Suriye’de IŞİD Kalıntıları

Suriye’de IŞİD Kalıntıları

Suriye'de IŞİD Kalıntıları - ISIDAlaeddin Yalçınkaya

Öncelikle medyanın, akademi camiasının hatta siyasetin ıskaladığı iki önemli haberi hatırlatalım:

İlki, IŞİD imamının MOSSAD ajanı çıktığı. Libya Güvenlik güçlerinin Bingazi’de yakaladığı kişinin İsrail vatandaşı ve MOSSAD ajanı olduğu tespit edildi. Libya’daki olaylarda nüfus allak bullak olurken bir camide vaaz vermeye başlayan ve adının Ebu Hafs olduğunu söyleyen imamın İsrail vatandaşı Benyamin Efraim olduğu ve gençleri ikna ederek İŞİD’e gönderdiği ortaya çıktı. Benyamin Efraim’in başka Arap ülkelerinde de IŞİD’e terörist devşirdiği aynı zamanda bu terör örgütündeki önemli bir birimin başında olduğu saptandı. Bu şekilde 2000 civarında MOSSAD ajanının Libya’da faaliyet gösterdiği bilgisi verildi.

Diğer haber ise Twitter Ortadoğu editörünün aynı zamanda İngiliz ordusunda subay olduğudur. İngiltere’nin psikolojik savaştan sorumlu 77. Tugayında kadrolu subay olan Gordon McMillan, aynı zamanda Twitter’in Ortadoğu faaliyetlerini yönetmektedir. Sözkonusu birliğin temel görevi enformasyon/dezenformasyon faaliyetleridir.

Her iki haber de bazı bültenlerin ve medya sayfalarının kenarında köşesinde kendisine yer bulabildi. Halbuki bu haberlerin mahiyetine inildiğinde manşetlere tırmanması, günlerce açık oturumlarda tartışılması, üzerine makaleler, tezler yazılması gerekmektedir.

Tam da bu haberlerin duyulmasından bir kaç hafta sonra Barış Pınarı hareketi başladı. Bu süreçte sıkıntıya yol açan/muhtemelen yol açacak olan gelişmelerden biri Trump’ın Suriye’deki IŞİD mensuplarının sorumluluğunu Türkiye’ye bırakması. Olayları hatırlarsak birkaç yıl önce Irak ve Suriye coğrafyasının önemli bir kısmında IŞİD kurulmuştu. İslamın kutsal akide ve esaslarını en çirkin şekilde istismar eden, İslamın ve insanlığın kabul etmesi mümkün olmayan cinayetleri, işkenceleri, kelle kesmeleri, insan yakmaları, tecavüzleri naklen yayınlarla İslam adına yaptığını iddia eden bu terör örgütüne karşı dünya birleşmişti. Bunu ortadan kaldırmak için mesela ABD kesenin ağzını açmış, bu coğrafyaya milyarlar akıtmıştı. Halen de her hafta birkaç yüz tır dolusu silah göndermektedir.

Öncelikle yakalanan veya yakalandığı iddia edilen binlerce IŞİD mensubu ve bunların yöneticileri hakkında hangi işlemler yapıldığını sorgulamak gerek. Bunlar hangi mahkemelerde yargılandı? Uluslararası Hukuk kuralları çerçevesinde yargılanması ve cezalandırılması için hangi girişimlerde bulunuldu? Hangi kurumlar oluşturuldu? Eski Yugoslavya veya Ruanda Savaş Suçları Mahkemesine benzer bir girişim var mıdır? Günümüzde zaten kalıcı bir mahkeme olan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) bulunmaktadır. Yapılması gereken BM’in beş patronunun önderiliğide gerekirse UCM’nin bir alt biriminin Suriye’de veya Ürdün’de oluşturularak suçluların sorgulanması, cezalandırılması, suçsuzların serbest bırakılması değil midir?

Denilebilir ki her ülkenin ekonomik sorunları var, kimse bu masraflı sürecin altına girmek istemiyor. Halbuki IŞİD ile mücadele için harcanan bütçenin binde biri bütün IŞİD kadrolarının yargılanması, gerekenlerin ömür boyunca hapiste kalması, bütün bu süreçteki masrafların karşılanması için yeter ve artar.

Ancak başta akademisyenler, gazeteciler, hatta konuyla ilgili politikacıların görmek istemediği veya sıkıntılı bir şekilde işaret ettiği gerçek, IŞİD diye bir örgütün olmayıp, fakat ABD-İsrail ile batılı paydaşların bölgede kontrol kurmak üzere oluşturdukları kumpasın varlığıdır. ABD Fırat’ın doğusunda kontrolü ele geçirdiği süreçte IŞİD’in önde gelen yöneticileri son model otobüslerle, diğer bir kısmı güvenlikli kamyonlarla ve dünyanın gözü önünde fotoğraflarla poz vererek bölgeden uzaklaştırıldı, İsrail istikametinde yola çıktı. Bu terör yöneticilerinin İsrail’de yargılandığını, cezalandırıldığını bilen yok da sorgulayan veya gündeme getiren niye yok? Bu tecrübeli teröristlerin önemli bir kısmı Libya’dan, Moritanya’dan Orta Asya’ya Filipinler’den Avrupa’ya kendilerine verilen görevi yapmakta veya emir, talimat beklemektedir.

Belirtmek gerekir ki asıl hedefi bölgedeki insan varlığını, neslini, inanç ve akidelerini, her türlü tarihi mirasını, maişet yollarını, eğitim kurumlarını yok etmek olan bu fesat ordusu İslam’dan habersiz Müslümanların en kutsal değerlerini çarpıtmaktadır. Bu süreçte lise veya üniversite diplomasına sahip olanlara içtihat kapısının açılmasını savunanların vebali büyüktür. Dinlerarası diyalog üzerinden Müslümanları dininden uzaklaştırmak, dinin esaslarına karşı ilgisiz ve bilgisiz kalmasını sağlamak da bu kapıya çıkışı kolaylaştırmaktadır. Diğer taraftan Kur’an ve Sünneti gerektiğinde en doğru bir şekilde ve yine bu iki esas dairesinde yorumlayıp hayata geçiren selef-i sâlihin döneminin imamlarına, müçtehitlerine, müfessirlerine ve muhaddislerine savaş açarak İslam akide ve esaslarını yok etmeye çalışanlar, birkaç asırdan beri bunu Müslüman din adamı kisvesi altında yürütmektedir. Önde gelen reformculardan M.Abduh, C.Efgani’ye mektubunda, “anladım ki İslam’ın kafasını ancak İslam’ın kılıcıyla kesebiliriz” diye yazmıştır. Bunun sebebi ise Efgani’nin Renan’a yazısında İslamiyetin ilim ve medeniyete karşı olduğu iftirasıdır. İlginçtir ki bu iftiraya karşı cevabı da Namık Kemal vermiştir.

Modern çağın başta sosyal medya olmak üzere binbir çeşit hastalığına karşı çıkış yolu arayanları bir şekilde İslam adına tuzağa düşürerek teröristleştirenlerin ipliğinin pazara çıkarılması öncelikle akademisyenlerin görevidir. Bu tuzakta İngiliz subayının başında olduğu Ortadoğu twitter ağının rolü ayrı bir konudur. Bu süreçte Suriye’deki hapishanelerde kalan IŞİD artığı militanlar ile kadın ve çocukların sorgulanması, bağlantıların dünyaya ilan edilmesi, varsa suçsuzların serbest bırakılması gerekmektedir. IŞİD kalıntılarının UCM bünyesinde sorgulanması son derece önemlidir. Çünkü elde kalanlar her ne kadar önemli pozisyonlarda olmasalar dahi bunlar üzerinden asıl yöneticilere, eleman devşiren imam/ajanlara ulaşmak mümkün olacaktır. IŞİD ile mücadele için herşeyi göze alan/aldığını iddia eden İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer ülkeler kendi vatandaşı teröristleri niçin yargılamaktan kaçındıklarını iki kere düşünelim. Ve sorumluları göreve davet edelim.

Öncevatan, 16.10.2019

alaeddinyalcinkaya@gmail.com


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir