İngilizler, AB ülkelerinden gelen yoğun göç dalgasını,
Her yıl Britanya’nın AB bütçesine yaptığı büyük katkıyı,
AB ile Britanya’nın egemenlik haklarının zayıflamasını reddettiler.
Uluslararası İngiliz Milletler Topluluğu ( Commonwealth of Nations) koalisyonuyla küresel ilişkileri geliştirmeye yöneldiler…
*
12 Aralık İngiltere seçimlerini, Boris Johnson liderliğinde Muhafazakar Parti büyük bir çoğunlukla kazandı..
Bu Muhafazakâr Parti’nin, Thatcher’dan bu yana en büyük zaferi oldu.
Aşırı sağcı Nigel Farage liderliğinde Brexit Partisi etkisiz hale geldi.
Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi’nin geleneksel tabanı Kuzey İngiltere, ilk kez muhafazakârlara oy verdi.
İşçi Partisi ve muhalefetin lideri J.Corbyn, ülkeyi çoğunluğu kontrol edebilecek güçlü bir muhalefetten mahrum bıraktı.
*
B.Johnson, Brexit’i zorlamak için ihtiyaç duyduğu çoğunluğu kazandı, platformların çoğunda yolu açıldı.
Gelecekte bir İngiltere-AB ticaret anlaşması için yapılacak müzakerelerin sonucuna bakılmaksızın,
İngiltere resmen 31 Ocak 2020’ye kadar Avrupa Birliği’nden ayrılacaktır.
*
İskoçya Brexit referandumunda yüzde 72 ile AB’de kalma yönünde oy kullandı.
Şimdi hiç istemediği halde AB’den zorla ayrılmış olacak!
Böylece B.Johnson bağımsızlık düşüncesine sahip İskoç Ulusal Partisi ve lideri Nicola Sturgeon ile büyük bir mücadele için karşı karşıya kaldı.
İskoç Ulusal Partisi, İskoçya’daki 59 seçim bölgesinden 48’ini kazandı.
Sonuç, İskoçların çoğunun İngiltere’nin geri kalanından çok farklı bir gelecek istediğini gösterdi.
Nitekim Sturgeon, B.Johnson’a hitaben “İskoçya’da mağlup bir partinin lideri olarak bağımsızlık için ikinci bir oylamanın önünde durmaya hakkınız yok” dedi.
Gelecek hafta bir referandum kurma sürecine başlamaya söz verdi…
*
Seçim kampanyasında Brexit ve genç seçmenlerden başka hiçbir şey önemli değildi.
Öyle ki Brexit; kemer sıkma, kamu harcamaları, ülkenin dünyadaki yeri ya da iklim değişikliğiyle ilgili önemli politika tercihlerini tartışmaya yer bırakmadı.
*
Şimdi Brexit teminat altına alındığında;
İskoçya’da yeni bir referandum ve Kuzey İrlanda’da Brexit’in ekonomik etkisinin ağırlığı taşınırken,
Britanya’daki çatlakların sadece büyüyeceği, nüfusun daha fazla bölüneceği öngörülüyor…
*
İngiltere Merkez Bankası Başkanı, Brexit’in bir ekonomik felaket olacağını ve ülkeye büyük bir ekonomik şok getireceği konusunda uyarıyordu.
Bütçe Sorumluluğu Ofisi, Brexit’in ülkeye kamu maliyesinde 30 milyar sterline mal olacağını,
Ticaret Politikası Gözlemevi ise İngiliz işletmelerini telafi etmenin maliyetini 22 milyar sterlin olarak hesaplıyordu.
Uluslararası Para Fonu, dünya ekonomisine yönelik en büyük tehditlerden biri olarak anlaşılmayan bir Brexit’i tanımlıyordu.
*
Bunlara rağmen muhafazakârların vaadlerini nasıl karşılayacağı,
B.Johnson’ın ekonomik önlemler çantasında nelerin olduğu henüz bilinmiyor…
*
Johnson’ın etkileyici seçim zaferi Britanya’nın küresel duruşu açısından da son derecede önem arzediyor.
Güvence altına aldığı büyük çoğunluk Johnson’a Westminster’deki manevralara daha fazla yer açarak daha yumuşak bir Brexit’i mümkün kılabilir
Bu,İngiltere’nin komşuları ile daha yumuşak ilişkilere izin verir.
Yumuşak bir Brexit’in dünya çapında daha fazla avantajı olabilir…
*
Birçokları için Brexit, ulusun kendine zarar vermesi olarak görülüyor.
Bir miktar hareket özgürlüğü içerebilecek daha yumuşak bir Brexit’in,
Britanya’nın hem AB hem de diğer ülkelerle gelecekteki ticaret müzakerelerinde daha güçlü bir pazarlık pozisyonu almasına izin verebileceği,
Britanya’nın uluslararası duruşunun büyük ölçüde zarar görmesini engelleyeceği öngörülüyor.
*
Brexit’in ötesinde, Johnson ve ABD Başkanı D.Trump’ın dostluk ve yoldaşlık içinde olacakları,
Halka açık bu yakınlığın Johnson’ı küresel sahnede popüler hale getirmeyeceği,
Ancak Johnson’un da 2020 Kasım’ında Trump’a karşı bir zafer kazanılmasından rahatsız olmayacağı,
Bu çerçevede elverişli bir Brexit sonrası ABD ile ticaret anlaşmasının güvence altına alınmasının zorluğu düşünülüyor.
*
İngiltere, Commonwealth ülkeleriyle ekonomik ve politik bağları güçlendirmeyi istiyor.
Muhafazakârların topluluğa yaslanma isteği AB üyeliği kadar kârlı olmayacaktır…
Hindistan gibi belirli ülkeler giderek daha önemli hale gelecektir.
Ekonomik bir güç olan İngiltere, Hindistan ile ticaret anlaşması yapmak isteyecek,
Hindistan için İngiltere ile yapılacak herhangi bir ticaret anlaşmasının, Hindistan vatandaşları için vize şartlarının gevşetilmesi vaadi ile gelmesi gerekecektir.
Bu ödemeyi Johnson’ın, sürekli olarak göçte azalma ve göç politikasını sıkılaştırmayı vaat edilen seçmen kitlesine satması zor olacaktır.
*
İngiltere’nin Çin ile ilişkileri son 20 yılda iyi olmamıştır.
Mesela Çin, David Cameron’un 2012’de Dalai Lama ile görüşmesinin ardından koalisyon hükümeti altındaki İngiltere’ye yatırımları dondurmuştur.
Şimdi Johnson hükümeti, bu ilişkiyi yararlı bir ticaret anlaşması umuduyla geliştirmek istiyor.
Bunun nasıl başarılı olacağının son örneği; Johnson hükümetinin Hong Kong’daki demokrasi yanlısı protestolara tepkisidir.
İngiltere’nin Hong Kong’la olan tarihi bağları ve Britanya’nın bölgede demokrasiyi sürdürme arzusuna rağmen,
Johnson’ın bölgedeki şiddete karşı sessiz kalması, hiç şüphesiz Çin hükümetini memnun etmiştir.
Bu sessizlik, Çin ile gelecekteki bir ticaret anlaşmasının maliyeti olabilir…
*
B.Johnson’un, İngiltere’nin 100 yıldan fazla bir süredir kilit bir rol oynadığı Orta Doğu’ya yaklaşımının nasıl gelişeceği de önemlidir.
İngiltere geçmişte Atlantik’in iki kıyı hattı boyunca, yani AB ve ABD arasında köprü işlevi gördü.
Sıklıkla stratejik bir güzergah olarak rol oynamaya çalıştı.
Bu duruş, 2003’te İngiltere’nin AB çoğunluğunun aksine ABD’nin Irak’ı işgaline itiraz etmesinden sonra çarpıcı bir şekilde sona erdi.
Uzun yıllar değişmeyecek bir diğer kilit faktör ise İngiltere’nin Körfez’deki enerji kaynaklarına olan bağımlılığıdır.
Hâliyle İngiltere’nin bilhassa Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile olan ilişkileri, Orta Doğu’ya ilişkin yaklaşımları açısından belirleyici olacaktır.
Ancak geçmiş belki de gelecek için doğru bir rehber olmayabilir.
Çünkü şimdi İngiltere, değişim içerisinde iken aynı zamanda kendi rotasını bulma çabası içerisinde bulunuyor.
*
Brexit sonrası bir Britanya için bazı ekonomik fırsatların bir bedeli olacaktır.
Çünkü AB dışında İngiltere küresel sahnede hem ekonomik hem de politik olarak daha küçük bir güçtür.
Bu çok önemli ticaret anlaşmalarını güvence altına almak için İngiltere’nin hangi ödemeleri yapmaya istekli olduğuna karar vermek zorunda kalması anlamına geliyor.
Bu noktada Johnson bazı rahatsız edici gerçekleri ve bazı rahatsız edici tavizleri vermek zorunda kalabilecektir.
*
Johnson Avrupa’da popüler değildir.
Ancak Brexit yorgunluğundaki Avrupalı meslektaşları, Brexit’i bitirmesi için onunla çalışmaya istekli hale gelmiş bulunuyor.
AB ile bir ticaret anlaşmasını 2020 Aralık ayı sonuna kadar güvence altına almak zor olsa da,
Ticaretin sorunsuz kalmasını sağlamak AB’nin de çıkarınadır…
*
Birleşik Krallık bu seçimde daha çok konuşulacak tektonik siyasi değişimler gördü…
-
- 2019
Bir yanıt yazın