Ama Erdoğan bu talebi hangi somut delillerle karşılayacağı konusunda ortadaydı.
Uzun bir sınırdaşlık, geçmişten kaynaklanan ilişkiler, dindaşlık, mülteciler, yaşanacak insanlık dramları; hiçbiri Türkiye’nin tek taraflı müdahalesine hak vermiyordu.
*
I. ve II.Dünya Savaşları ardından Kürt Devletinin kurulması imkanına rağmen bölge ülkeleri ve politik gerçekler uygun ortamın çıkmasını engellemişti.
Ama Körfez Savaşı sonrasında ortaya çıkan gelişmeler bir Kürt devletinin kurulmasına imkan veriyordu.
Genel kanaat, ABD’nin Kürt Devletinin kurulmasının tek belirleyeni olarak Ortadoğu’da ve Avrasya’daki çıkarlarında optimum noktayı beklediği yönündeydi..
Bu beklenti, 4 coğrafyada bağımsızlık peşinde Kürt hareketlerini ABD-İsrail ve müttefiklerinin mükemmel bir taşeronu haline getiriyordu…
*
Başkan Obama,”Suriye halkının yararı için artık Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın çekilme zamanının geldiğini” belirtiyor,
Devlet Başkanı B.Esad, “Suriye’de islamcı ve komplocu birikimin ardında Türkiye’nin bulunduğunu,
Türkiye’nin ABD ile anlaştığını, Suriye ile askeri gerilimi arttıran adımlar attığını ve birlikte Suriye’deki rejimi bitirmeyi amaçladıklarını” söylüyordu.
*
Halbuki Türkiye, “günü geldiğinde” mutlaka farklı etnik ve dini kökenlerden gelen insanları bir arada yaşatmak için normalleşecekti.
Çünkü Türk Halkının olduğu gibi ABD ve AB’nin de bölünmüşe değil bu coğrafyada demokrasinin beşiği olan Türkiye’ye ihtiyacı vardı…
*
Ama Erdoğan, Kürt Açılımı ardından Habur karşılamasından İmralı’da Öcalan ile yapılan müzakereler sürecinden;
Özel profesyonel ordu, özel harekat polisleri, irşad ekipleri, imamlar, tutuklamalar, ekonomik baskılarla izahı mümkün olmayan bir başka değişime yönelmişti!
*
Erdoğan, Suriye krizinin çözümünde Beşar Esad ve BAAS rejiminin devreden çıkmasını,
Suriye’nin güvenliğinin sağlanması için eli kanlıların dışında Suriye ordusu başta olmak üzere devlet yapısının yıkılmamasını öngörüyordu.
Zannınca, Esad çekildiği andan itibaren sürecin yeni bir kaosa yol açmadan, muhalefet içinde çekişmeler yaratmasına izin vermeyecek şekilde planlanması gereğine inanıyordu.
*
Suriye rejiminin çağrılısı olarak süren iç savaşa müdahale eden Rusya Devlet Başkanı Putin ise,
“Önce ateş kesilmeli ve şiddete son verilmeli sonra müzakereler, çözüm arayışları, gelecek toplum için anayasa temellerinin belirlenmesi ve yapısal değişiklikler sağlanmalıdır.
Bunun tersi kaosa götürür.
Rusya, Esad’ın anayasal olmayan yollarla görevden alınmasından çekinmektedir.
Bu durumda muhalefet ile şu anki Suriye yönetimi arasında sadece yer değişikliği olacak, savaş ise sonsuz bir şekilde sürecektir.
Suriye’de siyasi çözüme yönelinmişken; küresel barış, istikrar ve gelişmeye katkı sağlamak üzere,
Suriye İç Savaşı suçlularının yargılanması ve BM merkezinden yenilenmiş bir Uluslararası Hukuk Sistematiğinin küresel sistem ağlarına yansıtılması ” gereğine inanıyordu.
*
Ama Erdoğan, Müslüman Kardeşler’in İslamcı ideolojisi doğrultusunda Suriye ve Irak topraklarında genişleyen ve hiç bitmeyecek görünen bir müdahaleye girişti.
Suriye ve Irak’taki Kürtlerin İŞİD terör örgütü ile mücadele eden ABD koalisyonu ile ilişkisinde Rusya ve İran’ın yanında,
Ama Suriye’de Esad rejimine karşı sürdürdüğü ilişkide ABD ile birlikte oldu!
Türkiye’yi tarihinin en büyük kaosuna sürükledi…
*
Daha o gün B. Esad, Suriye’deki grupları yalnızca Suriye devletinin koruyabileceğini ve ordunun bu grupları Suriye’nin her santiminden uzaklaştıracağını açıklıyordu.
Türkiye’nin “kendi sınırları içinde bir isyan” la bağlantılı bir terörist örgüt olarak gördüğü YPG’ ye saldırmasından önce Suriye ordusunun bölgeye döneceğini,
Davetsiz misafirlerin düşmanı olacağını ve Suriye’nin her santiminin kurtarılacağını söylüyordu…
*
Bir süre sonra Başkan D.Trump, ABD birliklerinin Orta Doğu’dan çıkış stratejisini uygulamaya başladı.
Strateji; Rusya ile rekabeti koordinasyonla geliştirerek bir ABD-Rusya ortaklığı ile Suriye krizine siyasal çözüm bulma,
Yeni Suriye’nin kurulması ortak girişiminin başarıya ulaşmasını baltalayan girişimlerin uluslararası kamuoyu iradesinin açık ihlali olacağı kararlılığını gösterme,
Müslüman Kardeşler İdeolojisi, siyasi liderliğini ve İslamcı Cihadçı terör örgütlerini ortadan kaldırma,
Sünni Arap tarafları barışa ivmeleyerek İsrail- Filistin Barışı’nı sağlama,
İran’ın nükleer bomba kullanma olasılığını engelleme esaslarına dayanıyordu.
*
Bu sırada Erdoğan, Suriye sınırında en az 400 kilometre boyunca ve en az 32 kilometre derinlikte askeri kontrollü “güvenli bölge” oluşturmanın peşindeydi.
Menbiç’i de kapsayan Güvenli Bölge ile ilgili toprak şeridi Kamışlı’da kesilecek, bağımsız bir devletin kurulmasını öngörmek imkansız olacaktı…
Bu bölgede yerel Kürt nüfusu yerinden edilecek ve Suriyeli 1 milyon Arap mülteci bir süre sonra 30 bin kişilik 50 şehre ve her biri 5 bin kişilik 140 köye yerleştirilecekti.
Böylesi büyük bir nüfus transferi, bir terörist grubu olarak etiketlenen Kürt milislerinin yenilgisine yol açacaktı…
*
5-7 Agustos’ta Ankara’da ABD ile Güvenli Bölge toplantısı yapıldı.
ABD, “Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek için ilk önlemlerin alınmasını teminen,
Suriye’de Kürtlerin kontrol ettiği bölgede güvenlik koridoru kurulmasında” anlaşmaya varıldığını açıkladı.
*
Bir Erdoğan, bir Hulusi Akar’ın durmaksızın “A,B,C planları”ndan bahsetme ve “Göbeklerini kesme” ritüelleri arasında,
Nasıl bir güvenlik koridoru kurulacaktı?
ABD, öncelikle Türkiye’nin terörle mücadele amacıyla Suriye’nin kuzeyini işgal etmekle tehdit ettiği bir sırada krizin yayılmasının önlemeyi hedeflediğini bildirdi.
*
Türkiye’nin “Fırat Doğu’sundan Irak sınırına kadar uzanan 32 kilometre derinlikte bir bölge üzerinde tam kontrol talebi,
Kürtlerin 5 kilometre derinlikte güvenli bölge alanı verilebilir talebi,
ABD’nin; 32 kilometre derinlikte ve 120 kilometre uzunluğunda bir şeritte cep oluşturarak Türkiye’yi güvence altına almak önerileri arasından,
*
Önce 7 Ekim’de Başkan D.Trump Suriye’deki Kürtler için bir sürpriz de bulundu: Türkiye’nin planladığı operasyonla kuzey Suriye’ye ilerleyeceğini bildirdi.
Ardından 9 Ekim’de Erdoğan’a hitaben ” Sert bir adam olma. Aptal olma” ifadelerini kullandığı,
“Sorunlarının bazılarını çözmek için çok çalıştım” dediği bir mektup yazdı.
*
Türkiye iktidarı mektubu son derecede nezaketsiz buldu, çöpe attı!
Ama Erdoğan sinirlenmişti ve aynı gün 9 Ekim’de TSK’yı,
ABD’nin; Türkiye 32 kilometre derinlikte ve 120 kilometre uzunluğunda Türkiye’de Akçakale-Suriye’de Tel Abyad, Türkiye’de Ceylanpınar- Suriye’de Reslayn dar şeridinde,
Güvenlikli bir cep oluştursun önerisi doğrultusunda harekete geçirdi!
Hulusi Akar’ın, askeri manevra ve ateş kabiliyetini azaltan, kuşatılma riskini yükselten böylesi dar bir cepte güvenli bölge oluşturmak üzere TSK’ya nasıl emir verdiği hâlâ anlaşılamıyor!
*
Nitekim operasyon alanında beklenen oldu.
O dar cepte ağır bir çatışma sürerken, Demokratik Birlik Partisi (PYD) politikasını Suriye rejimi doğrultusunda güncelledi.
Halk Koruma Birlikleri (YPG) Suriye ordusunun 5.kolordusu oldu.
TSK, ABD’nin sınırlarını çizdiği Tel Abyad- Resulayn arasında 120 km. boyunca ve 32 km. derinlikte bir cepte sıkıştı.
Türkiye’nin Rusya destekli Suriye Arap Ordusu ile kuşatıldığı bu cepte, rejim ordusuna düzenleyeceği olası bir operasyonun savaşa yol açacağı vurgulandı…
*
Aynı sıralarda Başkan Trump’ın, Erdoğan’a hitaben ” Sorunlarının bazılarını çözmek için çok çalıştım ” dediği yönde de gelişmeler yaşandı.
ABD’de New York Güney Bölgesi Başsavcılığı Halkbank hakkında İran yaptırımlarını delmekten iddianame hazırladı.
İddianamenin temelini,
Halkbank’ın 2012 ve 2016’da İran’ın uluslararası piyasalarda petrol ve doğal gaz satışından elde ettiği geliri harcamasına imkan veren bir tezgahın,
Paravan kişiler ve şirketler ağı kullanarak uygulanmasına yardımcı olduğu,
Söz konusu tezgahın hem İran hem de Türkiye’deki üst düzey yetkililerin sağladığı korumayla uygulandığı,
Erdoğan ve ailesinin de dahil olduğu bu yetkililerin bazılarının milyonlarca dolar rüşvet aldıkları,
Bütün bunların ABD yaptırımlarının ihlali olduğu konuları oluşturuyordu.
*
Bu noktada Erdoğan, Barış Pınarı Harekâtının 9 gününü, telefon diplomasisiyle devam eden bir süreç olarak tanımlıyor.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve heyeti ile Beştepe’de yapılan görüşmelerle ilgili,
“Bir gün önce Trump ile yaptığım telefon görüşmesinde, ‘Buraya bir heyet gönderebilirseniz ve heyetlerarası bir görüşmeyle bunu çok daha iyi bir yere taşıyabiliriz’ dedim.
Sayın Pence başkanlığında bir heyeti buraya gönderdiler.
Bu heyetler benim de belirlediğim heyetlerle ön görüşmeleri yaptılar.
Dün de işin final görüşmelerini önce ikili olarak Sayın Pence ile ben yaptım, daha sonra dar kapsamlı bir heyetlerarası görüşmeyi gerçekleştirdik.” ifadeleriyle anlatıyor..
*
Nitekim Başkan Yardımcısı Mike Pence, Türkiye ile Suriye Kürtleri arasında bir “ateşkes” düzenlediğini iddia ediyor ancak aynı sayfada kimse bulunmuyor…Mesela, Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu, “Bu bir ateşkes değil, operasyonumuz için bir duraklama” diyor.
Suriye Demokratik Güçleri (SDF) komutanı Mazloum Kobani, SDF’nin Tel Abyad ve Resulayn arasında sınırlı bir ateşkes kabul ettiğini,
Fakat Suriye’de kalıcı bir Türk varlığının kabul edilmeyeceğini söylüyor.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) liderleri, ” Ateşkes bir şey, teslim olmak başka bir şey ve kendimizi savunmaya hazırız. Kuzey Suriye’nin işgalini kabul etmeyeceğiz”diyor.AB Konseyi Başkanı D.Tusk “Türkiye ile AB arasındaki mevcut durum çok açık. Türkiye’ye askeri operasyonunu tamamen sonlandırma, askerlerini çekme ve uluslararası insancıl hukuka saygı duymaya yönelik çağrılarımızı yineliyoruz. Bu beklentimiz Erdoğan-Pence anlaşmasıyla karşılanmıyor” diyor.
*
Üstelik Ankara ile Washington’ın Fırat’ın doğusunda koşullu ateşkes anlaşması;
YPG’nin beş günde nasıl geri çekileceğinden, YPG’nin silahlarının nasıl geri alınacağına,
Özgür Suriye Ordusu pozisyonundan, güvenli bölgenin nasıl kurulacağına,
Erdoğan- Esad diyaloğunun geleceğine kadar pek çok konuda soru işaretleri yaratıyor.
*
Ancak anlaşmanın 8. maddesi;
“Her iki ülke Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğüne ve Suriye ihtilafını BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına uygun şekilde sonlandırmayı hedefleyen,
BM öncülüğündeki siyasi sürece olan bağlılıklarını yineler ” hükmüyle Türkiye’ye isnat edilen;
İslamcı ideoloji doğrultusunda Suriye ve Irak topraklarında genişlemeye yönelik hiç bitmeyecek görünen müdahale olasılığına son veriliyor.
*
Anlaşmanın 12.maddesi;
“ABD, Blocking Property and Suspending Entry of Certain Persons Contributing to the Situation in Syria başlıklı 14 Ekim 2019 tarihli Başkanlık Kararnamesi uyarınca,
Hayata geçirilen yaptırımlara ilavelerini getirmeme,
Kongre nezdinde uygun şekilde çalışmalar ve istişareler yürüterek,
BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda Suriye’de barış ve güvenliğin teminine dönük kaydedilen ilerlemenin altını çizmek hususunda mutabık kalır.
Barış Pınarı Harekatı durdurulduğunda, yukarıda bahsi geçen Başkanlık Kararnamesi uyarınca hayata geçirilen mevcut yaptırımlar kaldırılacaktır “hükmü gereğince;
Erdoğan ve ailesi hakkındaki iddialar,
Erdoğan’ın başının üzerinde bir “Demokles Kılıcı” gibi sarkmaya başlamıştır.
*
Şimdi ABD, başında “Demokles Kılıcı” sarkan Erdoğan’ı Orta Doğu’daki zımni ortağı Rusya’ya gönderiyor…
“Demokles Kılıçlı” Erdoğan, artık Türkiye’yi kaldıramayacak durumdadır.
Bir yanıt yazın