1 Aralık 2019’da Almanya Devlet Televizyonu ARD, yayımladığı “Unutulan Katliam/ Atatürk Alevileri Nasıl Öldürdü” başlıklı belgeselde, Dersim Harekâtı’nı katliam olarak tanımladı ve 1937-38 Tunceli Harekâtı sırasında ordunun, Atatürk’ün emriyle Almanya’dan zehirli gaz satın alarak soykırım yaptığını iddia etti.
Haber Max Moor adında bir gazetecinin sunduğu “Titel, Thesen, Temperamente” yani “Manşet, Tezler, Canlılık” adlı programda yayımlandı. Moor programda belgeselde Atatürk’ü şöyle tanımlıyor:
“Hedeflerini gerçekleştirebilmek için şiddetten kaçınmayan, bu uğurda insanları katletmekten korkmayan, insan cesedi çiğneyen, kimyasal silah kullanımı tabu olmayan bir kişidir.”
Belgeselde, Atatürk imzasıyla Nazi Almanyası’ndan, 20 ton zehirli gazın sipariş edildiğini içeren, 7 Ağustos 1937 tarihli belgeye yer verildi. Ayrıca Anadolu Ajansı ve DHA kameramanlarının çektiği, kemiklerin bulunduğu iddia edilen bir mağara görüntüleri gösterildi. Belgeselde 1937-38 yılları arasında Dersim’de, yediden yetmişe 13 binden fazla insanın zehirli gazlar sonucu yaşamını yitirdiği ileri sürüldü. Dahası “Sünni İslam anlayışını savunan Atatürk yönetiminin”, bu bastırma hareketini Alevilere karşı yaptığı ve zehirli gazın Atatürkün emriyle 500-1000 kadar Alevinin saklandığı Tunceli
deki mağaraya sıkılarak, çoğu çocuk ve kadın katledildi açıklanmaktadır.[1]
Yazımızda iddia edilenlere değinmekle beraber konunun siyasi, toplumsal yönlerine vurgu yapacağız.
VATAN SAVUNMASINA KARŞI EMPERYALİST ATAK
Ülkemizin devleti ve milletiyle başını ABD’nin çektiği emperyalist kampa karşı FETÖ’den, PKK’den, Ege’den, Kıbrıs’tan, Suriye’nin kuzeyinden yönelen tehdit ve tehlikelere karşı en son Barış Pınarı Harekâtı’yla vatan savunmasının kızıştığı bir dönemde bu yayınların gündeme getirilmesi anlamlıdır. Libya ile yapılan antlaşma, Mavi Vatan’da, FETÖ ve PKK ile ücadelede hatalara rağmen kararlı duruşumuza karşı emperyalist kamp da milleti Türk-Kürt, Alevi-Sünni temelde ayrıştırmanın yollarını aramaktadır. Dahası Atatürk’ü de hedef alarak Türkleri, cumhuriyetin kurucusuna ve tarihine soğutmaya çalışıyorlar
Dolayısıyla, meseleyi vatan savunmamızdan ayrı göremeyiz. Tarih tartışmasından öte emperyalizm ile milli devletimiz arasındaki mücadele vardır.
DERSİM HAREKÂTI ESANASINDA ZEHİRLİ GAZ YOK
İşin tarihi yönüne baktığımızda da Atatürk imzasıyla Nazi Almanyası’ndan 20 ton zehirli gazın sipariş edildiğine ilişkin sunulan belge gerçeğin tamamını içermiyor. Sunulan belgelerin dışında da Almanya ve İngiltere ile yazışmalar var. Cengiz Özakıncı’nın gösterdiği belgelere bakıldığında Kürtlere, Alevilere yönelik zehirli gazla öldürme olayı gerçekleşmemiştir. Bu belgelerde 1937 yılında Almanya’daki Büyükelçiliğimizle yapılan yazışmalardan Alman şirketlerinden gaz alımı gerçekleşmediği, çünkü 20 Mart 1938‘den başlayarak, gaz satın almak ve gaz savaşı konusunda eğitim verecek bir uzman danışman istemiyle Türkiye’nin İngiltere‘ye başvurduğu anlaşılmaktadır. Ancak İngiltere, uzmanı 1939 yılı Nisan ayından önce Türkiye’ye gönderemeyeceğini bildirmektedir. Dolayısıyla Dersim Harekâtı’nın sona erdiği 1938 yılında Türkiye’de zehirli gaz yoktur.
Şunu da belirtelim ki zehirli gazın, 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan’a saldırısı sonrası yaklaşan dünya savaşına karşı hazırlıklı olmak için talep edildiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda 1935-1939 yıllarında Türkiye’de de bütün il ve ilçelerde halk, zehirli gazlara karşı korunmak için eğitilmiş ve gaz maskesi fabrikaları kurulmaya başlanmıştır.[2]
DERSİM, DERSAADET, NORŞİN, AMED İLE BAĞLANTILI
Mesele tarih meselesinin ötesidir. Bu iddialar sadece emperyalist merkezli değildir. Benzer iddiaları ülkemizdeki kimi kurumlar, partiler, aydınlar da dile getirmektedir. Daha birkaç ay önce M. Fatih Maçoğlu başkanlığındaki Tunceli Belediyesi meclis toplantısından ‘Tunceli’ yazan belediye tabelasının ‘Dersim’ olarak değiştirilmesi kararı çıkmıştı. Bu adlandırma bölgede günlük hayatta konuşurken kullanılan bir ismin yazı diline dönüşmesi şeklinde değerlendirilemez. Bu talep, farkında olunsun veya olunmasın cumhuriyetle hesaplaşmadır. Emperyalizm milletleri etnik, dinsel, mezhepsel temelde bölmeye çalışırken bu tür bölgecilik/yörecilik, kimlikçilik güzellemeleri etnik, etnik, dinsel, mezhepsel talepleri tetikleyecektir.
Emperyalizmin ülkemiz üzerindeki emellerine Kurtuluş Savaşı ile son verildiği gibi bunu kültürel olarak da sonlandırmak için işgalcilerin, padişahlık döneminin kullandığı isimler halkın kullandığı sözcüklerle değiştirilmiştir. Symrna İzmir, Angora Ankara, Costantinople İstanbul olarak dönüştürüldü. Dahası ağalık, şeyhlik gibi ortaçağ anlayışının yaşam alanını yok etmek için çeşitli yer isimleri değiştirildi.
Devrimin mantığı emperyalizmin sömürüsünü, feodal dönemi pekiştirecek her türlü bağı kopararak bağımsız vatanda, yeni toplum (milli, laik, akılcı) yaratmaktı. Meseleye “talep var”, “demokrasi” diye bakarsanız devrimin mantığına ters düşer ve devrimi koruyamazsınız.
ABD’nin başını çektiği emperyalist kampa İstanbul’a Dersaadet, Güroymak’a Norşin, Diyarbakır’a Amed, Tunceli’ye Dersim demekle mi direneceğiz?
TARİHE İLERİCİLİK-GERİCİLİK EKSENİNDEN BAKALIM
Tarihe nostaljik değil ilerilik-gericilik noktasından yaklaşılmalıdır. Cumhuriyet devriminin milli, laik, çağdaş, özgür devlet ve toplum anlayışı ileridir; ağalık, şeyhlik, seyitlikten oluşan Ortaçağ feodalizmi, Milet yerine etnik, dinsel, mezhepsel kimlikleri öne çıkarmak gericiliktir. Dersim Harekâtı’na da ilericilik-gericilik eksenin bakılmalıdır. Bu harekâtla şunlar amaçlandı:
1) Merkezi otoriteyi pekiştirmek,
2) Köylüyü ağa, seyit, şeyhlerden özgürleştirmek ve milli birliği sağlamak,
3) Eğitimi, imarı götürmek.
Dersim Harekâtı’nda yanlışlıklar oldu. Fakat durumun özü, Cumhuriyet ile Ortaçağ arasındaki hesaplaşmadır. Toplumu aşiretin, ağanın, seyidin kölesi olmaktan üreten, özgür bireyler haline dönüştürme savaşımı verilmiştir. Dolayısıyla meseleye tarihsel ve sınıfsal olarak bakmalıyız. Yüzlerce köye sahip ağaların gücünü kırmak köylüyü özgürleştirmektir. Bu ilericiliktir.
Dersim İsyanında halkın özgürleşmesinin, üretimin önünde engel olan aşiret, ağalık, dinsel otoritenin zayıflatması yönüyle ilericiliktir.
Meselenin Türk-Kürt, Alevi-Sünni ayrımından kaynaklanmadığı, cumhuriyetle ortaçağın hesaplaştığı Atatürk döneminin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın şu sözünde net olarak görülmektedir:
“Doğu illerini batı illerimiz gibi Cumhuriyetin adil yasalarından müstefit etmek (yararlandırmak) istiyoruz ve orada şahıs ve zümre tegallübünü (baskısını) kaldıracağız. Mücadelemiz sistem mücadelesidir. Kurunuvusta (ortaçağ) ile asri Cumhuriyet uğraşıyor.”[3]
Feodal unsurların halk üzerindeki etkisinin kırılmasına yönelik uygulamalar olarak ağaların elindeki büyük toprak birikimlerinin dağıtılmasını öngören yasalar çıkarıldı. Bunlardan biri, 19 Haziran 1927 tarih ve 1097 sayılı “Bazı Şahsın, Doğu Bölgesinden, Batı İllerine Nakillerine Dair Yasa”dır. TBMM bu durumu yakından takip ederek Haziran 1927’de, Ağrı’da çıkabilecek isyan ihtimaline karşı 1.400 kişinin aileleriyle, 80 kadar asi ailesinin ve bölgedeki ağır ceza mahkumlarının Batı illerine nakledilmesini öngördü.
KÖYLÜYÜ AĞALARDAN KURTARMANIN YOLU: TOPRAK REFORMU
Şükrü Kaya, toprakla uğraşanların ancak “kara ekmek yiyebilecek halde” olduğunu, bazı illerin yarısından fazlasında köylünün başkalarının elindeki topraklarda çalıştığını, bu durumun giderilmesi gerektiğini belirtmiştir. Kaya, “eğer köylüyü toprak sahibi yapmayacak olursak, bu sanayi fabrikalarını kim için, hangi pazarlar için kuruyorsunuz” sorusunu ortaya atarak “bizim yaşamamız 13 milyondan ibaret olan köylü tabakasını zengin etmekle ve behemehal kuvvetli yapmakla kabildir” şeklinde yanıtlamıştır. [4]
En fazla üniversiteli oranı, Alevi nüfusun yoğun olduğu Tunceli’dedir. Aleviler, Cem Evleri’ne Atatürk’ün resmini de asarlar. Bunlar da Dersin Harekâtı’nın Alevilere yönelik olmadığını gösterir.
Bugün emperyalizmin tehditlerine karşı dincilik, mezhepçilik, etnikçilik, bölgecilik gibi kimlik siyasetini dışlayan milli birliğe ihtiyacımız var.
Not: Tunceli’de ağaların isyanını, Atatürk dönemindeki uygulamaları, Tunceli’ye dair kanunları, Dersim Harekâtı’nı, Doğu’yu topraklandırma ve ağalıktan kurtarmaya dair kanunları, vb tüm bunların merkezinde yer alan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya üzerinden incelemek isteyenler “Atatürk’ün Bakanı Şükrü Kaya” kitabımı inceleyebilir.
Tarihçi
MUSTAFA SOLAK
[1] “Alman kanalında skandal yayın”, Aydınlık, 5.12.2019, erişim tarihi 5.12.2019, .
[2] “Cengiz Özakıncı, Alman Devlet Televizyonunun Atatürk’e yönelik Dersim iftiralarını belgelerle çürütüyor”, Veryansın TV, 8.12.2019, erişim tarihi 8.12.2019,
[3] TBMMZC, D.4, c.9, s.252; Mustafa Solak, Şükrü Kaya (Atatürk’ün Bakanı), Kaynak Yayınları, 3. Basım, İstanbul, 2016,, s.224.
[4] TBMMZC, D.4, c.23, s.139.