“Bir yüzükle siyasete başlıyorum,eğer bir gün zengin olursam,bilinki haram yemişimdir,benden hesap sorun,başörtülü kızlarımız okula gidemiyor,din elden gidiyor”diye siyasete başlayanlar;
Kızlarımızın sadece değişik başörtülerle kapanıp,eğitimden uzaklaştırıldığı….
Dinin sadece başörtüye ve cami yapmaya indirgendiği…
Eğitimin ve dinin temelinden sarsılıp; Yalanın,talanın,gösterişin,yalakalığın,yandaş kayırmanın,ötekileştirmenin, toplumu kamplara bölmenin ,hırsızlığın,tacavüzün,haksızlığın,hukuksuzluğun normal sayıldığı günlerden geçiyor ülkemiz….
Bu sancıları sadece biz çekmemişiz…
Yüzyıllardır dinin etkisinde kalan Avrupa’ya baktığımızda, birçok insanın öldüğü ve pek çok devletin çöküntü içinde olduğunu görüyoruz bir zamanlar…
Haçlı seferlerini getirin gözünüzün önüne.
Dinin siyasete karıştırılmasının faturasını çok acı ödedikten sonra, laik bir yönetim benimsemişlerdir 200-300 yıldır.
O yüzden bizden ilerideler ve biz hala AB ye girmeye çalışıp duruyoruz.
Dini siyasete alet eden ve şeriat kanunlarıyla yönetilen ortadoğu ülkelerine bakalım;
Hergün yüzlerce insan ölüyor, mezhep kavgalarıyla toplumlar birbirine düşman kesiliyor.
Din bir inanç ve vicdan meselesidir, özgür olmak zorundadır. Kutsal ve ilahi olan inançlarımızı korumak istiyorsak, siyasetten uzak tutmalıyız.
Siyaset ise her türlü çıkar ve tutkuların ortaya çıktığı, karışık ve değişken, eğilip bükülmeye ve kirliliğe uygun bir yapıdır.
Atatük’ün yapmaya çalıştığı da budur.Laikliği anlatmaya çalışırken; siyasetin içinden dini değil, dinin içinden siyaseti ayıklamayı hedeflemiştir.Yani, din ile devlet işlerini birbirinden ayrı tutmaya çalışmıştır ki buna laiklik adını veriyoruz.
Laik olmak dinsiz olmak demek değildir.İkisini bir arada düşünmek çok yanlıştır. Hele hele dini siyasete alet etmek, dine yapılacak en büyük hata ve kötülüktür.
Atatürk yüzyıllardan beri, bir siyaset aracı olarak kullanılmaya çalışılan islam dinini, kurtarmaya ve yükseltmeye çalışmıştır.
Ayrıca halkımız dinini anlasın, sadece ezbere okumasın diye Şubat 1925 tarihinde Mecliste “Kur’an-I Kerim’in meal ve tefsirinin, hadislerin “devlet imkanlarıyla yapılması için emir vermiş ve 1935 yılında, Elmalı Hamdi Yazır tarafından Kur’an’-I Kerim’in tefsiri ve meali 9 cilt olarak hazırlanıp halka sunulmuştur.
Hala güncelliğini korumakta ve en iyi çeviri olarak kabul görmektedir ulema tarafindan.
Sadece dini görevlerin yerine getirilmesi için yapılan camilerde bile artık siyaset yapılmaktadır ve cahil halk kandırılmaktadır.
Ülke ve din öylesine içinden çıkılmaz bir duruma sürüklenmiştir ki…İnsanlar artık inanan-inanmayan diye sınıflandırılmış, devlet dairelerine çalışan alınırken bile bizden ya da bizden değil sözleri doğal halde teleffuz edilir hale gelmiştir.
Siz kimsiniz, biz kimiz, bunun ayrımını kim ve hangi kıstaslara göre yapıyor!
Ayrıca inanan ve inanmayanı hangi ölçü ile ölçüyorsunuz, kim ne kadar inanıyor diye?
İnanmak Allah-kul arasındaki bir bağ olduğuna göre,kim hangi hakla bu ayrımı yapma gücünü buluyor kendinde.
Üstelik inanmıyor diye damgaladığınız insanların sizden daha inançlı olmadığını nereden biliyorsunuz?
Herkes sizin gibi dini gösteriş olarak kullanmak zorunda mı?
Herkes kafasını gözünü sarıp sarmalamak zorunda mı?
İnsanların vicdanlarına hükmetmeye kadar mı vardırdınız konuyu!
İnsanları inanmıyor diye damgalayıp cayır cayır yakma hükmünü hangi din veriyor?
Hangi vicdan Allah’ın yarattığı canı alma yetkisini kendinde buluyor!
Peki bu islam dinine göre “Allah yarattığı canı sadece kendisi alir” hükmünü hiçe sayıp şirk koşmak olmuyor mu?Ki bu affedilmeyen günahlardan…
Madalyonun öteki yüzünü çevirelim;
Allah’a her inanan gerici midir?
Çağdaş olmak için inançsız mı olmak zorundadır insan?
Çoğumuzun ailesinde başörtü kullanan kadınlar vardır, onlar bir partiye üye insanlar mıdır?
Ülkemizde çoğu kadın sadece inançları uğruna başörtü takıyorlardı ve dinin emirlerini güçleri yettiği kadar yerine getirmeye çalışan sade insanlardı.
Şimdikiler gibi kafalarını garip şekillere sokmuyorlardı.
Kimse kimseyi suçlamıyordu inandığı veya inanmadığı için.
Yani da insanlar inançlarına göre yargılanmıyordu.
Neler oluyor benim ülkeme! Neden insanlar kamplara bölündü?
Neden birbirine düşman kesildi toplum?
Her neyse bu konulara daha fazla girip gerçekten inananlara da haksızlık etmek istemiyorum.
Bırakın herkes istediği gibi inansın ya da inanmasın, sonuçta herkes mezarına ayrı girmeyecek mi!
Bütün bunlar dinin siyasete alet edilmesinden ve ne yazıkki okumayı,araştırmayı sevmeyen bir toplum olduğumuz, kulaktan dolma bilgilerle herkese, herşeye inanmayı seçtiğimiz için başımıza geliyor.
Belki farkında değil kimse ama inanan insanlar gittikçe dinden soğumaya başlamıştır, çıkar çatışmaları yüzünden. Halk kime-neye inanacağını şaşırmış durumdadır.
Temiz bir toplum istiyorsak; dini siyasete alet edip, insanların inançlarıyla oynamayacağız.
Gerçekten ülkene hizmet etmek istiyorsan, karşı tarafı karalamak ve dini kullanmak yerine, toplumu refaha çıkaracak ekonomik programlar yapıp, dürüstçe halkın karşısına çıkmalısınız.
Ben ülkemi ve insanımı, hiçbir ayrım yapmadan seviyorum ve herkesin insanca yaşamasını istiyorum.
İnsanların açlıktan ve işsizlikten intihar etmediği,kadınların tecavüz edilmediği ve şiddet görmediği,çocukların taciz edilmediği,dinin siyasete alet edilmediği,özgür düşünen, düşündüğünü söyleyebilen, yapıcı, yaratıcı,mutlu,umutlu insanlar görmek istiyorum ülkemde…
Kadın- erkek, çoluk-çocuk camiye gidip adam gibi sadece Allah’a ibadet etmek,sokaklarda şarkı söylemek, dans etmek,tiyatroya –sinemaya gitmek, piknik-yürüyüşlere gitmek istiyorum elele, kolkola, yanyana, cancana…
Bu benim hayalim…Sizin de eminim böyle güzel hayalleriniz vardır değil mi…Haydi siz de paylaşın hayallerinizi benimle…
Düşlerimizin gerçekleşeceği günlerin çok yakın olduğunu hissediyorum….İstanbul….Ankara…İzmir…Eskişehir…Adana…Daha pekçok ilimizdeki olan güzellikler dalga dalga yayılacak güzel ülkeme…
Aydınlık yarınlar bizim….