2020 yılı yeni bir para sistemine mi gebe?
Ekonomi ile ilgili sivil toplum örgütleri, Nobel Ödülü almış ekonomistler, devlet adamları, kapitalizmin yeni bir tıkanma noktasına geldiği ile ilgili, o kadar çok şey söylüyorlar ki, yeni bir krizin geleceği kesin gibi.
Anlaşamadıkları tek husus; krizin tarihi konusunda… Kimisi 2020’nin ilk aylarında, kimisi de 2021 yılında olacağını ifade ediyor. Asıl konu da doların referans değeri olma niteliğini kaybetmiş olması üzerinde yoğunlaşıyor.
Kapitalizmin krizlerden beslendiğini biliyoruz. Lakin kriz gelmeden önce borç yükü altında olan şirketler ve kişiler, krizin ertelenmesinde ısrarcı olabiliyorlar. Devletlerin kendilerini kurtarmasını istiyorlar.
Krizlerin ertelenmesi, yani ucuz para sisteminin uygulanması, borçların ertelenmesi, zombi şirketlerin ve kurumların bir süre daha yaşaması anlamına geliyor. Lakin şirketlerin sermaye yapıları ve borçlulukları kısa zaman zarfında, tekrar ilerleyemez noktaya geliyor.
Şirketlerin kendilerini kurtaramamasının iki temel sebebi var.
Birincisi; çok uluslu şirketlerin şirket birleşmeleriyle rekabet dışı kalmalarıdır. Bir örnek verelim; Türkiye’de otomobil piyasası büyük ölçüde çokuluslu monopollerin elindedir. Diyelim ki oto pazarının %30’da küçük işletmelerin elinde. Devlet teşvik verse de küçük şirket oto yatırımı yapamıyor. Ulusal pazarların yabancı monopollerin elinde olması oto yatırımı yapmamızı engelliyor.
İkinci ve asıl büyük sebep; gelir ve servet dağılımının alım gücünü yıkması, şirketlerin ürünlerinin de satılamaması anlamına geliyor.
Belirsizliği besleyen iki unsur; yatırım yapamamak, yapsa bile gelir kıtlığı nedeniyle satamamak.
Teşvikler, ucuz krediler ile şirketler belli bir süreliğine yüzdürülebiliyor. Devlet tarafından kurtarılan şirketler için öyle bir an geliyor ki, tüm şirketlerin devlet tarafından aynı anda kurtarılması gerekiyor. Devletlerin elinde de bu kadar çok varlık olmadığından, şirketleri kurtaramaz durum ortaya çıkıyor.
Faizlerin düşürülmesine karşın, şirketler yatırım yapmıyor. Var olan ekonomik durum, kriz öncesini akla getirdiği için büyük bir belirsizlik devam ediyor.
Belirsizliğin diğer sebebi; yukarda belirttiğim ulusal pazarların monopollerin elinde olması sebebiyle, yerli şirketler kendi ulusal pazarlarına girmekte zorlanıyorlar. (Milliyetçiliğin yükselişe geçtiği yer)
Doların referans değeri olma özelliğini yitirmesiyle ilgili bir hususa dikkat çekmek isterim.
Krizler döneminde, fiyatlarla değerler arasındaki farklılıklar mutlak zıtlık noktasına geliyor.
1970’li yılların başlarında, para sisteminin metal tabanının ortadan kaldırılması, sınırsız sermaye birikiminin önünü açtı. Faiz getiren sermayenin dolaşımını egemen güç olarak belirledi.
Fiyat ve değer arasındaki uzlaşmaz zıtlık kapitalizmin krizlerinin ana kaynağıdır. Kontrolsüz para basımı gelir ve servet dağılımını içinden çıkılmaz hale getirdi.
Öldürücü borçlar oluşmuşsa, krediyi istediğiniz kadar ucuzlatın, krediyi alacak kimse kalmayınca, ekonomi duruyor.
6 Kasım 2019, bulentesinoglu@mail.com
Yazıları posta kutunda oku