26 Ekim’de ABD ve Demokratik Suriye Güçlerine ait bir birlik ortaklaşa operasyon düzenledi.
İŞİD lideri Ebubekir El Bağdadi’yi, Suriye kuzeybatısında Türkiye sınırına 5 km uzaklıkta 6.000 nüfuslu Barisha köyünde öldürdüler.
El Bağdadi’nin, İŞİD’i yeniden yapılandırmak için Türkiye kontrolünde güvenli bölgeyi bir sığınak olarak kullandığı anlaşıldı.
*
Nitekim Barisha çevresindeki alanı Türkiye’nin vekil gücü cihatçı Özgür Suriye Ordusu kontrol ediyor.
El Bağdadi’nin Barisha’da saklandığı evde bulunan ve ABD hava saldırısında tahrip edilen tünelin,
Yakın bir Türk askeri üssüne mi yoksa doğrudan Türkiye’ye açılan bir kaçış yolu olup olmadığı bilinmiyor…
*
Operasyonun ardından ABD Başkanı D.Trump, el Bağdadi’nin ölümünü duyurdu.
Yardımlarından dolayı Rusya, Suriye, Irak, Kürtler ve Türkiye’ye teşekkür etti.
*
Ne ki, Suriye Devlet Başkanı B.Esad, ” Bizim operasyonla hiç bir alakamız yoktur.
Belki de bu operasyonda bazı ülkeleri ve yardımcı olan tarafları koymaktaki gaye operasyona gerçeklik verilmesidir.
Dolayısıyla bu ülkeler kendilerini utanmış hissetmeyecekler, ancak büyük bir sürecin parçası olma arzusunda olduklarını hissedeceklerdir” dedi…
*
Bağdadi’nin Türkiye sınırının 5 km. ötesinde bulunması, Suriye’de Türkiye’nin mevcut kontrolünü sorgulamaya açtı.
Çünkü istihbaratlar bu alanın İŞİD’in yeniden inşa edileceği yer olduğunu bildiriyordu.
Erdoğan’ın, Türkiye’nin İŞİD’e karşı nasıl mücadele ettiğini vaazlarına rağmen, pek çok ülke Türkiye’nin İŞİD’le ilişkili olduğuna inanıyordu!
*
Geçen haftadan beri Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Ofisi’nde Suriye Anayasa Komitesi toplantıları sürüyor.
Öte yanda BM teşkilatı; Suriye İç Savaşı siyasi çözümünün hukuki yapısını oluşturmaya yönelik “muhalif-terörist” ayrımını keskin bir şekilde yapma mesaisine de devam ediyor.
Her tür zulüm, teröristleri gönderen ve finanse eden ülkeler, Suriye’de insani durumu ahlaksız ticarete dönüştürenler kategorize ediliyor ve belgeleniyor.
*
Mahkemeler yargılamak için evrensel yargı yetkisini kullanabilecek, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mevcut bir organa ya da Suriye’de bir mahkemeye yetki verebileceklerdir.
Aslında bu kurgu Batılı ülkelerin Suriye’ye karşı oynadığı askeri role ilişkin tanıklıkların silinmesine yöneliktir!
*
Mesela Fransa, Kürtlerin Paris’te temsilciliği olan Rojava’yı ;
Suriye Arap Cumhuriyetinin yargı kararlarını Suriye topraklarındaki tek meşru karar olarak kabul eden Fransız-Suriye Anlaşması’nı,
Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’yi,
Fransız Anayasa’sını ihlal etmek pahasına geleceğin Suriye Federasyonunda özerk bir devlet olarak tanıyabilecektir.
*
Rojava’nın özerk bir devlet olarak tanınmasından sonra kurulacak ve evrensel yargı yetkisini kullanacak bir mahkemede Avrupalı İŞİD cihadçileri yargılanacak,
Onların temsil ettiği ülkelerin Suriye’ye karşı oynadığı askeri role ilişkin tanıklıkları silinirken,
İlgili Rojava Mahkemesi BM Savaş Suçlarını Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı dava dosyalarını,
Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mevcut bir organa ya da Suriye’de bir mahkemeye aktararak yetki verecektir.
*
Süreç bu doğrultuda ilerlerken;
Avrupa gelecek vizyonunda önemli olan Suriye’de Türkiye’nin genişlemeye açık “Barış Pınarı Operasyonu” askeri tırmanışından rahatsızdır.
*
Rusya, “Önce ateş kesilmeli ve şiddete son verilmeli sonra müzakereler, çözüm arayışları, gelecek toplum için anayasa temellerinin belirlenmesi ve yapısal değişiklikler sağlanmalıdır.
Bunun tersi kaosa götürür.
Esad’ın anayasal olmayan yollarla görevden alınması durumunda muhalefet ile şu anki Suriye yönetimi arasında sadece yer değişikliği olacak, savaş sonsuz bir şekilde sürecektir.
Suriye’de siyasi çözüme paralel olarak küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı sağlamak üzere,
Suriye İç Savaşı suçlularının yargılanması ve BM merkezinden yenilenmiş bir Uluslararası Hukuk Sistematiğinin küresel sistem ağlarına yansıtılması gerekir” düşüncesindedir.
*
ABD ise Uluslararası Hukuk Sistematiğini kendi liderliği lehinde küresel sistem ağlarına yansıtmak üzere;
İşte şimdi birbirine hasım Erdoğan ve Esad’ı adalet terazisine oturtmuş bulunuyor.
*
Bu noktada Devlet Başkanı Esad, Erdoğan karşıtı açıklamalarını sürdürüyor.
Son olarak İdlib’i ziyaretinde,” İdlib’de savaşan, adları her ne kadar ” El Kaide, Ahrarul Şam vb” olsa da onların Türk ordusu olduklarını unuttuk.
Ben,onların Erdoğan’ın kalbine Türk askerlerinden daha yakın olduklarını kesinlikle söyleyebilirim ” ifadesiyle ağır bir ithamda bulunuyor.
*
Ya da, ” Onun “hırsız” olduğunu söylüyorum. Sövmüyorum, vasıflandırıyorum. Bu bir sıfattır ve bu sıfat gerçektir.
Fabrikaları, petrolü, mahsülleri ve son olarak toprağı çalanlara ne diyeyim? Hayırsever mi? Başka bir adlandırma yoktur.
Daha önce de Halk Meclisi konuşmamda onu “politik kapkaççı” olarak nitelendirdim ki, o bu politikayı güdüyor.
Herkese yalan söylüyor ve herkesi tehdit ediyor. Alenen nifak ekiyor.
Biz sıfat icat etmiyoruz, kendisi gerçek sıfatlarını ilan ediyor ben de nitelendiriyorum” diyor…
*
Aslında Eylül 2013’te Esad’ın, Ghouta’da kimyasal silahları kullanarak Suriye isyancılarına saldırmasının ardından,
Türkiye’nin cihad örgütlerine desteğini kurumsallaştırdığı
Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) IŞİD’e silah, para ve lojistik destek sağladığı,
Yaralı IŞİD savaşçılarına düzenli olarak Gaziantep hastanelerinde tıbbi bakım verdiği,
Erdoğan’ın vekil gücü cihatçı Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO), Suriye’de Afrin, Azaz, El Bab, Cerablus ve İdlib’te günlük olarak suç işlediklerini herkes biliyor.
*
Şunlarda biliniyor…
Ocak 2015’te Suriye’de Kürt güçleri Kobane kentini İŞİD çetelerinden temizlediler.
Kobane’ de İŞİD’in yenilişi Erdoğan iktidarı ile İŞİD’in ortak kaderini belirledi.
Birlik oldular ve muhaliflere saldırmaya başladılar.
*
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri Erdoğan iktidarını salladı…
İŞİD 20 Temmuz’da Suruç katliamını yaptı ve Türkiye karanlık bir döneme girdi.
6 Eylül’de Dağlıca’da 16 askerin şehit olması,
10 Ekim’de İŞİD’in Ankara Gar saldırısı gerilimi daha da arttırdı.
Erdoğan “400 vekil verilseydi bunlar olmazdı” mesajı verdi!
*
Bugün MİT’in İŞİD’i bu hedeflere saldırmaya yönelttiği,
Esasen Erdoğan’ın İŞİD’le ilişkisinin Irak El Kaidesi’nin oluşturulması sırasında başladığı sır değildir.
*
Suriye İç Savaşına Siyasal Çözümün arandığı o süreçte,
Erdoğan’ın Batı ve bazı Arap ülkeleriyle birlikte kirli planlar ve komplolar düzenlediği iddia ediliyordu.
*
Buna göre Erdoğan, Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırların Suriye ve Irak’ta yeniden çizilmek istendiği,
Suriye ile Irak’ın yapısının değişmeye zorlandığı o sıralarda;
Irak’ı birlikte tutan unsurların dağılmasıyla oluşacak istikrarsızlık, çevreye yayılabilir çatışma riski ve Kürtlerin konumuyla ilgilenmiş,
Olası bağımsız bir Kürt devletinin milliyetçi ve ayrılıkçı etkilerinin Türkiye Kürtlerine sirayet etmesiyle oluşacak asimetrik tehditi görmüş,
Irak toplumunda merkezi hükümetin Kürt bölgesinin tartışmalı bölgeleri: Petrol Yasası ve Musul- Kerkük gibi ağır sorunları çözeceğine:
Irak’ın toprak bütünlüğüne ve geleceğine sahip olacağına dair inancın tükendiğini farketmişti.
*
Bu yüzden politikasını; hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle,
Bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesine,
Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” oportunizmine kurdu.
*
Bu strateji doğrultusunda, Irak’ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden yararlandı.
Çünkü Osmanlı’dan beri ülkeyi yöneten Sünni azınlık işgal öncesi kazanımların peşindeydi,
Nitekim Tarık El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Irak Sünnilerinin oluşturduğu Haşd el Vatani güçleri,
İŞİD terör örgütünün komutasında Irak’ı fiilen parçalayan saldırılarıyla Musul’u ilhak etti.
*
O gün Erdoğan oportunizmine fırsatların pekiştiği zannetmişti.
Ama bugün ABD;
Artık Suriye savaşını bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin sona erdiğini, sıranın Suriye’deki savaşa siyasi çözüm bulunmasına geldiğini düşünüyor.
İsrail’i kuşatan bu bölgede İslami Cihad terörizmi ile suçladığı İran İslam Cumhuriyeti’nin bütün ağırlıklarıyla Suriye’den çekilmesini,
Hakeza emperyal Osmanlı emellerine önderlik eden Türkiye’nin de Balkanlarda, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de gösterdiği Sünni İslamcılık girişkenliğini,
Suriye ve Irak’tan başlayarak sonlandırmasını ve Türkiye’nin yeniden ABD ve NATO ittifakının güvenilir bir ortağı olmasını öngörüyor…
*
Bu çerçevede ABD’nin; Suriye’de “İnsanlık suçu, Savaş suçları işleyenleri : Dünya barışına karşı suç işleyenleri ve savaşa sebep olanları: İç savaşı ahlaksız bir ticarete çevirenleri”,
Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmaya doğru götürmeye yürüdüğünden söz ediliyor.
*
Tam zamanında Erdoğan, ABD’nin operasyonu ile öldürülen İŞİD lideri El Bağdadi’ den sonra,
Terörle mücadele başarısını sergilemek üzere El Bağdadi’nin; ablasından sonra eşinin ve eniştesinin yakalandığını açıklıyor.
Erdoğan’a göre bu kişiler, iŞİD ve Bağdadi’ye dair önemli istihbarat elde edilebileceği, kendi ilşkilerini dengeleyebileceği,
” İstihbarat açısından birer altın madeni” olmalıdırlar!
*
Ve Beştepe’de Erdoğan “Elini Veren Kolunu Kaptırır” esasında değil,
Yukarıdaki düşüncelerde dahil olmak üzere “13 Kasım’da ABD’ye gideyim mi/ gitmeyeyim mi” diye papatya falı bakmaktadır!
6. 11. 2019
Yazıları posta kutunda oku