Bu hafta “Kültür Sanat, yazarları tanıyoruz” röportajlarımda özel ve güzel bir isim var. Başarılı, insanlık için mücadelesine son hız devam eden, böyle de insanlar kalmış mı dedirten Eğitimci Yazar- Kişisel Gelişim Uzmanı Sevgili Özge Özdinçer. Özge Hanım İstanbul doğumlu. Evli ve bir oğlu var. Ege Üniversitesi Alman Dili Edebiyatı bölümünden mezun olup Marmara Üniversitesinden formasyon eğitimi almış. Mezun olduktan sonra uzun süre yabancı dil öğretmenliği, eğitim danışmalığı ve yöneticilik yapmış. Öğretmen olduktan sonra sosyal sorumluluk projeleri yapmak en büyük hayaliymiş ve bu hayalini kendisine destek veren çok değerli ünlü isimlerle (Buse Terim, Fatmagül Fakı, Elif Kaya, Hazal) amacı zor durumda olan öğrencilere kıyafet yardımı sağlamak olan sosyal sorumluluk projelerini yaparak gerçekleştirmiş. Bu satırları okurken hatta tuşlara vururken “işte bu işte bu…” diyerek ayağa fırladım. Kendisini ayakta alkışlıyorum.
Ayrıca Yaşam Koçluğu, NLP ve Psikoloji alanında uluslararası sertifikalar almış Özge Hanım. Şuan profesyonel nefes ve yaşam koçluğu hizmetleri vermekte, kurumsal bir okulda yabancı diller bölüm başkanlığı yapmakta. Kitabı “Fırsatlar ve İnsanlar’ı” Büyük Önderimiz “Mustafa Kemal Atatürk’e” İthafen yazmış biraz bahseder misiniz dedim Aslı Hanım; ben bugün bir Türk kadını olarak çalışıyor, kendi ayaklarımın üzerinde durabiliyor ve bu kitabı kaleme alabiliyorsam öncelikle Atatürk’e minnet borçluyumdur. Toplumsal yapımızın karakteristiğini ustalıkla analiz ederek her alandaki öngörüsünü yıllar önce uygulamaya alan Mustafa Kemal Atatürk’e Türk kadınları teşekkür borçludur. Eğer Atatürk’ün bizlere sağladığı haklar tanınmamış olsaydı kanunlar önünde neredeyse hiçbir hakkımız olmayacaktı ve kim bilir belki de bugün farklı bir yok sayılmaya maruz kalacaktık. Bir toplumun uygarlık yolunda gösterdiği ilerlemenin, kadına verdiği değer, ona verdiği konum, hak ve sorumluluklarla doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Atatürk’ün yolunda, çağdaş bir Türk kadını olarak topluma faydalı bir şekilde ilerlemek hedefimdir ifadelerini kullanan Sevgili Özge Hanım ile yaptığımız muhteşem röportajın detayları sizlerle.
Söyleşimize sizi tanıyarak başlayabilir miyiz kimdir Özge ÖZDİNÇER? Bir günü nasıl geçer?
Sevgili Aslı Hanım, Öncelikle güzel yüreğiniz ve pozitif enerjinizle benim hayallerime ortak olup bu güzel röportajı gerçekleştirdiğiniz için size teşekkür ederek söyleşiye başlamak isterim.
İstanbul doğumluyum. Evliyim ve bir oğlum var. Ege Üniversitesi Alman Dili Edebiyatı bölümünden mezun olup Marmara Üniversitesinden Formasyon eğitimi aldım. Mezun olduktan sonra uzun süre yabancı dil öğretmenliği, eğitim danışmalığı ve yöneticilik yaptım. Öğretmen olduktan sonra sosyal sorumluluk projeleri yapmak hayalimdi ve bu hayalimi bana destek veren çok değerli ünlü isimlerle (Buse Terim, Fatmagül Fakı, Elif Kaya, Hazal ) amacı zor durumda olan öğrencilere kıyafet yardımı sağlamak olan sosyal sorumluluk projelerini yaparak gerçekleştirirdik.
Psikoloji, beynimizin özellikler, nefes teknikleri alanlarına her zaman ilgili olduğumdan Yaşam Koçluğu, NLP ve Psikoloji alanında uluslararası sertifikalar aldım. Şuan profesyonel nefes ve yaşam koçluğu hizmetleri vermekteyim ayrıca kurumsal bir okulda yabancı diller bölüm başkanlığı yapmaktayım. Her günümü öğrencilerim ile geçirmek ve tecrübelerimi onlarla paylaşıp gerektiğinde onlara yol göstermek beni mutlu ediyor.
Günlerimi planlı ve dopdolu yaşarım. İşyerinde verimli bir şekilde çalıştıktan sonra eve gelir ve ailemle vakit geçiririm. Ayrıca akşamları ve hafta sonları danışanlarım ile yoga ve nefes atölyeleri yaparız. Fırsat yaratıp muhakkak bir konser, tiyatro, sinema ya da arkadaşlar ile buluşma etkinliğinde yer alırız. Hayatın her anını iyi değerlendirmeyi ve aktif olmayı seviyorum.
İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?
Bir gün derste öğrencilerime bir olayı hikâyeler ile anlatarak bir ders çıkarmalarını sağladığımda bir öğrencim ‘Öğretmenim bir kitabınız olsun siz yokken de biz o kitabı okuyalım. Lütfen bir kitap yazın.’ dedi. O gün neden olmasın diyerek kitabımın ilk bölümüne başladım. Kitabın ilk bölümü o sınıfta anlattığım hikâyeyi içerir.
Meraklılarına isim neden “Fırsatlar ve İnsanlar” ?
Kitabın adının ‘Fırsatlar ve İnsanlar’ olmasının nedeni doğuştan sahip olduğumuz yeteneklerin aslında bizim fırsatlarımız olduğunu anlatmak ve bu fırsatların farkındalığını sağlamaktır. Bence insanları diğerlerinden farklı yapan farkındalığının derecesidir.
Kitabınızın ilk basımı elinize geldiğinde neler hissettiniz?
Kitabın ilk basımı elime ulaştığında bir hayalimi daha gerçekleştirmenin verdiği mutluluğu ve gururu yaşadım. Çok yoğun bir çalışma temposunda hem farklı eğitimler alıp hem de kitap yazdım. Çok emek verdiğim için çok mutlu oldum ve kendi azmimin zaferini yaşadım. Bana göre zaferlerin en güzeli çok çalışıp elde edilenidir. Hayallerimi her gerçekleştirdiğimde şükrediyorum, kendime ve bana destek verenlere de teşekkür ediyorum.
Son zamanlarda çok fazla gözler önünde olan, reklam uğruna, satış uğruna özellikle kitap çıkaran yazarlar var. Başarılıda oluyorlar bu bir gerçek. Bu husus hakkında düşünceleriniz?
İşini elinden geldiği kadar iyi yapanların başarılarını sonuna kadar destekliyorum ve takdir ediyorum. Amacı sadece reklam ve satış olanlara kendi yolculuklarında ve kendi amaçları doğrultusunda başarılar dilerim. Başarı merdivenini teker teker çıkanların, işinin hakkını verenlerin, amacı kalplere dokunmak olanların başarıları bol olsun. Benim iş hayatına bakış açım; ‘Yaptığınız işe saygı gösterdiğiniz kadar saygı görürsünüz.’
Kitabınızda kendinizden soyutlanmış karakterlerimi yoksa sizi yansıtan karakterleri mi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?
Yazdığım ve yazacağım karakterler satırlarımda can buluyorlar, karakterler benim yarattığım karakterler ama ben değiller. Ben onları yönlendiriyorum. Yönlendirirken kendi düşüncelerimi yansıtabiliyorum. Bu durum yazdığım konuya ve tarza göre farklılık gösterebiliyor.
Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?
Kurguyu bazen önceden yapıyorum bazen de olay örgüsü yazdıkça doğaçlama gelişiyor. Önceden kurgulanmış ve o anda gelişen kurgu birleştiğinde daha güzel sonuçlar çıkarabiliyorum. Aslında kalbimden geçenler ve kalemim arasında geçen yolda gelişen bir süreç var. Bazen bu yolda kalemime ben ayak uyduruyorum bazen de kalemim bana ayak uyduruyor.
Edebiyat Dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?
EDEBİYATIN TİCARETE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ CİDDİ BİR SORUN
Edebiyat dünyası için eğitimin çok önemli olduğunu düşüyorum. Eğitimsiz de bu işi yapanlar vardır elbet ancak insanların satır satır okuyup zamanını ayıracağı bir eseri yazan yazarın eğitimli bir birey olması benim tercihimdir. Eğitimi hiçe sayıp edebiyatın sanattan ve eğitimden çok ticarete dönüşmesi benim için ve tüm okurlar için bir sorundur. Eğitimli, egosuz ve amacı topluma fayda sağlamak olan yazarlar yetiştirilmeli ve desteklenmelidir. Birde okumama sorunu var ki, bu genç neslin eğitimi için de çok büyük bir problem teşkil ediyor. Okumuyorlar ve okumayı sevmiyorlar. Burada ebeveynlere ve eğitimcilere iyi bir rol model olma işi düşüyor. Okumaktan zarar gelmez aksine okumak zarar gelecek her şeyden uzak tutar.
Yazın yolculuğunda gelecek ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz?
Kitaplarımı seri haline getirme projem ve hayalim var. İkinci kitabıma yeni başladım adı ‘Hayaller ve Hayatlar’ Tüm yazdığım kitaplar kişisel gelişim alanında olacak ancak içerikleri farklı olabilir. Birde kitaplarımı seminerlerimde kullanıp yazdığım konular üzerinde okurlarımla buluşup konuşmak ve fikir alışverişinde bulunmak istiyorum. Yakın zamanda bu hayalime kitap söyleşilerimde başlamak istiyorum. Dokunduğum kalplerin geri dönüşlerini almak ve kitap hakkında uzun uzun konuşmak istiyorum.
Kitap ne zaman çıkıyor ve okuru bu yeni kitapta ne gibi sürprizler bekliyor?
2. Kitabım ‘Hayaller ve Hayatlar’ kitabında çok etkileyici hayat hikâyeleri ve bu hikâyelerin kişilere anlatmak istedikleri yer alacak. Yeni kitabımın çıkmasına daha çok zaman var. Okurlarımın yüreğine dokunacak çokça satır yazmam gerek. 2 yıl içinde bitmiş ve okurları ile buluşmuş olmasını hedefliyorum.
Kitap yazarken konuları nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi spontane mi oluyor? Ya da hayatta karşılaştığınız olaylardan etkilenip mi yazıyorsunuz?
Yaşadığım olaylar ve başkalarının yaşadıklarından aldığım dersler benim konuların oluyor. Bazen gün içerisinde etkilendiğim bir olayı hemen kaleme alabiliyorum. Bazen geçmişten bir kare aklıma takılıyor ve onun üzerine olaylar kurgulayabiliyorum.
Kitabınız ‘Fırsatlar ve İnsanlar’ ile güzel bir okur kitlesi yakaladınız bunu yakinen takipteyim. Kitap ile ilgili dönütler nasıldı?
”Fırsatlar ve İnsanlar” kısa zamanda birçok okurla buluştu bu beni gururlandırıyor. Kitap çıkmadan önce yazar arkadaşlarım ve çevrem çok beklenti içerisinde olmamamı söylediler. Hatta sadece internetten satabilirsin seçkin kitapçıların raflarına girmen mucize dediler. Ben inandım ve şükürler olsun ki başardım. Benim amacım çok insana ulaşıp farkındalık sağlamak, okuyucumu sorgulatmak ve düşündürerek doğruya yönlendirmek. Aldığım geri dönütler kitabın, hayat denen zorlu yolculukta insanlara yol gösteren, farkındalık sağlatan, ışık tutan bir kitap olduğu ve kişileri pozitif enerjisi ile motive ettiği yönünde. Kitabım kişinin kendini tanıması ve farkındalık kazanması için bir rehber olarak görülüyor. Bu beni çok mutlu ediyor.
Bende bu yazın meziyetin sonradan kazanıldığına inananlardan değilim. Sizi yazmaya özendiren şeyler neydi?
Lise yıllarında Türkçe öğretmenim kompozisyonlarımı beğenirdi. Şiir yazmayı çok severdim hatta bir şiir kitabında babama ithafen yazdığım şiir yayınlanmıştı. Günlük yazmayı da çok severdim. Yazmayı ve yazarak düşündürmeyi hep çok sevdim. Aslında yazarak büyüdüm. Üniversitede Alman Dili Edebiyatı okurken de diğer kültürlerin eserlerine ilgim arttı. Edebiyatın hangi dilde olursa olsun bana bir şeyler kattığını ve bana başka bir bakış açısı kazandırdığını fark ettikçe yazmaya ve okumaya ilgim artarak devam etti. Öğrencilerimin de desteği ile bu yeteneğimi geliştirerek ilgi duyduğum alanda ilk kitabımı kalem aldım.
Yaptığım birçok yazar söyleşilerinde Türkiye de ki yayın evleri ile yazara değer verilmediği hususuyla ilgili çok şikâyet alıyorum. Sizin konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Yayın evine dosya gönderip bekleme sürecine girmek bir yazar için zorlu bir süreçtir. Dosyanıza ve kendinize güvenirseniz, inanır ve sabrederseniz amacınıza er ya da geç ulaşacaksınızdır. Beni bu süreçte hayal kırıklığına uğratmayan Uyanış Yayınevine çok teşekkür ediyorum.
Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bu yolculuğa adım atacak lakin hiç bilmiyorum ne yapacağımı diyen genç kalemdaşlarımız için bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?
İstediğiniz yayınevine kitap dosyasını gönderebilirsiniz. Bunun önünde bir engel yok. Ancak birçok yayınevi program yoğunluğundan gelen dosyaların kontrolünü uzun zamana yayıyor. Haliyle sabır gerektiren bir bekleme sürecine hazır olunmalı. Dosyanın tamamlanmış olması gerekir. Gönderirken dosya türü veya içeriği hakkında bilgileri ve özgeçmişinizi de eklemeyi unutmamalısınız. Yayınevi, belirli bir sürede olumlu veya olumsuz geri dönüş yapacaktır. Olumsuzsa başka bir yayınevinde şansınızı deneyeceksiniz, olumluysa bir sonraki aşamaya geçebilirsiniz. Gönülden istiyorsanız ve kendinize güveniyorsanız sizin için mutlaka bir kapı açılacaktır.
Okumayı sevmeyen bir milletiz. Günümüzde gençlerin sosyal mecralarda çok zaman zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teknoloji hayatımızın her anına nüfuz etmiş durumda. Elimizde telefonlarımız olmadan yaşayamaz hale geldik. Tabii elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlarımızla sosyal medyada da sürekli aktif olma isteği duyuyoruz. Bence teknoloji iyi kullandığımız ve sınırını bildiğimiz sürece faydası vardır aksi takdirde zaman kaybı olacaktır. Aslına bakarsanız çocuklara zamanı iyi kullanmayı öğretmek ve onlara her şeyin faydalı ve zararlı yanlarından bahsederek onları bir alışkanlıktan uzaklaştırmaya veya iyi bir alışkanlığa yakınlaştırmaya çalıştırmak sorunu çözebilir. Gençlerimizin ve herkesin amacının kendilerine ve topluma fayda sağlamak olan alışkanlıklarının olmasını ve çok değerli olan zamanlarını iyi kullanmaları dileğimle.
Eskiden yazarlar görünmezdi şimdi ki yazarlar şöhretli olma baskısı mı hissediyor?
Eskiden sadece yazarlar değil herkes görünmezdi. Kimseler bu kadar gözler önünde yaşamazdı. Bu durum gelişen teknoloji ve sosyal medyanın popülerliği ile değişti ve herkesi görünür yaptı. Baskı olduğunu düşünmüyorum. Zamana ayak uydurmak veya karşı koyup bu duruma engel olmak kişilerin kendi tercihi. Görünür olmak kimine fayda sağlar, kimine zarar. Bu durum kimin ne amaçla ve neyi nasıl kullandığına göre değişecektir.
“Fırsatlar ve İnsanlar “ isimli kitabınızdan bahsetmek istiyorum piyasada satışta. Genel tema, içerik ve kişilerden biraz bahsedebilir misiniz?
“Gönülden yazılmış bir kitap, her okuyanla baştan yazılarak akar yüreklere, arındırır ruhları ve belki de fark ettirir sahip olduğunuz fırsatları.” Kitabın arka kapağından bir sözümle başlamak istedim kitabımı anlatmaya. Bir kişisel gelişim uzmanı olarak kişisel gelişim alanında yazdığım kitabımla amacım, insanların doğuştan sahip olduğu yeteneklerini keşfederek, etrafındaki fırsatları fark etmelerini sağlamaktır. Kitabın içerisinde birçok bölüm mevcut ve her bir bölümde farklı bir farkındalık sağlatılıyor. Aldığım geri dönütler kitabın, hayat denen zorlu yolculukta insanlara yol gösteren, farkındalık sağlatan, ışık tutan bir kitap olduğu ve kitabın kişileri pozitif enerjisi ile motive ettiği yönünde.
İnsanların çoğu “hayatımı yazsam kitap olur” der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?
Yetenek, eğitim, istek, inanç ve azim ile kitap yazılabilir. Herkes istediği eğitimi alıp kendini geliştirebilir ancak yazmak için yeteneğe de ihtiyaç olduğunu düşünenlerdenim.
Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz? Ya da kendinizi ‘yazar’ olarak tanımlıyor musunuz? Sizde Estağfurullah Aslı Hanım gönül işçisiyim diyenlerden misiniz?
Yolun başında bir yazarım, daha çok öğreneceklerim var. Benim için öğrenmek sonsuzdur. Tüm tecrübeli ve işine sadık eski yazarlar kılavuzumdur. Öğreneceklerim ve öğreteceklerim çok ve yolum uzun.
Kitabınızı Mustafa Kemal Atatürk’e ithafen yazmanızın sizde ki önemi nedir?
BİR KADIN OLARAK ATATÜRK’E MİNNET BORÇLUYUM
Ben bugün bir Türk kadını olarak çalışıyor, kendi ayaklarımın üzerinde durabiliyor ve bu kitabı kaleme alabiliyorsam öncelikle Atatürk’e minnet borçluyumdur. Toplumsal yapımızın karakteristiğini ustalıkla analiz ederek her alandaki öngörüsünü yıllar önce uygulamaya alan Mustafa Kemal Atatürk’e Türk kadınları teşekkür borçludur. Eğer Atatürk’ün bizlere sağladığı haklar tanınmamış olsaydı kanunlar önünde neredeyse hiçbir hakkımız olmayacaktı ve kim bilir belki de bugün farklı bir yok sayılmaya maruz kalacaktık. Bir toplumun uygarlık yolunda gösterdiği ilerlemenin, kadına verdiği değer, ona verdiği konum, hak ve sorumluluklarla doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Atatürk’ün yolunda, çağdaş bir Türk kadını olarak topluma faydalı bir şekilde ilerlemek hedefimdir.
Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?
Kişisel gelişim ve psikolojiye ilgi duyanlar, kendini geliştirmekten hoşlananlar, hayallerinin peşinden koşanlar ve kitap kokusunu seven, okumaktan zevk alan herkese hitap ediyorum.
Son olarak genç yazarlara tavsiyeler desem ve gündemde ısrarla kalmaya devam eden bir türlü bitmek bilmeyen çocuk istismarları, kadın cinayetleri ve hayvana şiddet hususunda neler söylemek istersiniz?
Genç yazarlara, yapamazsın diyenlere sağır olmalarını, hayallerinin peşinden sabırla gitmelerini, çalışmaktan, araştırmaktan ve okumaktan asla vazgeçmeyip emin oldukları yolda azimle ve kararlılıkla ilerleyip topluma faydalı eserler çıkartmalarını tavsiye edebilirim.
“Ey kahraman Türk Kadını; sen ayaklar altında ezilmeye değil, omuzlar üstünde göklere yükselmeye lâyıksın.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi kadınlar omuzlar üstünde yükselmeye layıktır. Son zamanlarda yaygınlaşan ve tüm toplumları derinden etkileyen bir konu haline gelen kadına şiddet, özellikle son yıllarda ülkemizde de sıklıkla gündem olmaktadır. Şiddet denilince ilk akla gelen kuşkusuz fiziki güç kullanımına dayalı kaba kuvvet olsa da aslında şiddet sadece fiziki olarak düşünülmemelidir. Şiddetin psikolojik ve birçok farklı boyutları da vardır. Şiddetin yapıldığı her kesime, özellikle çocuklara ve şiddetin her türlüsüne karşı olmalıyız. Toplumda kadına karşı şiddet konusunda bilinç geliştirilmelidir. Bu bilincin her şeyden önce kadının birey olduğunun kabulünü sağlayarak, toplumdaki zihniyeti değiştirici şekilde olması gerekmektedir. Gençlerin yetiştirilmesi ve eğitimi bu konuda çok önem arz eder. Eğitimin sadece okullarda ve çeşitli seminerlerle sınırlandırmayarak kendimizi yeni neslin her şeyden önce ‘iyi’ bireyler olması için seferber etmeliyiz. Kadına ve tüm canlılara değer verilmesi gerektiğini önce kendi çocuklarımıza ve toplumdaki herkese her fırsatta anlatmaya çalışmalıyız. Çocuğa, kadına, hayvana, insana, canlıya yapılan her türlü şiddete hayır demeliyiz ve bu düşünceyi gençlere aşılayarak yeni nesiller yetiştirmeliyiz.
Yazıları posta kutunda oku