Doğu Türkistan’daki Soykırıma ÇİNSİAD Desteği
Alaeddin Yalçınkaya
Doğu Türkistan’da her türlü “bilimsel” ve psikolojik tekniklerin ve imkanların kullanıldığı en ağır soykırımlarından biri yaşanmaktadır. Myammar, Bosna-Hersek, Dağlık Karabağ, Ruanda gibi soykırım kapsamındaki zulümler dikkate alındığında, Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı çok daha ağır ve kalıcıdır. Onbinlerin halen hayatta olup olmadıkları bilinmediği halde bu devasa Türk yurdu sadece Çin’in değil başta petrol zengini Körfez ülkelerinin de organ deposu haline gelmiştir. Buz zincirindeki uçaklar her gün kamplardan Doğu Türkistan Müslümanlarının organlarını ihtiyaç sahibi zenginlere taşımaktadır.
Yönetimin sitelerinde görülen, Çinli erkeklere zorunlu gelin edilen kızlarımızın yüzlerine dikkatli bakalım. Her gelin, evinden çıkarken bir parça mahzundur. Ancak bu hüznün altındaki mutlu gelecek de okunur. Fakat Çinlilerin koluna takılan yavrularımız kor ateşe fırlatıldıklarını hissetmektedirler. Domuz etini reddettiği takdirde anne-babasının, eşinin yavrularının dahi hangi işkencelere, tecavüzlere maruz kalacağını düşününce pis olduğuna inandığı şeyi yemek zorunda kalmak, vaka-ı adiyedendir.
Arsenal futbolcusu Mesut Özil, Çin’in Uygurlara yaptığı zulmü kınayan açıklaması yüzünden Çin Merkez Televizyonu daha önce programa aldığı Arsenal-Manchester maçının yayınını iptal etti. Zulmün şiddeti ve stratejisi konusunda bu haber son derece etkili olmuştur. Sosyal medya hesabında şu açıklamayı yapan Özil’i kutluyoruz: “Kur’an-ı Kerimler yakılıyor, camiler kapatılıyor. Medreseler yasaklanıyor. Din adamları birer birer öldürülüyor. Erkek kardeşler zorla kamplara sokuluyor. Onların yerine Çinli erkekler ailelere yerleştiriliyor. Bacılar zorla Çinli erkeklerle evlendiriliyor. Tüm bunlara rağmen Ümmet-i Muhammed suskun, ses çıkmıyor. Müslümanlar sahiplenmiyor. Bilmezler mi ki zulme rıza zulümdür.” Çin Dışişleri Bakanlığı Özil’in Doğu Türkistan’ı görmediğini söylüyor. O zaman izin verelim Türkiye’deki Uygurlardan isteyenler gidip ata yurdunu, akrabalarını ziyaret etsinler, döndükten sonra heryere gidebilklerini, istedikleri herkesle görüşebildiklerini, zulüm olmadığını söylesinler!
Belirtmek gerekir ki Müslümanlara yapılan bu zulüm konusunda Müslüman bilinenler bütünüyle sessiz değil. Örneğin birçok petrol zengini Körfez ülkesinden “Uygur böbreği”, “Uygur korneası” benzeri siparişler yoğun. Hazır Doğu Türkistan Müslümanları işkenceyle öldürülürken organlarını değerlendirmek istiyorlar. Piyasası, sipariş ve ulaşım hattı kurulmuş, oldukça yoğun bir işletme var. Uygurlara ve Doğu Türkistan’daki Müslümanlara yönelik soykırım, hemen her yönüyle uygulanmaktadır.
Amerika ve Avrupa ülkeleri, bu zulmü kınayan bazı kararlar aldılar. Somut girişimler ve yaptırımlar gündeme geldi, süreç işliyor. Ancak halkı veya yöneticileri Müslüman bilinen ülkeler seslerini pek yükseltmemiş, zulmün durdurulmasını isteyen bildirilere imza atmamışlardır.
Türkiye’nin Çin’den ithalatı 24 milyar dolar civarında olmasına karşın bu ülkeye ihracatı yaklaşık 3 milyar dolardır. Yani ticaret dengesi yaklaşık 8 kat aleyhimize. Halbuki yeri göğü inleten Trump ABD’sinin durumu Türkiye’den çok daha iyi. Çin’le ilişkilerin Türkiye’ye maliyeti ise binlerce fabrikanın kapanması, milyonların işsiz kalmasıdır. Reel-politik gerçekler ile ekonomik şartlar dikkate alındığında Türkiye, bu zulme ilk karşı çıkması gereken ülke olmalıdır. Bununla beraber Çin’den sözkonusu 24 milyar dolarlık teknoloji ürünleri, inci-boncuk, oyuncak, tekstil, kırtasiye, hatta sarımsak leylekler tarafından getirilmiyor. Bu süreçte yönetimlerle iyi ilişkiler kurmuş, yeni bir kapitalist sınıf palazlanmaktaki biz buna ÇİNSİAD gerçeği sözkonusudur. Çin ile ticaret yapan, daha doğrusu Türkiye’yi Çin pazarı haline getiren işadamları için ÇİNSİAD ismini öneriyorum. Henüz resmen böyle bir dernek yok ancak gölgesi dış politikayı kuşatmış gibi. Genellikle şartlara göre renkten renge girenler, ideoloji şapkalarını kolayca değiştirebilenler, Doğu Türkistan’daki vahşeti CIA propagandası olarak geçiştirmekte, Çin ile iyi ilişkilerin ehemmiyetinden dem vurmaktadırlar.
ABD veya diğerlerinin “Yükselen Çin” gerçeğinden rahatsız oldukları, bunu önlemek üzere Çin’in parçalanması dahil birtakım projelere yöneldikleri doğrudur. Ancak soykırımı kınayan kararların sadece istihbarat raporlarına dayandığı, olmayan bir zulmü varmış gibi gösterdikleri iddiaları da ÇİNSİAD merkezli çıkarların garantiye alınması kaygısına dayanmaktadır. Türkiye’de etrafına dikkatle bakan, birkaç Doğu Türkistan derneğini ziyaret eden bu zulmün hacmi karşısında dehşete düşmektedir. En önemlisi yüzbinlerce Doğu Türkistanlı yıllardır akrabalarını ziyaret edememekte, telefonla dahi konuşamamakta, hayatta olup olmadıklarını dahi bilememektedir. Yurt Dışı Türkler Başkanlığı dünyanın her tarafından Müslüman ve Türk bölgelerini ziyaret edip seçilenlere Türkiye’de burs imkanı sağladığı halde bunun tek istisnası Doğu Türkistan’dır. Gazze şeridindeki Filistinlilerin durumu dahi bunlardan bir kademe daha az kötüdür. Daha önce bir şekilde Türkiye’deki üniversitelere gelebilmiş Uygur Türk öğrencilere ailelerinden, yurtlarından sual edildiğinde halleri, yürekleri sızlatır.
Doğu Türkistan’da yapılan zulmün mahiyeti konusunda başta Türkiye’den olmak üzere dış dünyadan herhangi bir heyet veya gazeteci, yahut turist kafilesi serbestçe dolaşıp haber alamamaktadır. ÇİNSİAD mensupları benzeri iş ilişkisi olanlar ise konforlu otellerde ağırlanmakta, sembolik camiler gösterilmekte, sınırlı kurumlar ve yerler gezdirilerek “gittik, gördük, zulüm yokmuş” yalanlarını yaymaktadırlar.
Belirtmek gerekir ki aynı ABD, CIA veya MOSSAD’ın Türkiye’den de kopartılmak istenen topraklarla bir İsrail uydusu devlet kurma projeleri ve aldıkları mesafe gün gibi ortadadır. Bu kanlı projeye, bir adım sonra çöpe atılacak nice vatandaşımız da alet olmuştur. Bununla beraber teröre bulaşmayan bölge halkı işinde-gücündedir. Yerli yabancı herkes her şehri dolaşabilmekte, her köye gidebilmektedir. Halbuki Doğu Türkistan’a gitmenin dahi çok ağır bürokrasisi ve maliyeti vardır. Gittikten sonra ise ziyaret edilecek mekanlar oldukça sınırlı olup buradaki Uygurlarla konuşabilmek, onların ertesi gün işkence kamplarına gönderilmesine sebep olmak demektir.
Eli kalem tutan herkesin bu konuyu olabildiğince daha çok yazma, kınama, bilgilendirme, uyarma, kamuoyunu ve yönetimi harekete geçirme, en azından ekonomik yaptırımları gündeme getirme görevi bulunmaktadır. Çin ile ilişkilerin bozulması demek binlerce fabrikanın açılması ve milyonların işinin başına dönmesi demektir. Zulme dur demenin ekonomik maliyeti olmayacak bilakis ülkemizi sömüren bu ticari ilişki sonlandırılacaktır. Bir anlamda işgal kuvvetlerinin işbirlikçisi ÇİNSİAD’ın kârı doğal olarak azalacaktır.
Öncevatan, 17.12.2019
Bir yanıt yazın