TRUMP: “PETROLÜ SEVİYORUM. KÜRTLER VE TÜRKİYE İLE ÇALIŞIYORUZ”

Başkan D.Trump ABD birliklerini kuzeydoğu Suriye’den çekerken,
Rusya’ya  ülkenin ekonomik ve politik durumunun etkileyicisi rolünü verdi.
Kremlin, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı destekliyor.
İkisi birden sekiz yıl süren iç savaşın yıktığı Suriye’nin yeniden birleşmesinden daha azını kabul etmiyor.

*
ABD’nin Suriye’nin doğusundaki etkileyici pozisyonunu geride bırakması,
Esad ve Rusya Devlet Başkanı V.Putin’i memnun etti.
Ancak Trump’ın bazı askerlerini Suriye petrol alanlarında bırakması kararı iki ülkede tepkiye yol açtı…

*
Suriye hidrokarbon varlığı Irak ya da Suudi Arabistan gibi diğer bölgesel ülkelerle karşılaştırılamaz.
Üstelik petrol endüstrisi, ABD liderliğindeki Batı koalisyonunun geniş çaplı hava bombardımanları sonucu kötü durumdadır.
Ama önemli hidrokarbon yataklarıdırlar.
Savaş ve buna bağlı yaptırımlar nedeniyle üretim yüzde 90’dan fazla düşmüş, geçen yıl günde 24 bin varille yaklaşık 1.5 milyon $ kazanılmıştı.

*
Şimdi Rusya, Trump’ın Suriye’nin doğusundaki petrol alanlarını korumak için askeri birlik kurmasını “suç eylemi” olarak değerlendiriyor.
ABD’yi “İŞİD ile mücadele maskesi altında Suriye’den petrol pompalamakla” itham ediyor.
Uluslararası toplumu ABD’nin stratejisini sorgulamaya çağırıyor.

*
ABD ise 1992’de SSCB’nin dağılmasının ardından birçok konuda hâlâ Soğuk Savaş’ın paradigmalarıyladır.
Buysa eski model üzerinden politika yapmanın ABD’nin çıkarlarını riske sokması anlamına geliyor.
Mesela, ABD 1970’lerin petrol şoklarına ve SSCB’nin 1979’da  Afganistan’ı işgaline yanıt olarak,
Başkan Jimmy Carter’ın  Amerikan çıkarlarını korumak için oluşturduğu  “Carter Doktrini ” ni izliyor.
Carter Doktrini; ” Herhangi bir dış kuvvetin Basra Körfezi bölgesini kontrol altına almak teşebbüsü ABD çıkarlarına bir saldırı olarak değerlendirilir.
Bu saldırı gereken her hangi bir yolla def’edilir” esasındadır…

*
ABD, bugün dünyanın en büyük petrol üreticisidir.
Bu değişim ABD’nin yabancı petrole olan bağımlılığını önemli ölçüde azaltmıştır.
Aslında Amerika, bölgedeki çıkarlarının gün geçtikçe azalmasına rağmen Orta Doğu ile daha fazla ilgileniyor..
Şu anda Orta Doğu’da 43.8 bin ABD askeri  görev yapıyor.
Afganistan’daki 14 bin ve  Suriye’deki 2 bin ile bölgede konuşlandırılan toplam asker sayısı 60 bini zorluyor.

*
Halbuki Orta Doğu’da bir başka savaş ABD’yi daha da zayıflatacak,
Milyarlarca dolara , binlerce insanın ölümüne  ve dehşet bir  yıkıma yol açacaktır.

*
Bu yüzden Başkan Trump, küresel güvenlik ve refah için  eski  düşünceyi radikal bir değişime tabi tutuyor.
D. Trump, ulusötesi malî kapitali devirmek ve ulusal üretici kapitalizmi yeniden canlandırmak taahhüdüyle başkan seçilmiştir.
Bu yüzden ABD’nin ulusal üretici kapitalizmi, şimdilerde ulusötesi mali kapitalizm ile çatışıyor.
ABD, kapitalizm öncesi devlete dönüyor ve emperyalizme yeni bir yön veriyor…
Uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekilirken, yeni bir olgu olarak dünyayı Ticaret Savaşı’na sürüklemiştir.

*
Bu çerçevede Ortadoğu’da da yakın tarihin sonuna geliniyor…
Çünkü ABD;
1- Artık Suriye savaşını bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin sona erdiğini, sıranın Suriye’deki savaşa siyasi çözüm bulunmasına geldiğini düşünüyor.
2- İsrail’i kuşatan bu bölgede İslami Cihad terörizmi ile suçladığı İran İslam Cumhuriyeti’nin  bütün ağırlıklarıyla  Suriye’den çekilmesini,
3- Hakeza emperyal Osmanlı emellerine önderlik eden Türkiye’nin de  Balkanlarda, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de gösterdiği Sünni İslamcılık girişkenliğini,
Suriye ve Irak’tan başlayarak sonlandırmasını ve Türkiye’nin yeniden ABD ve NATO ittifakının güvenilir bir ortağı olmasını öngörüyor…
Bütün bunları askeri birliklerini bölgeden peyderpey çekerek sağlamayı planlıyor…

*
Nasıl?
Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi örneğinden hareketle…

*
Kürdistan Bölgesi’nin yüzölçümü 78 bin 836 kilometrekaredir.
Bunun 41 bin 597 kilometrekaresi yani Kürdistan Bölgesi topraklarının yüzde 53’ü yabancı petrol şirketlerince satın alınmıştır.
Böylece Kürdistan Bölgesi hükümetinin kendi topraklarından çıkarılan petroldeki hissesi yüzde 20, petrol şirketlerinin payı ise yüzde 80 olmuştur.

*
Bugün Kuzey Irak’ta Türkiye dahil ABD, Rusya, İngiltere, Kanada, Norveç, BAE, Çin, Hindistan, Güney Kore, Fransa, Macaristan, Moldova, Avusturya, Kıbrıs, Avusturalya’nın,
Enerji, petrol ve gaz, inşaat, taahhüt altyapı firmaları bulunuyor.
Otuzdan fazla uluslararası petrol ve gaz firması;
Mesela  Çin’in Sinopec, Güney Kore Addax Petroleum, Kanada’nın Talisman, Norveç’in DNO, İngiliz Sterling Energy, Türkiye’den Genel Energy;
Zengin yatakların olduğu sahalardaki üretim faaliyetlerini dünya pazarlarına arz ediyor…

*
Nisan 2018’de  ABD, Birleşik Krallık ve Fransa;
Rusya ve İran’ın teminatındaki  kuzeydoğu Suriye’de Beşar Esad’ın sözde kimyasal silah potansiyelinin altyapısını vurdular.
Aslında  birlikte Kuzeydoğu Suriye’de üslendiler ve bölgeye NATO’yu getirdiler…
O kadar da değil!

*
Fransa; Suriye petrolü, gazı ve taşımacılığı  için TOTAL SA şirketini,
İngiltere; British Petroleum  şirketini,
ABD ise ExxonMobil şirketini Kuzey Suriye’ye taşımış gibi oldu.

*
Bir süredir ABD yönetimi askeri gücünü bölgeden çekmenin öncesinde;
Kuzeydoğu Suriye’ye yerleşen  NATO gücünü  Suudi Arabistan, Mısır gibi Sünni Arap askeri güçleriyle pekiştirmeye çaba harcıyor…

*
Bu Trump liberalizminin  yeni hayat tarzını ulus devletlerin ötesinde dizayn etmekte oluşunun tipik bir örneğidir.
İşte;
1- İç savaşın yıktığı Suriye’nin yeniden birleşmesi, ülkenin kuzeybatı ve kuzeydoğusunda uluslararası şirketler üzerinden uluslararası hukuka dahil olan,
Irak ve Suriye’de Kürt tabanı üzerinde  bir çokuluslu şirketler devleti oluşumu ile sağlanacaktır..
2- Bu çok uluslu şirketler devletinin kapsama alanı Doğu Akdeniz hidrokarbonlarına Suriye’den açılan bir yol olurken, enerji güvenliği sağlanacaktır..
3- Bu yapı İsrail ile İran arasında askeri  tampon görevi yapacaktır.
4- Bu sayede ABD’nin Irak ve Akdeniz’deki caydırıcı görevinin maliyeti düşecektir.

*
Bu noktada ABD’nin en büyük engeli,
Erdoğan’ın İslamcı  ideolojisi doğrultusunda Suriye ve Irak topraklarında genişleyen ve hiç bitmeyen savaşıdır.
Bu politika Erdoğan’ın hem iç hem de dış politikada  amansız açmazıdır…
Çünkü Türkiye mutlaka farklı etnik ve dini kökenlerden gelen insanları bir arada yaşatmak için normalleşecektir…
Çünkü  bu coğrafyada demokrasinin beşiği olan Türkiye’ye mutlak ihtiyaç vardır…

4. 11. 2019


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir