Bu yazı 16 Eylül 2019 tarihinde OSMAN KEPENEK tarafından yazılmıştır.
Türk Dünyasının en önemli meselelerinden biri KKTC’nin Türkiye harici hiçbir devlet tarafından tanınmamasıdır. Yedi bağımsız Türk Cumhuriyetinden biri olan KKTC’nin Türkiye dışındaki Türk Cumhuriyetlerince de tanınmaması senelerdir tartışılagelen konular arasındadır. Doğu Akdeniz’deki enerji hamleleri, Kapalı Maraş’ın yeniden iskân ve turizme açılma kararı, Türkiye ve KKTC hükümetlerinin tam bir uyum içerisinde atmış olduğu adımlar, Rum tarafı başta olmak üzere pek çok kesimi tedirgin ve rahatsız etmiştir. Bu süreçte, bölgede, hem KKTC’nin hem de Türkiye’nin elini güçlendirecek geç kalınmış bir adımın atılma zorunluluğu yeniden gün yüzüne çıkmıştır.
Bilindiği üzere Zürih ve Londra anlaşmaları gereği Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’la birlikte Kıbrıs adasının tamamında söz söyleme hakkına sahiptir ve adada garantör ülke konumundadır. Garantör ülke yetkileri çerçevesinde de 1974 yılında Kıbrıs adasına bir barış operasyonu düzenleyerek Kıbrıs Türklerine uygulanan katliamı geç de olsa durdurabilmiştir. Diğer garantör ülkeler İngiltere ve Yunanistan bu vahşete sessiz kalmak suretiyle garantörlük görevlerini yerine getirmemişlerdir. Üstelik Türkiye’nin adaya beraber asker çıkarma teklifini de reddederek başka hesapların peşine düşmüş ve neticede Türksüz Kıbrıs’ın hayallerini kurmuşlardır. İki toplumun ortak anlaşması sonucu kurulan Kıbrıs Cumhuriyetine son veren Rumlardır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yönetim kademelerinden Türkleri milim milim uzaklaştıranlar Rumlardır.
Enosis hayalleriyle gözü dönen ve adada tek bir Türk bırakmamak üzere toplu katliama girişen yine Rumlardır.
Bütün bu hadiselerin üzerine adaya asker çıkaran ve devamında bağımsız bir Türk devletinin teşekkül etmesini sağlayan Türkiye Cumhuriyeti suçlu ilan edilmek istenmiştir ve bu suçlama halen devam ettirilmektedir. Türkiye’nin hangi esaslar çerçevesinde adada bulunduğu açık ve nettir. Ne var ki, bu kadar şeffaf bir olaylar dizisinde bile Türk Dünyası senelerdir bocalamakta, başarılı bir sınav vermenin çok ötesinde durmaktadır. KKTC, diğer Türk Cumhuriyetlerinden daha önce kurulmuş bağımsız bir Türk devletidir. SSCB’nin dağılmasının ardından bağımsızlıklarını ilan eden diğer Türk Cumhuriyetlerinin ilk önce tanıması gereken ülke KKTC olması gerekirken bugünkü durum izaha muhtaçtır. Tanıma hadisesini gerçekleştiremediğimiz gibi aradan geçen çeyrek asıra rağmen bir arpa boyu yol kat edemedik.
Yazının başlığında sadece Azerbaycan’ın adını zikretmemizin sebebi sürekli olarak “Bir Millet İki Devlet” sloganı etrafında ilerleyen ilişkilerin boyutunun neden Akdeniz’in derin sularına inemediği sualidir.
Yıllardır Azerbaycan’ın KKTC’yi tanıma girişimlerinden bahsedilmekte, atılan bazı adımların birileri tarafından engellendiğine dem vurulmaktadır. Bunu dile getirenlerin en önemli tezi ise Bakü’nün KKTC’yi tanıması halinde, BM’nin de işgal altındaki Karabağ’ı tanıyacağı söylemidir. Bilindiği gibi Azerbaycan toprağı olan Karabağ uzun yıllardır Ermenistan’ın işgali altındadır. Bu işgal sebebiyle Azerbaycan-Ermenistan arasındaki savaş 25 yılı aşkın süredir devam etmekte, bölge ateşkes usulü ile kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır. Zaman zaman yaşanan sınır ihlalleri ve sıcak çatışmalar ise savaşın hali hazırda devam ettiğinin açık ifadesidir. Çuvaldızı kendimize batıracak olursak ne hazindir ki Azerbaycan’ın azadlığı tam bir azadlık olamamış ve işgal altındaki topraklarımız geçen çeyrek asıra rağmen Ermeni çizmesinden kurtulamamıştır. Bu başta Azerbaycan olmak üzere bütün Türklük âlemi için bir ayıptır. 25 yıldır halledemediğimiz meseleyi bugün KKTC’yi tanıma konusu gündeme geldiğinde yeniden dile getirmek artık samimi değildir. Elçibey’in veciz ifadesiyle “Kur’an okumakla domuz darıdan çıkmaz. Karabağ ancak silahla azadlığa kavuşur.”
25 yıldır, Dağlık Karabağ’da hangi iş bizim lehimize gitmiştir de, Bakü-Lefkoşe hattında yaşanacak bir sıcak temas bugüne kadar atılan adımları boşa çıkaracaktır. Türk Dünyası daha ne kadar kaçak dövüşü akılcı politika zannedecek ve acilen alması gereken kararları geciktirecektir?
Azerbaycan KKTC’yi tanırsa Karabağ bağımsızlık ilan eder, Kazakistan tanırsa dünya ile ilişkisi bozulur, Kırgızistan’da kriz çıkar, Özbekistan’a turist gitmez gibi saçmalıklara Türk Dünyası artık kulaklarını tıkamalı ve KKTC’yi bağımsız bir devlet olarak tanımalıdır. Unutulmamalıdır ki Sovyet tehdidi altındaki 1970’lerin Türkiye’si ABD’nin her türlü ambargosuna rağmen Kıbrıs Harekâtını başarıyla gerçekleştirmiştir. Eğer Türkiye o gün o iradeyi göstermeseydi bugün Kıbrıs’ta Türk varlığından bahsetmemiz mümkün olmayacaktı. Adada teşekkül eden bağımsız bir Türk devletinin bulunması başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere bütün Türk Dünyasının güvenliği noktasında da hayati bir fonksiyona sahiptir. Velhasıl Türk devletlerinin KKTC’yi tanıması uluslararası hukuk kurallarına aykırılık içermeyen, tamamen demokratik bir ülkenin resmen tanınması hadisesidir. AB’nin, Kıbrıs Rum Yönetimini, Kıbrıs Cumhuriyeti sıfatıyla adanın tamamını temsilen birliğe alması ise tam bir hukuksuzluktur, kabul edilebilecek bir yanı yoktur. Dolayısıyla AB’nin bu skandal kararına ses çıkarmayanların, AB ülkelerine yaptırım kararı almayanların Türk Cumhuriyetlerinin bu kararı sonrası da edecek tek kelimeleri olmayacaktır. Söyleyecekleri her harfe karşı Türklük âleminin her köşesinden bin ses vererek haksızlıklarını yüzlerine vurmamız artık farz olmuştur.
Yayımlanan kategori: Köşe Yazıları
OSMAN KEPENEK
Bir yanıt yazın