Necdet Buluz
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika Bakanı Trump ile görüşmesi ve görüşme sonunda ortaya çıkan tablo halen tartışılıyor. Öyle görünüyor ki bu konu daha çok tartışılacaktır.
Şunu açık ifade edelim:
Diplomaside her zaman iletişimden yanayız. Düşmanlıklar, küskünlükler bir şey kazandırmaz. Karşımızda hangi ülke, hangi lider olursa olsun, iletişim muslukları her zaman açık olmalıdır.
Bu nedenle Suriye Devlet Başkanı Esad ile de iletişi kurumasından yana olduk ve bu konuda ülke çıkarları neyi gerektiriyorsa o adımların atılması gerektiğinin altını çizmiştik.
“Kim kazandı, kim kaybetti, ne aldık, ne verdik?” tartışmalarının dışına çıkıp bizi yakından ilgilendiren iki önemli konu üzerinde durmak istiyoruz.
Birinci konu Rusya’dan aldığımız S-400 füzelerinin Türkiye tarafından kullanılmaması isteniliyor. Amerika’dan da bir uzman heyetin bu konuda Türkiye’ye gelerek kontrollerde bulunması isteniliyor. Gerek Amerika, gerekse diğer dış basından yansıyan haberlere göre Türkiye-Amerikan ilişkilerini bundan sonra Türkiye’nin S-400 füzeleri konusunda atacağı adımlar tayin edecek.
Bunun açılımına bakalım:
Türkiye bir NATO ülkesidir. Bu nedenle bir NATO ülkesinin kurallara uyması ve Rusya ile arasına mesafe koyması isteniliyor. Daha açık ifade ile Türkiye’nin Rusya ile olan yakınlaşması Amerika’da rahatsızlık yaratıyor.
Daha önce bir takım yaptırımlardan söz ediliyordu. Öyle sanıyoruz ki bu konu Türkiye’nin S-400 için vereceği kesin karardan sonra netlik kazanacak.
İkinci önemli konu da Amerika’nın terör örgütü PYD/ PKK’lılara yardım ve desteklerini sürdürmeye kararlı olduklarını ortaya koyuyor.
Bu konuyu gündeme getirmemize, PYD Lideri Kobani’nin Türkiye’ye teslim edilmesi istenilmesine rağmen Amerika’dan ses gelmedi.
Yine aynı şekilde FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesi konusu yeniden gündem gelmesine rağmen Amerikalılar bu konuya da kulaklarını tıkadılar.
İsteklerimizi sıralamasına sıraladık da, sonuç ne oldu, biz buna bakalım.
Fazla uzağa gitmeyeceğiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha Amerika’dan ayrılmadan, ABD Savunma Bakanı, Suriye’deki ABD askerlerinin sayısının, özellikle Avrupalı müttefiklerin ülkedeki varlığını güçlendirmesi halinde değişebileceğini söyledi.
Esper, “İşler değişir. Sahadaki olaylar değişir. Örneğin, Avrupa’dan bize katılan ortaklarımız ve müttefiklerimiz olabilir. Sahada bize katılırlarsa, bu bize oradan daha çok ABD askerini çıkarma kabiliyeti tanıyabilir.” ifadesini kullandı.
Esper’in açıklamasında “Daha önce PYD/ PKK’ya nasıl destek ve silah verdiysek, bundan sonra da bu yardımlarımız kesintisiz olarak devam edecektir” açıklaması bize göre tam bir skandaldır.
Şimdi ortaya çıkan tabloya bakalım:
Bizi yine köşeye sıkıştırmak için sopa gösteriliyor.
Amerika ile yaptığımız anlaşmada belirlenen bölgelerde terörist grupların olmaması, silahlarının da toplanması gerekiyordu. Bunlar yapılmadı, verdikleri sözde durmadılar.
Barış Pınarı Harekâtını bu anlaşma çerçevesinde durduk. Anlaşmaya uyumadığı takdirde de haraketlin devam edeceği açıklandı. Ancak bu konuda herhangi bir adımı atmamamız da düşündürücü değil mi?
Bu arada unutulmaması gereken bir üçüncü konuyu da anımsayalım:
Amerika senatosunda Türkiye aleyhtarlığı sürüyor. Sözde Ermeni soykırımının kabul edilmiş olması bile başlı başına bir başka skandaldır. Dostluğa ve müttefikliğe hiç yakışmıyor.
Suriye’den askerlerini çekeceklerini söylediler bu konuda tam tersini yapmaya başladılar. Ne söyleniyorsa tersi yapılıyor. Bunlara nasıl güveneceğiz ve adımlarımızı atacağız?
Amerika yine aynı Amerika. Değişen bir şey yok. Olacağını da göremiyoruz. İki ülke arasında yeni bir sayfanın açılması hiç kuşkusuz son derece önemlidir ama bunun tek taraflı olmaması gerekiyor.
Bu görüşmenin sonuçlarının ne olduğu, nereye dayandığı ve bundan sonra nelerin olabileceğini sizlerin fikir jimnastiğine bırakıyoruz.
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın