Mert Can Yılmaz
Savaşların her zaman hakikatler üzerinden kurgulanmadığı açık.
Meşruiyet kaygıları ve kimi zaman savaşın kitleler tarafından benimsenmesine duyulan ihtiyaç, siyasi aktörleri yalana sürükleyebiliyor. Bu bağlamda oluşturulan propaganda aygıtlarıyla aktörler çıkarları doğrultusunda adımlar atabilirken, kitleler gerçeğe karşı ilgisiz bırakılıyor. Medyanın bu noktada oynadığı rolü pek de küçümsememek gerek.
Bu yazıda tarihte yer etmiş dört önemli savaşın ardındaki dört yalanı ele alıyoruz. Öte yandan örnekler elbette bunlarla sınırlı değil. Dünyanın başka birçok farklı yerinden benzeri vakalara rastlamak mümkün. Yalan, birçok savaşın ortaya çıkışında veya gelişiminde karşımıza çıkıyor.
1) İspanyol-Amerikan savaşı ve USS Maine vakası
Oxford Companion to American Military History isimli kaynakta anlatılanlara göre 19. yüzyılın sonlarına doğru İspanya’nın hakimiyeti altındaki Küba’da yönetime karşı isyanlar baş gösteriyor. Her ne kadar İspanya bu isyanları bastırabilecek güce zaman zaman erişse de 1890’lı yılların sonlarına doğru dönemin ABD Başkanı William McKinley, İspanya’yı çeşitli tavizler vermesi konusunda baskı altına almış durumda. Baskılar sonucunda Madrid yönetiminin reform hamleleri geliştirme yoluna başvurması bu sefer adadaki İspanyol yetkilileri ve İspanyol yönetimine sadık Kübalıları rahatsız ediyor. Tarihler Ocak 1898’i göstermekte. Adanın İspanyol yönetimi taraftarı sakinlerinin Havana’da yarattığı koşullar dönemin ABD Konsolosu Fitzhugh Lee’yi önlem almaya yöneltiyor ve adadaki Amerikalıların yaşamının ve sahip oldukları mülklerin korunması adına Lee, ABD hükümetinden bir savaş gemisi talebinde bulunuyor.
USS Maine isimli gemi 25 Ocak’ta Havana kıyılarına ulaşıyor. İspanyol yetkililer isteksiz bir biçimde geminin limana giriş yapmasına izin veriyor. Üç hafta sonra beklenmedik bir gelişme oluyor ve 15 Şubat gecesi USS Maine büyük bir patlamayla sulara gömülüyor. Mürettebatın neredeyse üçte ikisi, 260’a yakın insan patlamada can veriyor.
Patlamaya dair yapılan ilk soruşturmada kim oldukları bilinmeyen şahıslar tarafından geminin dışında gerçekleştirilen bir patlama sonucunda gemideki mühimmatın da havaya uçtuğu sonucuna ulaşılmış. Patlamanın gemideki kömür deposunda gerçekleşen rastgele bir tutuşmadan kaynaklandığına dair açıklamalar ise reddediliyor. Bu sırada basında sansasyonel haberler gündeme geliyor. Birçok Amerikalı bu haberler dolayısıyla patlamanın İspanyollar tarafından yerleştirilmiş bir mayından kaynaklandığı konusunda ise hemfikir.
Gelişmeler ABD kamuoyunda İspanyol hakimiyeti karşıtı algıyı kuvvetlendirirken USS Maine’in havaya uçması İspanyol-Amerikan Savaşı’na giden yolda önemli bir etmen olarak düşünülebilir. Yaşananların ardından ABD kamuoyu içerisinde Küba’ya müdahale edilmesi gerektiği konusunda sesler yükseliyor, İspanya’nın adadan tamamen ayrılması gerektiğine dair siyasi girişimler Kongre’de yankılanıyordu.
Neticede Nisan 1898’in sonlarına doğru taraflar birbirlerine karşı savaş ilan ettiler. Yaklaşık 6 ay süren savaşın sonunda İspanya bölgedeki hakimiyetini tamamen yitirecekti.
Olayın üzerinden 77 sene sonra açılan bir başka soruşturmada patlamanın dışarıdan kaynaklı olduğu tezi doğrulanamadı. Raporda kömür kazanındaki ateşin, kazanın bitişiğindeki mühimmat deposunu havaya uçurduğu görüşüne yer verildi. İspanyolların USS Maine’e yönelik saldırı girişiminde bulunduğu argümanı basın tarafından işlenen bir hikaye olarak kaldı. Gerçekleri yansıtmıyordu.
2) Mukden Vakası ve Mançurya’nın İşgali
Takvimler 18 Eylül 1931’i gösteriyor. Mançurya bölgesi, Çin ve Japonya arasındaki gerilimin odak noktası konumunda. Çinli askerlerin Güney Mançurya Demiryolu’nun Mukden şehrinin birkaç kilometre kuzeyinde yer alan bir parçasını havaya uçurduğu haberi yayılıyor. Japon Guandong ordusunun yanıtı ise gecikmiyor. Meşru müdafaa hakkını öne süren Japon ordusu, Mukden şehrinden başlayarak bölgedeki diğer şehirleri ve demiryolu üzerindeki kasabaları bir bir işgale başlıyor.
Öte yandan işgal hamlelerinin fitilini ateşleyen demiryolu bombalama vakasını gerçekleştirenlerin Çinli askerler olduğu iddiası doğru değildi.
Cambridge History of Japan isimli kitapta anlatılanlara göre bombayı Japon ordusundan Teğmen Suemori Kawamoto yerleştirmişti. Planlamaların önemli bir kısmını ise Albay Kaniji Ishiwara üstlenmişti. Japon ordusu böyle bir yöntem izleyerek tüm bölgenin işgalinin önünü açmaya çalışacaktı. Nitekim öyle de oldu. Kısa bir zaman içerisinde Mançurya ele geçirildi ve işgal sonrası bölgede Manchukuo isminde bir kukla devlet kuruldu.
3) Vietnam Savaşı’na giden yol: Tonkin Körfezi Olayı
Tarih 2 Ağustos 1964. ABD’ye ait USS Maddox isimli muhribin, Tonkin Körfezinde Kuzey Vietnamlılara ait torpido botları tarafından saldırıya uğradığı haberi geliyor. Bu tarz bir saldırı olasılığına karşı hazırlıklı olan USS Maddox, saldırıya yanıt veriyor. Olay kısa bir süre içerisinde sona eriyor.
Ancak sonraki günlerde yaşananlar kafa karışıklığı yaratıyor. Özellikle 4 Ağustos günü geç saatlerde yaşanan gelişmeler ve Washington’daki yetkililerin bu gelişmelere karşı attığı adımlar oldukça dikkat çekici.
4 Ağustos günü USS Maddox, akşam saatlerinde belirlenemeyen birkaç gemiyi takip ettiğini raporluyor. Her ne kadar ABD muhripleri Kuzey Vietnam kıyılarının 100 mil açığında seyrediyor olsa da bir anda birden fazla geminin dört bir yandan yaklaşmakta olduğu kayıtlara alınıyor. Bu andan sonra yaklaşık üç saat boyunca makineli silah sesleri, yirmiden fazla torpido saldırısı ve sayısız radar teması raporlanmış. Muhriplerin “karşı saldırısı”nda kullanılan materyaller de birer birer kayıt altına alınmış. Gelişme Washington’a ulaşıyor.
7 Ağustos 1964’te karar çıkıyor. Kongre, neredeyse oy birliğiyle, Tonkin Körfezi Kararnamesi’ni onaylıyor. Kararnamede ABD Başkanı Johnson’a, “ABD kuvvetlerine karşı yöneltilebilecek herhangi bir silahlı saldırıyı püskürtmek için gerekli her türlü araca başvurma” yetkisi veriliyor.
Öte yandan bu kararnameyi tetikleyen ve 4 Ağustos’ta gerçekleştiği iddia edilen saldırı aslında hiç yaşanmamıştı.
U.S. Naval Institute’un konuyla ilgili yayımladığı makaleye göre 2005 ve 2006 yıllarında açığa çıkan yeni belgelerle birlikte 4 Ağustos’ta neler yaşandığını daha net anlayabiliyoruz. Hükümetin üst düzey yetkililerinin gerçekleri çarpıtması ve yaşananlar hakkında ABD kamuoyunu açık bir biçimde kandırması sonucunda çıkartılan kararnameyle birlikte ABD’nin tüm gücüyle Vietnam Savaşı’na dahil olduğu gözler önüne seriliyor. Makalede belirtildiğine göre Savunma Bakanı McNamara’nın kanıtları çarpıtması ve bilinçli bir biçimde Kongre’yi yanlış bilgilendirmesi söz konusu.
McNamara 2003 yılında yayımlanan “The Fog of War” isimli belgeselde 4 Ağustos’ta yaşananlara dair şu sözleri dile getiriyor:
Bir kafa karışıklığı söz konusuydu ve sonrasında gerçekleşenler gösterdi ki o gün (4 Ağustos) saldırıya uğradığımıza dair yargımız hatalıydı. Bu gerçekleşmemişti. Öte yandan 2 Ağustos’ta saldırıya uğradığımıza dair yargı doğruydu….Sonuçta bir kere haklıydık, bir keresinde de yanıldık.
4) Körfez Savaşı’na doğru: Nayirah’ın tanıklığı
Nayirah isimli 15 yaşındaki bir kız, 10 Ekim 1990 tarihinde Kongre İnsan Hakları Kurulu’nun -bugünkü ismiyle Tom Lantos İnsan Hakları Komisyonu- karşısına çıkıyor. Anlattıklarının karşısında üzülmemek elde değil.
Irak’ın Kuveyt’i işgali sonrasında tanıklığına başvurulan Nayirah yaklaşık dört dakika süren sözlü tanıklığı sırasında Iraklı askerlerin Kuveyt’teki bir hastaneye gelip yeni doğmuş bebekleri kuvözlerinden çıkarttıklarını ve onları soğuk zemine bırakıp ölüme terk ettiklerini anlatıyor.
Nayirah’nın bu iddiası basında geniş yer buluyor. Dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush ve birçok Kongre üyesi Nayirah’nın tanık olduğu bu vahşeti konuşmalarında gündeme getiriyor ve Körfez Savaşı’nda ABD’nin Kuveyt’in yanında yer alması gerektiği argümanı bu tanıklıkla bir kez daha desteklenmeye çalışılıyor. O dönem Kuveyt Kızılayı’nın başında olan Dr. Ibraheem Behbehani, olayı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde de anlatıyor.
15 yaşındaki bu kızın anlattıkları yüzbinlerce insanın yüreğine dokunuyor ve bu durum siyasilerin alacakları kararın meşru karşılanmasında bir süreliğine etkin oluyor.
Öte yandan Nayirah’nın bu duygusal konuşması bir PR çalışmasından ibaret.
1992 yılında Nayirah’nın soyadının al-Sabah olduğu ortaya çıkıyor. Nayirah al-Sabah, o dönem Kuveyt’in ABD Büyükelçisi Saud al-Sabah’ın kızı. Kongredeki tanıklığı ise “Citizens for Free Kuwait” isimli bir organizasyon tarafından sağlanmış. Organizasyon, Kuveyt devleti tarafından finanse edilirken Amerikan kamuoyunu ABD’nin Kuveyt’e askeri müdahalesi noktasında da ikna etmeyi amaçlıyormuş.
Organizasyonun kampanyalarını ise Hill & Knowlton isimli ABD merkezli bir halkla ilişkiler firması yürütmüş.
Netice itibariyle Nayirah’nın tanıklığının bir kurgudan ibaret olduğu netleşiyor. Ancak bu durum ABD kamuoyunun önemli bir kısmının ikna edilmesi ve ABD’nin savaşa dahil olmasından aylar sonra ortaya çıkıyor.
Yukarıda anlatılan dört örnekte de yalanların savaşın arka planında yatan esas etmenler olduğunu söylememiz doğru olmaz. Ancak savaşın meşruiyetinin tartışmalı olduğu anlarda veya kitlelerin desteğine duyulan ihtiyacın arttığı zamanlarda siyasetçilerin veya ordu içerisinden isimlerin bu tarz yöntemler izlediğini görmek mümkün.
Yalanlar çoğu zaman gazetecilerin araştırmaları sonucunda veya gizli belgelerin olayların üzerinden belirli bir süre geçtikten sonra halka açıklanması neticesinde açığa çıkıyor. Bu durumun siyasi aktörlerin gelecekteki hamlelerine duyulan güveni önemli ölçülerde etkileyebildiği ise kolayca gözlemlenebiliyor.
===============================
Kaynaklar:
The Oxford Companion to American Military History, “Maine, Sinking of the USS (1898)” başlıklı yazı The Steel Navy, USS Maine üzerine 1975’te hazırlanan soruşturma raporu The Mukden Incident: September 18-19, 1931 başlıklı akademik çalışma ABD Dışişleri Bakanlığı, Mukden Vakasıyla ilgili metin The Cambridge History of Japan, Mukden Vakasının anlatıldığı bölüm The Last Emperor, Mukden Vakasının anlatıldığı bölüm Truth is the First Casualty isimli kitap US Naval Institute, “The Truth about Tomkin” başlıklı makale, Şubat 2008 Tonkin Körfezi Kararnamesi IMDB, The Fog of War isimli belgeselin sayfası Youtube, The Fog of War isimli belgeselde McNamara’nın 4 Ağustos 1964’te yaşananlara dair anlattıklarını içeren kayıt C-SPAN, Nayirah’nın tanıklık görüntüleri Youtube, Nayirah’nın tanıklık görüntüleri The Guardian, “The Disinformation Campaign” başlıklı makale, 4 Ekim 2001 Youtube, Nayirah’nın tanıklığının anlatıldığı bir çalışmadan bir kesitin paylaşıldığı kayıt New York Times, Nayirah’nın tanıklığına dair yayımlanan bir haber, 17 Ocak 1992 New York Times, Nayirah’nın tanıklığına dair yayımlanan bir başka metin, 15 Ocak 1992 The Washington Post, Hill & Knowlton isimli firmanın Nayirah’nın tanıklığındaki rolüne değinen bir makale, 12 Ocak 1992