Dershanede Habib isimli bir öğrencinin
defterine ‘’Kürdistan’’ yazdığını gördüm.
Habib gördüğümü fark edince panikledi. Çekinmemesi gerektiği söyledim.
Sadece konuşmak için ricada bulundum. Aramızda geçen konuşmanın kimseye yansımayacağına dair söz verdim.
Sözüme güvenmiş gibi duruyordu.
Zaten isteseydim onu ispiyon edebilirdim.
Bunu anlamış görünüyordu. Bir masaya geçtik:
– Uzun konuşacak değilim Habib. Sadece bir sorum olacak sana.
+ Buyur Alper Engin dinliyorum.
– Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet. Görünüyorki ulus devlet yapısına karşısın.
+Evet. Bizler halkların kardeşliğini savunuyoruz.
– Peki o zaman neden kurmaya çalıştığınız ülkenin adını Mezopotamya Halklar Cumhuriyeti değil de Kürdistan koyuyorsunuz?!
Habib şaşırmıştı bu soruma. Devam ettim:
– Ne yani kurulması planlanan Kürdistan’da
Türkler, Araplar, Süryaniler yaşamayacak mı?
Habib sorularım karşısında zayıf kaldı. Cevap vermeye kalksa da ağzından tatmin edici hiçbir şey çıkmadı. Bize böyle yaptılar, bizi dışladılar vs. şeyler söylemekle yetindi; yani konu değiş-tirdi. Benim cevabımla birlikte konuşma son buldu:
– Mağduriyet üzerinden devlet düşmanlığını doğru bulmuyorum. Ben de Ankara Alevilerindenim. Sivas’ta yakıldık, Kahramanmaraş’ta, Çorum’da katledildik.
Biz vazgeçmeyi değil, sahiplenmeyi tercih ettik
Habib, farkımız bu!
Gökhan YILDIZ, ” Geri Dönüşü Olmayan Yanlış, Vicdana Zulümdür” Sf. 91-92