Necdet Buluz
Geçenlerde bir yazı yazmış ve “Teröre geçit yok, ama..” diye de eklemiştik. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenilen terör koridorunu ikiye böldü. Bu, askeri bir başarıdır. Ancak, bu yeterli olacak mı, işte bundan sonra sahada buna bakacağız.
Görünen açıktır:
Amerika da, Rusya da terör örgütü PYD/ PKK’lıları kolluyor ve destekliyor. Her iki süper güç de PYD/PKK’lılar için “terörist” sözcüğünü dillendirmiyor. Çoğu zaman da “Kürt savaşçılar” cümlesi kullanılıyor. Yapılan anlaşmalarda da PYD için “terörist” kelimesini görmedik.
Amerika ve Rusya ile Suriye’deki terör koridoru konusunda yapılan anlaşmadan sonra ortaya çıkan ve kafaları karıştıran gelişmeler “Sonu nereye dayanacak?” endişesini ortaya koydu.
Zaten baştan bu yana soruluyor:
“Silahları ile Kuzeyden Güneye inecek olan teröristler ne olacak? Bunlar burada da tehlikeli olmayacaklar mı? Hani silahları toplanacaktı.”
Yapılan anlaşmalardan sonra ortaya “zafer” söylemleri kondu.
Bunu erken bulduğumuzu ve sahadaki gelişmelerden sonra neleri alıp, neleri kaybettiğimizi daha net görebileceğimizi vurgulamıştık.
Şimdiki gelişmeler ciddi olarak kafaları karıştırmaya başladı.
Nitekim bazı köşe yazarları da köşelerine taşıdıkları yazılarında “Galibe erken sevinmeye başladık” türünden başlıklar atmaya başladı.
Bunlardan biri de geçenlerde Karar Gazetesi’ndeki köşesinde yazan arkadaşımız İbrahim Kiras’ın yazısıdır. Karayazısında gelişmelerden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor ve endişelerini de şu cümlelerle paylaşıyor, buyurun:
“Görünen o ki Amerikalılarla varılan Beştepe Mutabakatı ve Ruslarla imzalanan Soçi Muhtırası Türkiye’nin güney sınırlarındaki terör tehdidine karşı kalıcı bir güvence oluşturmayacak. Görünen o ki erken sevinmişiz. Görünen o ki bizimle ayrı ayrı masalara oturan iki küresel gücün birbiriyle uyumlu ama bizimkiyle ters düşen bazı ortak hesapları var bu bölgeye ilişkin.
Bu çerçevede “dostumuz” Rusya ile “müttefikimiz” ABD’nin en üst seviyedeki yetkililerinin “General Kobani” diye andıkları, birebir görüştükleri, başkentlerinde misafir etmekten çekinmedikleri teröristin durumu anlamlı bir örnek. Biz imzalanan anlaşmalara bakıp güney sınırlarımız boyunca 30 km. derinliğinde bir alan terör örgütlerinden temizlenecek diye seviniyoruz… Buna mukabil, o anlaşmalara imza atan muhataplarımız ise aslında belirli birtakım siyasi ajandalarını başka yollardan hayata geçirmek üzere bir plan uyguluyorlar sanki…
Böyle bir tablo karşısında “Sınırlarımızın 30 km. güneyinde kalmak şartıyla PKK’nın Suriye kolu PYD’nin politik varlığının meşruiyetini kabul etmemiz için o imzalar atılmış olmasın” diye bir kuşkuya kapılmamak elde değil.
Nitekim Türk kamuoyunda bütün bu olup bitenler küresel güçlerin bölgedeki çıkar hesapları çerçevesindeki bir Kürt devleti oluşturma girişimiyle irtibatlı olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla hükümetin bu konudaki tutumunun siyasi sonuçlar doğurması da söz konusu olabileceği için bıçak sırtında bir gündem bu.”
Bu endişeleri paylaşmamak mümkün mü?
Her iki süper güç adeta perde arkasında anlaşmış ve terör grupları konusunda da birlikte hareket etmeye başladılar. Ne yapılırsa yapılsın teröristlerden vaz geçmiyorlar. Bu grupları da birbirine kaptırmamak için ayrıca mücadele veriyorlar.
Mazlum Kobani denilen adam Amerika’ya davet edilebiliyor. Kırmızı bültenle aranan bu eli kanlı terörist tutuklanıp Türkiye’ye iade edilir mi hiç sanmıyoruz.
Bizi yönetenler “Tutuklanıp bize teslim edilmesi gerekir” diyor. Bu konuda konuşan çok ama önemli olan sonuç alabilmek olmalı.
Bunu söylemek yetmez. Gücünü ortaya koyacaksın ve bu teröristin tutuklanıp iade edilmesini sağlayacaksın. Bunun için de siyasi ve ekonomik gücün olacak. Dik duracaksın, eğilmeyeceksin.
Her zaman söylediğimizi yineleyelim:
Bu coğrafyada Amerika’ya da Rusya’ya da güvenilmez. Her ikisi de kendi çıkarları doğrultusunda adım atmaktan kaçınmıyor. Varsa yoksa kendi çıkarlarıdır.
O nedenle ne birisi müttefikimiz, ne ötekisi dostumuzdur. Al birini, çal ötekine hesabı. Biz daha önceki yazılarımızda da Amerika’ya da Rusya’ya kesinlikle güvenmediğimizi vurgulamıştık. Bugün bu görüşümüzü yinelemek istiyoruz.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın