Kars illerimizde Şii inancına mensup vatandaşlarımız da yaşamaktadırlar. Yani Azeri Türkü olduğunu söyleyen Ali Özgündüz, belli ki; tıpkı Kirmanlı ve Fars asıllı Kasım Süleymani gibi Şii (Caferi) mezhebine mensuptur! 2011 yılına kadar Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmış. Zaten Selahattin Özgündüz’ün yeğeni olduğuna dair bilgiler ve Caferilerin kontenjanından milletvekili adayı gösterildiğine ilişkin iddialar da bulunmaktadır(2)
Dolayısıyla; “Ali Özgündüz, bahse konu programda Kasım Süleymani’ye ve İran’a sahip çıkarken Mezhep saikiyle hareket etmiştir..” şeklinde bir intiba yaratmıştır bizde. Muhtemelen programı izleyen pek çok kişide de bizim gibi düşünmüştür. Zaten gazeteci Ferhat Ünlü de “Olaylara mezhepçi bakmayalım” şeklinde kendisini uyarma gereği duydu yayın sırasında.
Kanaatimizce bu tavrı, son derece tehlikeli bir tavırdır ve Ali Bey’e, olaylara din ve mezhepler üzerinden değil, Türk Milleti’nin âli menfaatleri üzerinden bakmasını tavsiye ederiz. Unutulmamalıdır ki; Azerbaycan’a karşı Ruslarla ve Ermenilerle dirsek temasında olduğu konusunda yaygın iddialar, hatta bilgi ve belgeler bulunan İran Şiiyse, Azerbaycan’da Şii soydaşlarımız, Türkiye’de de tıpkı kendisi gibi Şii vatandaşlarımız yaşamaktadır.
Elbette CHP’ye de milletvekili aday tespitinde bu kriterler üzerinden hareket etmesini öneririz. Madem CHP’nin 6 okundan birisi MİLLİYETÇİLİK, birisi de LAİKLİK, şu halde CHP bu ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır. Bu ülkede din siyasetini çok daha etkili yapan başka partiler varken, CHP’ye ve CHP’li siyasetçilere din siyaseti yapmak asla yakışmamaktadır! Üstelik Kılıçdaroğlu “Din ve etnik temelli siyaset yapmayacağız” sözü vermişken.
Bu sebeple Kasım Süleymani’ye ve İran’a sahip çıkmak CHP’nin ve CHP’li vekillerin işi olmamalıdır. CHP’nin Şii İran’a sahip çıkıyor görüntüsü vermesi, Suriye’de Beşar Esat yönetimi ile ilişki kurulması yönündeki ısrarlı ve bize göre de isabetli teklifi konusunda da kafalarda, “CHP, Beşar Esat’ın Alevi (Nusayri) olmasından dolayı mezhep saikiyle hareket ediyor” şeklinde şüpheler uyandırabilir. AKP Şamil Tayyar bombayı çoktan patlatmış bile bu konuda.
Şamil Tayyar, İran Hükümet Sözcüsünün “Ukrayna uçağının, İran tarafından düşürüldüğü iddiası Tahran’a karşı psikolojik bir savaştır” şeklindeki sözlerinin, Kılıçdaroğlu ile röportaj yapan “Haber Global” isimli internet sitesinin yaptığı editoryal hata sonucu sanki Kılıçdaroğlu tarafından söylenmiş gibi haberleştirilmesi üzerine twitter hesabından “Iskalamışım, bu dahiyane açıklamayı. İran aslında itirafıyla ateşlemiş füzeyi!” diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’nu ti’ye almış(3)
Yani Şamil Tayyar’lar pusuda bekliyor CHP’lilerin gaflarını ve hatalarını abartarak buradan kendi partileri lehine bir avantaj temin etmek için. O sebeple CHP’lilerin dikkatli olması gerekir siyaset yaparken.
Oysa biz biliyoruz ki; İran’daki rejim de Laik Demokratik Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin hem siyasal rejimi, hem de bölünmez bütünlüğü için en az ABD’nin BOP projesi kadar tehlikelidir. İran, bugün bölgemizde emperyal amaçlarla hareket etmekte olup, kendine göre bir Şii kuşağı oluşturma arayışındadır. Irak, Bahreyn, Yemen, Lübnan ve Suriye üzerinden hem Suudi Arabistan’ı çepeçevre, hem de Türkiye’yi Güneyden ve Doğudan kuşatmak istemektedir. Orta Asya’da ise tıpkı Suudi Arabistan gibi Türkiye’nin önünü kesmeye çalışmaktadır, o bölgeye mezhep ihraç etme gayretindedir. Yani İran’ın, orta doğudaki faaliyetleri, Ali Özgündüz’ün sandığı gibi İsrail’in vaadedilmiş topraklar idealine ulaşma emeline engel olmaya değil, bölgede etkin güç olma amacına yöneliktir.
Tarihten biliyoruz ki; bölgemizde İran’la Türkiye’nin amaçları sürekli çatışır ve İran’ın, 1828 yılında Çarlık Rusyası ile imzaladığı Türkmençay antlaşması ile ele geçirdiği Azerbaycan topraklarına (Güney Azerbaycan) ilanihaye sahip çıkma adına, Müslüman Kuzey Azerbaycan yerine, Rusya ve Ermenistan ile işbirliği yaptığı zaten bilinen bir vakıadır. Ali Özgündüz ve CHP yönetimi, bu gerçeği akıllarının bir köşesinde tutarsalar, bence hem Türkiye için hem de kendileri için iyi ederler.
Gelelim Dr. Ramazan Kurdoğlu’nun “Kasım Süleymani, Karabağ’da Ermenilere yardım etmiştir” şeklindeki iddialarına. Ramazan Kurdoğlu, sanıyorum Asas Medya isimli bir internet sitesinde yayınlanan haber ve fotoğraflardan bahsediyor. İsmi geçen internet sitesinin haberine göre, İran ve bölge uzmanlarından biri olan Cehanbehş İzedi, Kasım Süleymani ile ilgili olarak, 7 Ocak günü İran devlet televizyonunda katıldığı bir programda şunları söylemiş: “90’lı yıllarda Karabağ’ın işgalden kurtarılması, Nahçıvan ile Azerbaycan arasında olan toprakların geri Azerbaycan’a verilmesi Pan Türkist düşünceyi bölgede güçlendirecekti. Bizim menfaatimize olmayan birlik oluşacaktı. Bölgedeki güç dengeleri değişecekti. Bu nedenle Kasım Süleymani dengelerin değişmemesi için adımlar attı ve topraklar Ermenistan’a kaldı.”(4)
Bu haber yalan ve uydurma olsa bile Ermenistan ile İran’ın son derece iyi ilişkiler içinde olduğu bilinen bir gerçektir. Siyasi ve iktisadi sahalarda yaptıkları yakın işbirliğini bir tarafta bırakalım “İran yetkilileri sayıları kimilerine göre 30 ile 40 milyon arasında değişen Azerbaycan Türklerine anadilde eğitim hakkı vermez iken Ermeni nüfus bu konuda ayrıcalıklı bir duruma sahiptir. Hatta İran, Ermenilerin 1915 olaylarıyla ilgili olarak sözde soykırım iddialarını anma etkinliklerini en güçlü bir biçimde gerçekleştirebildikleri ülkeler arasında yer almaktadır…”. Bunları biz değil devletimizin resmi haber ajansı söylemektedir. Üstelik bu ifadeler daha geçtiğimiz yıl içinde dile getirilmiş bulunmaktadır(5).
Anadolu Ajansı’nın yukarıda alıntı yaptığımız haberinde de ifade edildiği üzere; Ermenistan bölgede sıkışmışlıktan ve tecrit edilmişlikten kurtulmak için İran’ı bir çıkış kapısı olarak görmekte, İran’da ülkesindeki 30-40 milyon oldukları düşünülen Güney Azerbaycan Türkleri ile bağımsız Kuzey Azerbaycan arasındaki bağın güçlenmemesi için Ermenistan ile iyi ilişkiler içinde olmayı tercih etmekte, kuzeyde güçlü bir Azerbaycan istememektedir. Hazar Denizi’ndeki ekonomik menfaat çatışmasında Azerbaycan’a karşı Ruslarla birlikte olan İran, Ermenistan’ın da doğalgaz ihtiyacını karşılamaktadır. Bu konuda büyük ölçüde yabancı ciddi kaynaklardan istifade ile yapılan şu tespitleri Ali Özgündüz gibi düşünenlerin bilgilerine aktarmayı yararlı görüyoruz:
“Tahran’ın Azerbaycan’dan tehdit algısı İran’ın, Ermenistan politikasında belirleyici olmuştur. İran’ın, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki Karabağ meselesindeki tutumu da, bu durumun bir sonucudur. Ülkenin kuzeybatısında yaşayan Azerilerin, Azerbaycan ile birleşmesinden endişe duyan İran, Karabağ sorununda başından beri tarafsızlık politikası izlemeye çalışmıştır. Sınırları içerisinde bulunan Azeri nüfusun tepkisini çekmemek adına, Ermenistan’a açıkça destek vermemiş olsa da; Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal ettiği bir süreçte, Aralık 1992’de Ermenistan’a askeri operasyonları devam ettirebilmesi için gereken doğal gaz ve yakıt tedarikini sağlamıştır. Ayrıca İran, 1993 yılında Ermenistan’a sınırlarını kapatan ve ambargo uygulamaya başlayan Türkiye ve Azerbaycan’a destek vermemiş; aksine Erivan ile ticari ilişkilerini devam ettirmiştir. Tahran yönetimi, bu dönemde Ermenistan’a, ülke ekonomisinin önemli ihtiyaçlarından olan gıda, hammadde ve enerji tedarik etmiştir. Tahran bu şekilde; Erivan’ın, Bakü karşısında güçsüz bir konuma düşmesini engellemeye çalışmıştır. Çünkü İran, Ermenistan’ı, Azerbaycan’a karşı bir tampon devlet olarak görmüş ve Bakü’nün İran’daki Azerilere yönelik girişimlerde bulunması ihtimaline karşı Ermenistan’ı koz olarak kullanma stratejisini geliştirmiştir. 1994 yılından itibaren İran-Azerbaycan eksenindeki etkileşime enerji boyutu da eklenmiştir. 1994 yılında Rusya aracılığıyla Karabağ çatışmasında ateşkes sağlanmış, Azerbaycan Hazar Denizi’ndeki hidrokarbon kaynaklarını çıkartarak enerji ihraç politikasına yönelmiştir. Önemli bir petrol ve doğalgaz ihracatçısı olan İran, Azerbaycan’ı kendisine rakip olarak görmeye başlamış ve Bakü’nün bölgede ekonomik bir güç olarak yükselmesini önlemek istemiştir.”(6)
Yazı uzadı, farkındayım. Konuyu şu cümlelerle bağlayalım: İran, 176 kişinin hayatını kaybettiği Ukrayna yolcu uçağını yanlışlıkla düşürdüğünü resmen açıklamış bulunuyor. Anlaşılan İran, Irak’taki ABD üslerine balistik füze atmanın telaşıyla bir füze de ABD savaş uçakları zannederek Ukrayna yolcu uçağına fırlatmıştır. Üstelik de kendisine ait İmam Humeyni Havalimanından kalkan bir yolcu uçağına! kimse kusura bakmasın ama Türkçemizde bu durum, “Korkudan ödü dötüne karışmak” deyimiyle açıklanmaktadır.
Ne yaptığını bilmeyen böyle bir ülkenin Nükleer silaha sahip olduğunu düşünsenize! Mazallah, sadece Erzurum’a ve Van’a değil, Ankara’ya ve İstanbul’a her gün bir atom bombası düşer! Atalar boşuna “Akıllı düşman akılsız dosttan yeğdir” dememiştir. Bize göre; Türkiye nükleer silaha sahip olmadan İran’ın bu silaha sahip olması büyük tehlikedir; çünkü İran’ın sağı solu belli olmaz. 1639 yılında imzalanan Kasrı Şirin Antlaşmasından sonra, İran’la herhangi bir çatışma ve sınır anlaşmazlığı yaşamamış olmamız, yarın öbürgün yaşamayacağımız anlamına gelmez. Nükleer silaha sahip bir İran, yarın hormonlu yemlerle şişirilmiş yılbaşı hindisi gibi kabarır karşımızda. Bunu da asla akıldan çıkarmamalıyız…
13 Ocak 2020
Ömer Sağlam
1- İfadeler söz konusu programın https://www.youtube.com/watch?v=evHqXVCdHlw linkinde bulunan video kaydından deşifre ile ve özet olarak aktarılmıştır.
2- ,
3-https://t24.com.tr/haber/chp-lideri-kemal-kilicdaroglu-bolgeye-barisin-gelmesi-icin-aktif-rol-ustlenmesi-gereken-turkiye-ve-iran-dir,855383,
4-https://www.parlamentohaber.com/iranli-general-suleymani-karabagin-ermenilere-verilmesi-icin-ugrasti/?fbclid=IwAR0SQagVK8O6Ir377Zo23wLy3rdUKX4tFi_o6St_ClIF3kQo8iqH553D2z4,
5-
6- Ali Haydar Şenyurt, ” İran-Ermenistan İlişkileri: Tecride Karşı Dayanışma” başlıklı yazısı,