Bağdadi’nin ölmesinin ardından Suriye’de örgütün üst düzey yöneticilerini hedef alan operasyonlarda IŞİD sözcüsü El Muhacir’in de öldürüldüğü bildirildi.
Şimdi Bağdadi ve El Muhacir’in öldürülmesinin Suriye ve Irak’ta birçok bölgeyi yerle bir eden terör örgütü IŞİD için yıkıcı bir darbe olup olmayacağı sorgulanıyor.
*
Bağdadi, 2003’te ABD’nin Irak işgaline karşı silahlı bir grup kurdu, 2004’te ABD tarafından gözaltına alındı.
ABD güçlerinin işkencesinin sembolü haline gelen Ebu Gureyb hapishanelerinde tutuldu, o yılın sonunda bir grup mahkumla birlikte serbest bırakıldı.
2006’da, Mücahit Şura Meclisi’ni kurmayı amaçlayan isyancılara katıldı.
Bir süre sonra dağılan ittifakta Bağdadi, Irak’ta El Kaide olarak anılan “İslam Devleti” örgütü kurdu.
2010’da Irak’ta İslam Devleti’nin lideri ilan edildi.
Irak güvenlik güçlerini ve Şiileri hedef alan büyük çaplı intihar saldırıları dahil olmak üzere Bağdat ve çevresindeki birçok saldırının sorumlusu oldu.
2011’de Usame bin Ladin’in öldürülmesinin ardından ABD’ye ve Irak’taki müttefiklerine misilleme amaçlı saldırılar düzenledi.
Aynı yıl ABD Dışişleri Bakanlığı, Bağdadi’yi “özel olarak belirlenmiş küresel terörist” ilan etti.
*
2013’te Irak’taki İslam Devleti’nin Suriye’ye açıldığını duyurdu.
Suriye’de El Kaide’ye bağlı olan El Nusra Cephesi’yle güç birliği yaptı ve “Irak ve Şam Suriye İslam Devleti”ni kurduklarını iddia etti.
Ama El Kaide lideri Eymen Ez Zevahiri hem El Nusra’nın Bağdadi’ye katılmasını hem de Bağdadi’nin Irak’ta kalmasını istemedi.
Bağdadi El Kaide ile bağlantısını kopardı.
*
Irak ve Suriye’deki işgalleri ardından 2014’te Musul’u da ele geçirdi ve yağmaladı.
29 Haziran 2014’te Musul’da Ulu Cami minberinden dünya çapında bir hilafet kurulduğunu duyurdu ve örgütün ismini “İslam Devleti” olarak kısalttı.
Ancak halifeliğin yeniden kurulması fikri ve Bağdadi’nin halifelik iddiası, ana akım dini liderler ve Müslüman toplumu tarafından kabul edilmedi.
Bu sözde halifelik iddiasından sonra Bağdadi saklanmaya sürüklendi ve saklandığı yerden örgütün dünyayı saran bir terör organizasyonu haline gelmesi için uğraştı.
*
Bağdadi, “Çok kötü bir adamdı ve öldürüldü, Şimdi dünya daha güvenli bir yer!”
ABD Başkanı D. Trump’ın, El Bağdadi’nin ölümüyle ilgili bu duyurusunun ardından İslam Devleti olgusuyla bu düşünceyi tartışmak zordur.
*
O kesinlikle çok kötü bir adamdı.
İslam Devleti hareketindeki on yıllık liderliğinde Orta Doğu ve dünyada binlerce insan korkunç bir vahşet yaşadı, binlercesi öldürüldü.
Sağduyu, Bağdadi’nin ardından dünyanın çok daha güvenli bir yer olduğunu söylüyor.
Elbette Bağdadi’nin ölümü İslam Devletine büyük bir darbe olmuştur, ancak tarih daha güvenli bir dünyayı garanti etmeyeceğini öne sürüyor!
*
Çünkü dünyanın çeşitli ülkelerindeki milyonlarca İslamcı ya da Müslüman üstünlükçüler;
Toplumun dindarlaştırılması yönünde devleti bir araç olarak kabul ediyor.
Onlara göre Devlet, elindeki zorlayıcı meşru güçle toplumu ve kurumlarını “İslamileştirmelidir”.
İslamcı, devletin kendi inandığı değerlere göre kendisi gibi olmayan vatandaşları terbiye etmesini, onları kendi inandığı değerlere göre yaşamaya mecbur etmesini savunuyor.
Seküler devletlerde ise bir din, diğerlerinin önünde olamaz; hiçbir dine, hatta tanrıya inanmayan vatandaşlar da, dindar vatandaşlardan farklı muamele görmez; devlet tarafsız bir kurumdur.
*
Bu noktada bir çok insan, Dünya Ticaret Merkezine 11 Eylül 2001 saldırılarının, İslamcıların ABD ve genel olarak Batı Medeniyetine ilan ettiği savaşın başlangıcı olduğunu düşünüyor.
11 Eylül saldırılarının ardından, El Kaide ve ardından İŞİD ile mücadele için 18 yıldır sürdürülen uluslararası askeri kampanya;
“Terörle Küresel Savaş” adıyla neredeyse tamamen reaktif ve takdik esaslıydı.
Dünyanın şimdiye kadar gördüğü en güçlü askeri koalisyonlar varolan en büyük ve en güçlü terör şebekeleriyle savaştı.
Ama bu savaş, doğrudan ve dolaylı olarak milyondan fazla kişinin hayatını kaybetmesine, trilyonlarca doların harcanmasına ne ki; toplamda az bir ilerlemeye yol açtı.
Çünkü Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Somali’de, Filipinler’de veya başka bir yerde tutarlı bir stratejik amaçtan yoksundu …
İronik olarak İslamcı fanatikler inançlarını doğru uygulamak kaygısıyla son 20 yılda Suriye, Irak, Afganistan ve Kuzey Afrika ülkelerinde milyondan fazla müslüman öldürdüler!
*
Bugün İŞİD, Esad rejiminin kontrolü dışında kuzeydoğu Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri’nin ve Irak hükümetinin erişemediği,
İdlib ve Halep alanlarında yer bulmuş gibi görünüyor.
Bağdadi ve El Muhacir’in Türkiye sınırının beş kilometre içerisinde bulunması, Kuzeydoğu Suriye’deki Türkiye’nin mevcut kontrolünün sorgulanmasına yol açmıştır.
Bu alan Bağdadi’den sonra İŞİD’in yeniden inşa edileceği potansiyeli taşıyor.
Şimdi Pazar günü, ABD özel kuvvetleri ile Suriye Demokratik Güçleri arasındaki ortaklığın çok kritik baskınlarının başarısının,
Trump’ın hava desteği ile birlikte Suriye Demokratik Güçleri ile olan ilişkisini arttıracağı düşünülüyor.
Yeni İŞİD liderlerinin belirmesi öncesinde, ABD’nin son 5 yıl boyunca kuzeydoğu Suriye’deki büyük ölçüde Kürt Suriye Demokratik Güçleri ile kurduğu ortaklık düzeninde bir sıfırlama bekleniyor.,
*
Yoksa, Suriye’de “ateşkes” sona mi eriyor?
Yoksa, “özgür Batı”, İslamcılarla devam eden savaşını, kapsamlı savunma ve saldırı stratejileriyle yeniden mi kurguluyor?
*
Bağdadi’nin öldürülmesinden sonra Başkan Trump’ın, üniforma giymeyen düşmanla görünüşte kazanılamaz sonsuz savaşları küçümsemesi,
Bu savaşın İslamcı ideolojiye karşı ekonomik ve diplomatik baskı ve askeri harekatla başarılı olacağını vurgulaması bu soruların sorulmasına yol açıyor..
*
Bugün Batı özellikle her biri ayrı bir strateji gerektiren dört İslamcı düşmanla karşı karşıya olunduğuna inanıyor.
Birincisi İran’dır.
Dünyanın en büyük terör destekçisidir ve 1979’da Amerika’ya savaş ilan etmiştir
O zamandan beri Şii İslam adına Orta Doğu’da Sünni ülkelere ve İsrail’e tehdit oluşturuyor.
Trump yönetiminin maksimum baskı stratejisinin bir parçası olarak sivil nufusu cezalandırma politikasına maruz kalıyor.
*
İkincisi İslam Devleti ( İŞİD) ve El Kaide’dir !
İslamcı Sünni terörizmi temsil ediyor.
İran ve tüm Batı ülkelerine karşı tehdit oluşturuyor.
*
Üçüncüsü, Suudi Arabistan ve Pakistan’dır.
Batı müttefikleri olarak görünüyorlar ama herbiri dünyadaki Vahhabi aşırıcılığına fon sağlıyor.
Pakistan ayrıca Afganistan’da Talibanı finanse ediyor.
*
Dördüncüsü, Katar ve maalesef Türkiye’dir.
İkisi dünyadaki bütün İslamcı terör örgütlerini oluşturan Müslüman Kardeşler’in ideolojisini ve eylemlerini finanse ediyor.
Erdoğan bu örgütün siyasi lideri olarak kabul ediliyor….
*
Şimdi Bağdadi, artık hayatları mahvedemiyor.
Bu nedenle “sırada ne var” sorusundan kaçınılmıyor.
Bu kez terörle mücadele stratejisi için ilk sırada “İslamcılık İdeolojisiyle Savaş “ın olacağı düşünülüyor.
*
“Yaşasın Cumhuriyet ” dediğimiz şu günde, İslamcılık denilen irtica’dan konuşmak çok ağır geliyor…
29. 10. 2019
Yazıları posta kutunda oku