DESTEKLEMİYORUM

Erdoğan, Barış Pınarı operasyonu yüzünden ABD Başkanı D.Trump ile pürüzlerle dolu bir anlaşma zemini yakaladı.
Şimdi,  ABD Temsilciler Meclisi’nde kabul gören iki ayrı kararın sarsıntısını yaşıyor;
Türk Dışişleri, Temsilciler Meclisi’nin 1915’te Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını tanıyan kararı,
Ve Türkiye’ye yaptırımlar öngören yasa tasarısını kabul etmesine karşı ortak mücadele için Beyaz Saray’dan tam destek istiyor!

*
Ankara, Temsilciler Meclisi’nin her iki kararının ardında da  Barış Pınarı operasyonuna duyulan tepkinin yattığını belirtiyor.
Bu tepkileri bertaraf etmenin Türkiye için olduğu kadar Trump yönetimi için de hayati önemde olduğunu söylüyor.
Trump yönetiminin Temsilciler Meclisi’nin kararlarına karşı çıkmasını istiyor.
Hâlâ kendini aldatıyor!

*
Aslında  Trump başkanlığının şaşırtıcı özelliklerinden biri, açıklamalarının ve politik kararlarının istemeden netlik anları üretmesidir.
Trump, pratik ve retorik titizlikleri ortadan kaldırarak, ABD’yi ve dünyayı tutarsız ve hatalı işleyen politikalarla yüzleşmeye zorluyor.
Genellikle bu süreçte yeni politikalar üretiyor.
Değişmeyen öfkesi, Trump’ın birçok muhalifinin reaktif antipatisi gibi doğrudan bakılması gereken durumları zorluyor…

*
Bunun en iyi örneklerinden biri Trump’ın Amerikan politikasındaki Suriye’ye yönelik ani değişimi ile ortaya çıkan karmaşadır.
Başkan bu karmaşada;
1- Rusya’ya uygulanan yaptırımlara gerek kalmadığı,
2- Rusya ile ortak menfaatler alanı bulunması,
3- Birlikte çalışma kabiliyetini test etme alanı olarak Suriye’nin seçilmesi,
4- İki ülkeye de tehdit  teşkil eden IŞİD veya diğer terör örgütlerinin birlikte yenilmesi,
5- Erdoğan’ın Avrupa’daki zayıflık ve kararsız misyonları destekleme konusundaki isteksizliğini ortaya çıkarmak,
Amaçlarını başarmış, gerçekleri dünyaya yeni bir açıklıkla görme fırsatı sunmuştur.
Bu gerçekler Avrupa savunmasına ve Orta Doğu’ya katılımda yeni yaklaşımlar talep ediyor.

*
Nitekim Erdoğan’ın Barış Pınarı Operasyonu, öngördüğü resmi hedefin aksine Suriye’de iç barışın inşasına ve Esad’ın egemenliğini genişletmesine yol açtı.
Başkan Trump operasyonla birlikte bölgedeki güçlerini çekerken, Suriyeli Kürtlerde himayesiz kaldıklarının duygusunu yarattı.
Kürtler Suriye’nin bir parçası olduklarını farkettiler.
Bu durum, Suriyeli Kürtleri Rusya’yı aracı kılarak Şam’la anlaşmaya zorladı.
Suriye rejimine de halkının bir kesimiyle yeniden devlet-vatandaş ilişkisi kurma fırsatı sundu.
Barış Pınarı Operasyonu birkaç gün içinde  Suriyeli Kürtlere yeniden devlet, Suriye devletine de yeniden vatandaş armağan etti.

*
Barış Planı Operasyonu sayesinde Suriye Rejimi beklendiğinden çok daha kısa sürede egemenliğini Türkiye sınırındaki topraklarda yaydı.
Suriyeli Kürtler ise bağımsızlık veya federasyon gibi gerçekçi olmayan hedeflerinden tamamen uzaklaşmış olsa da;
Suriye’de başka hiçbir azınlığa nasip olmayacak siyasi imtiyazlar elde etme fırsatı yakaladı.
Suriye’yi üyeliğinden çıkaran Arap Birliği, Türkiye’ye karşı Suriye’nin yanında yer aldı.
Amerika, çekildiği Menbic ve Kobani’yi Türkiye’ye değil, Rusya’ya dolayısıyla da Suriye ordusuna bıraktı.
2011’de Türkiye ile birlikte Suriye’ye karşı olan ne kadar devlet veya uluslararası örgüt varsa, ‘Barış Pınarı’ sebebiyle Türkiye’ye karşı saf tuttu.

*
Başkan Trump, Türkiye’ye neden bu oyunu oynadı?

*
Birinci neden; Erdoğan’ın önceleri liberal veya demokratik olmadan, Batı dünyasının liberal demokratik geleneğinin bir parçası olabileceği izlenimini vermesidir..
Bugün bütün dünya aldatıldığını biliyor!

*
Türkiye sivil toplumunu çürüten şüpheli 15 Temmuz darbesinden beri,
Erdoğan’ın, hem başkan hem AKP’nin lideri olarak, Türkiye’yi  rövanşist özlemlerle acımasız bir etnik ve dini emperyalist rejime sürüklediğine inanılıyor.
Buna göre Erdoğan bir neo-Osmanlı rejimi oluşturmak üzere seçim sonuçları ve NATO üyeliği üzerinden;
Kürt ulusal hareketlerinin ezilmesini sağlamak için hava saldırılarından, yeşil ordu üniformaları giyen paramiliterlere kadar herşeyi kullanan bir kişidir!

*
O artık Doğu Akdeniz’i “Bizim Deniz” olarak görüyor.
Balkanlardaki gelişmelerde  söz sahibi olmak istiyor.
Orta Asya ve Orta Doğu’daki etkisini genişletme ihtiyacını hissediyor.
Kuzey Afrika’daki gelişmelere katımcı oluyor.

*
Batı ağının bir parçası olmak yerine serbest bir sürücü gibi davranıyor.
Soğuk Savaş’ın ardından çok kutuplu bir uluslararası sistemi inşa edenlerden biri olmayı hesaplıyor.
Bu hayalin peşinde Türkiye’nin Lozan Anlaşması ya da NATO ittifakının belirlediği statüsünden çok daha fazlasını istiyor.
Sonuçta Türkiye’nin bütün değerli müttefikleri Erdoğan’ın askeri provokasyonları, güvenilmezliği ve tahmin edilemezliği ile uğraşıyor.

*
Erdoğan, mesela Kürtler bahanesiyle Kuzey Suriye’de Müslüman Kardeşler ideolojisine dayalı bir Sünni Arap koridoru oluşturmaya hizmet ediyor.
Ama bu hizmetin karşılığında Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyon alanlarında,
Fırat’ın doğusu ile İdlib’deki fiili durum, Suriye’nin toprak bütünlüğü üzerinde  ciddi bir kırılganlık oluşturmuştur.
Türkiye için büyük tehditler içeriyor.

*
İkinci neden;  Avrupa’nın Türkiye’deki iradesizliği:
İran’la ticarete devam etme konusundaki istekliliği ve İran’ın nükleer suiistimallerini önleme isteksizliği;
Göç krizini kapsamlı bir şekilde ele almadaki yetersizliği ile bağlantılıdır.

*
Başkan Trump, NATO ve  ABD’nin Avrupa’ya yönelik savunma politikasını kapsamlı bir şekilde yeniden düşünülmesinin geciktiğini belirtiyor..
ABD’nin liderliği ve askeri güç sağlamasının önemini kavramalarını istiyor.
Çünkü Avrupa devletlerinin ve bir bütün olarak AB’nin kendilerini doğrudan etkileyen sorunlara hem isteksiz oldukları hem de yapamadıkları gösterilmek isteniyor.
Nüfusları, bölgeleri veya başka herhangi bir şeyi korumak için anlamlı bir güç yansıtmaları,
Herhangi bir ciddiyetle ilgili cezai politikaları benimsemeleri,
Hatta iç güvenlik meselesi dışında IŞİD’e karşı kendilerini savunabilmeleri isteniyor.
Bu yüzden Avrupa’nın küçük bir jest olarak askeri ihracatını, askeri olarak kendi kendine yeterli olan Türkiye’ye durdurması talep ediliyor.

*
Bu noktada Erdoğan, hem Obama hem de Trump tarafından defalarca uyarılmıştır.
Erdoğan uzun vadeli hedefleri peşinde Avrupa’ya finansal şantaj yaparken, Avrupa mülküne  İslamcı paramiliterleri ile tehditte bulunuyor.
Erdoğan’ın Türkiye’si yeniden Batı’ya katılmak taraflısı olmadığı gibi baskı altına da alınamıyor.
Öncelikli mesele gelecek on yılda genişlemeci bir neo-Osmanlı Türkiye ihtimaline karşı uzun vadeli planlar hazırlayan Erdoğan’ı;
Hem uluslararası hem de Türkiye içinde tecrit etmek olduğuna inanılıyor.

*
ABD Temsilciler Meclisi’nden çıkan yasa tasarısı, Erdoğan ve ailesinin mal varlığının araştırılması dahil,
Barış Pınarı operasyonuyla ilgili tüm Türk yetkililerin mal varlıklarının dondurulmasından vize iptaline kadar bir dizi yaptırım öngörüyor.
Yaptırımlar arasında Türkiye’ye silah satışının durdurulması ve ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası çerçevesindeki yaptırımlar,
Ve ABD’nin Türkiye’ye karşı en güçlü kozu sayılan “Halkbank” dosyası da bulunuyor.

*
Bu gelişmelere karşı Erdoğan’ın ” Bizim İstiklal Savaşımız” tutumu aldığı işbu iki taraflı yokedici duruma,
Milyonlarca Türk vatandaşı geleceği, ekonomik gelişimi, istikrarı, güvenliği ve gönenci üzerinden çağdaş ve özgür Türkiye için destek sunmuyor…

31.10.2019

31.10.2019 - ahmet kilicaslan aytar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir