AKP zor durumda… Tarım bitti. Sanayi bitti. Borç zirve yaptı. Hazine tamtakır. İçine fare düşse başı yarılır!
Emlak vergisi ile ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar.
Suriye çölü, bataklığa döndü. Sırada Libya var. Libya’da koltuk mücadelesi yapan iki grup var… İktidar oraya asker göndermeye hazırlanıyor şimdi…
Yani yangının tam orta yerine…
Türkiye bitti, ama Arap hayranlığı bitmedi.
Sınırda 200 bin Suriyeli bekliyor. İdlib’den kaçıyorlar. Bu grubun içine bol miktarda terörist yuvalanmış… Bi de bunlara kapılarımız açılırsa… İşte o zaman görün siz cehennemi…
8 şiddetindeki deprem nasıl olurmuş… İşte O zaman görün siz kıyameti…
AKP çok perişan…
AKP kar gibi eriyor. Ayrılan ayrılana… Kopan kopana… Kaçan kaçana… “Ellerim kırılsaydı da ona oy vermeseydim” diyenler çoğalıyor.
Bir de yeni partiler kuruluyor… Tümü de AKP’nin oylarına ortak olacak…
AKP şaşkın…
Onun için halkın ve partinin dikkatini “Çılgın Projeye, Kanal İstanbul’a” çekmek istiyor…
Bütün bunlar olup biterken, bi taraftan da Karadeniz’in ormanları cayır cayır yanıyor. Parsel parsel satılıyor…
İtfaiyenin, çabuk hareket etmediği söyleniyor…
Karadeniz’i Araplar çekirge gibi sardı. Arsa alıyorlar. Kapış kapış gidiyor toraklarımız… Fındık bahçelerini talan ediyorlar.
Bu kadar isyana, bu kadar karşı koymaya, bu kadar sert eleştiriye rağmen, Başkan Erdoğan “Çılgın projeyi” hayata geçirmeye kararlı. Halka, kanala karşı çıkanlara meydan okuyor.
Doğanın, toplumun kimyasını bozmaya karar vermiş.
Nedendir acep? Nedir bu ısrarın sebebi? Kökeninde ne vardır?
Bilim adamları, uzmanlar feryat ediyorlar…
Kanal İstanbul’la kentin başına gelecek felaketleri, belaları bir bir sıralıyorlar:
“Marmara denizinde yaşam son bulur; deniz, eski Haliç gibi, çürük yumurta kokar, dengesi bozulur.
Kenti besleyen su kaynaklarına tuz karışır”; orman biter, tarım alanları biter, hayvan nesli tükenir, doğa yok olur, deprem riski artar…” diyorlar.
Dinleyen kim? İşiten kim? Gören kim?
Kanal İstanbul demek İstanbul’a, tüm Türkiye’ye ihanet demektir.
Kanal İstanbul demek, bir grup Arap zenginin ve yandaş kodamanın daha da zengin edilmesi demektir… Kanal İstanbul demek, rant demektir.
Kanal İstanbul’un geçeceği yerlerden, Kuveytliler, Katarlılar, Suudi Arabistanlılar binlerce dönüm arsa satın almışlar. Yırtıcı kuşlar gibi pusuda bekliyorlar. Araziler tapuda “Tarla” olarak geçiyor.
Hem de 2011’lerden başlamış bu tarla alma merakı!!! İmamoğlu’nun açıklamasına göre, “2011’den bu yana arsa hareketi tam 30 milyon metrekareyi bulmuştur. Kanal bölgesinde en büyük ilk 3 arazi Araplara aittir.
Ayrıca AKP iktidarı kanaldan geçen gemilerden çok büyük paralar kazanacağını ileri sürmektedir. Bu da doğru değildir. Çünkü boğazlardan geçen gemiler her yıl biraz daha azalmaktadır.
2007’de toplam geçiş 56,608 adet. 2008’de 54,396. 2009’da 51,422. 2010’da 50,871 ve bu rakam her yıl azalarak, 2018’lere gelindiğinde 41,103’e düşmüş.
Ayrıca bütün bunların yanında ABD ve NATO da Karadeniz’i çok istemekte… Çünkü onların burada hiçbir varlığı yoktur.
Montrö mütarekesinden dolayı gemilerini Karadeniz’e sokamıyorlar.
Yaniii, işin özeti; Kanal İstanbul bir Amerikan projesidir. Onlar, yıllardan beri, Montrö mütarekesinin geçerliliğini yitirmesi için çalışmaktadırlar. Akdeniz’deki ABD donanmasının Karadeniz’e de çıkmasını istemektedirler.
Ama bu iş, bu kadar kolay değildir. Çünkü Montrö Boğazlar sözleşmesi Türkiye’nin bağımsızlığı, özgürlüğü demektir. Onu delmeye, onu yok saymaya kimsenin gücü yetmez.
Sandıktan çıkanlar her istediklerini yaparlar diye bir uygulama demokrasilerde yoktur. Hele hele “Ben yaptım oldu, bitti, ben istediğimi yaparım” anlayışı ile bir devlet asla yönetilemez.
Bu ülkede sadece bir avuç ABD yanlısı yoktur. 82 milyon insan yaşamaktadır. Onların da fikrini düşüncesini sormak zorundadırlar.
Zaten İstanbul Belediye seçimlerinde halk, Ekrem İmamoğlu’nu tercih ederek; haksızlığa, hukuksuzluğa karşı tavrını koymuştur.
Aynı davranışı gelecek seçimlerde de gösterecektir. Suriyelileri istemeyen, onlardan nefret eden halk, bu konuda ısrarcı olup, onları el üstünde tutan Erdoğan’a büyük bir ders verecek, onu tahtından indirecektir.
Uğur Mumcu’nun deyişi ile Türkiye’de “Din sömürüsüne dayanan her iktidar yıkılmıştır! Her kim ki din sömürüsünü kullanır bir süre dayanır. Ama mutlak yıkılır.”
Tarih baskıyla, zorbalıkla, din sömürüsü ile iktidarını sürdürmek isteyen iktidarların ve liderlerin kırık dökük mezar taşlarıyla doludur.