Menbiç’i de kapsayan Güvenli Bölge ile ilgili toprak şeridi Kamışlı’da kesilecek, bağımsız bir devletin kurulmasını öngörmek imkansız olacaktır…
*
Bu bölgede yerel Kürt nüfusu yerinden edilecek ve Suriyeli 1 milyon Arap mülteci bir süre sonra 30 bin kişilik 50 şehre ve her biri 5 bin kişilik 140 köye yerleştirilecektir.
Böylesine büyük bir nüfus transferinin, bir terörist grubu olarak etiketlediği Kürt milislerinin Halk Koruma Birimlerinin yenilgisine yol açacağı iddia ediliyor. .
Ancak programı çok iyi çalışmıyor.
*
Erdoğan, bölgesel siyaset söz konusu olduğunda köşeye sıkışan bir kedi gibidir.
Hem gerçek hem de hayali düşmanlarına vahşice ama kararsızca saldırıyor…
*
İşte partisinin Kızılcahamam’daki 29. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı açılış konuşmasında, artık kabak tadını veren tiradını bir kez daha atıyor.
Kara-hava devriyesinin hikaye olduğunu gördük. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye karar verdik. Hazırlıklarımızı yaptık, gereken talimatları verdik.
Belki bugün, belki yarın denecek kadar yakın! Amacımız Fırat’ın doğusunu da barış pınarlarıyla sulamaktır” diyor.
*
Bir gün önce Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Komutanları, Milli Ordu/Ceyşül Vatani adı altında birleştiklerini Şanlıurfa’dan ilan etti.
Toplantıya Suriye Geçici Hükümet Başbakanı Abdurrahman Mustafa da katıldı!
ÖSO, Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatında TSK ile birlikte hareket etmişti, o günden beri TSK’nın vekil gücüdür.
Şimdi Milli Ordu’nun da Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yapacağı operasyona destek vereceği açıklandı…
*
ÖSO’yu Fransa, 1920-1946 yılları boyunca Sykes-Picot Anlaşmasıyla kendine kalan Suriye’deki mandasını kurmak için örgütledi.
Uluslararası anlaşmalara aykırı olarak ÖSO’ya silah ve fon sağladı.
ÖSO meşru hükümeti devirmek isterken yaklaşık 60 bin Suriyeli ile savaştı, ülkenin ana altyapısını tahrip etti ancak gücü ele geçiremedi.
*
Fransa ve ÖSO’ nun katkısıyla 1920-1946 Suriye’de dağdağalı yıllardı.
Skyes- Picot Anlaşmasıyla oluşturulan Fransız mandasına ilk direniş hareketi Maysalun’da başladı.
O günün Suriye Arap krallığını fethetmek isteyen Fransa’nın buna yanıtı o kadar acımasız oldu ki;
1921’de bu engin topraklarda Şam Devleti, Halep Devleti, Alevi Devleti, Lazkiye’de Dürzi Devleti, İskenderun Sancağı ve Büyük Lübnan kuruldu.
Bu yapı Paris’in Arap milliyetçilerinin baskısı altında askerlerini geri çekmesiyle 1946’ya kadar sürdü.
*
Ancak Fransa’nın eski mandası Suriye’ye ve ÖSO’ya karşı ilgisi hiç tükenmedi.
Erdoğan, Suriye Kuzeyinde ve Türkiye’deki Kürtlerle ilgili olarak Fransa ile bir diyalog tezgahından geçti…
31 Ekim 2014’te Fransa’da Elysee Sarayı’nda Cumhurbaşkanları Hollande ve Erdoğan, PYD Eşbaşkanı Salih Müslüm ile bir toplantı yaptılar.
Ardından dönemin Dışişleri Bakanları Alain Juppe ve Ahmut Davutoğlu arasında bir mutabakat imzalandı.
Mutabakata göre, Fransa’nın gelecekteki çıkarları sağlanacak ve Türkiye kendi topraklarındaki PKK’lı Kürtleri sürmek üzere Suriye’de yeni bir devlet oluşturacaktı…
*
Nitekim Erdoğan, hemen kollarını sıvamış, Suriye’de bir Kürdistan kurup buraya Türkiye’deki Kürtleri sürmek stratejisini yürütmeye başlamıştı…
Türk Ordusu ve polisi, PKK’lı Kürtlere karşı yoğun operasyonlar yürüttü.
Birçok köy yok edildi, diğer birçok köyde yaşayan insanlar bulundukları yerleri terk etmeye zorlandı.
Türkiye’deki Kürtler kıskaca alınıyor ve Suriye sınırındaki halklarla takas ediliyordu.
Kürtler Suriye sınırındaki birçok Türk köyüne yerleştirildi.
Türkiye’deki yerleşimler ise Suriyeli cihatçılardan yana olduğunu düşünülen Suriyeli Sünni Arap sığınmacılara verildi.
Erdoğan, Suriyeli Arap Sığınmacılar politikasıyla Güneydoğu Anadolu’nun demografisini kırmaya çalışıyordu.
*
Ancak Fransa bir süre sonra ABD ile anlaştığını açıkladı.
Demokratik Suriye Güçleri ile Türkiye arasında arabuluculuk yapmak : ÖSO ile Suriye’de var olan rolünü güçlendireceğini ilan etti.
*
Erdoğan, Fransa’nın Suriye’ye tamamen yanlış yaklaştığını savundu.
“Dost ve müttefik kabul ettiğimiz ülkeler, terörün her türüne karşı açık ve net bir tavır sergilemelidir”dedi.
Fransa’nın PYD ile ilgisini ve bu terör yapılanması ile arasında “diyalog, temas, arabuluculuk” gibi yaklaşımlarını reddetti.
Bu itiraz Türkiye’nin, Fransa’dan hareketle Batı ve NATO müttefikleriyle yaşadığı bir diğer krizi oluşturdu…
*
Bir süre sonra, 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı’nın tanımladığı üzere Suriye halkının öncülüğünde ve sahipliğinde yürütülecek,
Kapsayıcı, özgür, adil ve şeffaf bir siyasi sürecin hayata geçirilmesine yardımcı olmak hususunda;
Rusya, Türkiye ve İran öncülüğünde Astana toplantıları yapılmaya başlandı.
*
Ve Türkiye ÖSO ile birlikte Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Operasyonları ardından Astana sürecinde alınan kararla İdlib de-eskalasyon bölgesinde;
Suriye’de İsrail lehine kurtarılmış Sünni Arap Bölgeleri kurulması,
Rejimin savaş alanını daraltması, rejimin muhalefete karşı birden fazla cephede savaşan güçlerini yeniden toparlaması,
Rusya ve İran’ın desteği ile topraklarını özgürleştirmesine destek olma görevini aldı.
*
Erdoğan bu görevi, görünürde Suriye toprak bütünlüğü ve bölgedeki nufusunun artacak olmasıyla sağlanabileceği bir strateji ile yürütecekti.
Bu strateji Fransa’nın Suriye ile ilgili demografik yapının değiştirilmesi önerisinin;
Türkiye’nin bu görevi aldığı andan itibaren bölgeye çok sayıda Sünni Arap taşıyacağı ve yeni bir demografik yapı oluşturacağı düşüncesine evrildiğini gösteriyordu.
Bugün Erdoğan’ın açık stratejisi, Osmanlı’nın bu eski topraklarında ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturmaya dayanıyor…
Suriye rejiminin ezeli düşmanı ÖSO, yine bu stratejinin en önemli destekleyicisidir…
*
Ama Esad rejimi de uzun vadede etkili olabilmek ve on yıllarca sürecek muhalefet olasılığını ortadan kaldırmak istiyor.
O da Humus, Doğu Halep, Doğu Ghouta, Deraa, Rastan’da demografik yeniden yapılandırma politikası uyguluyor.
Bu yerleşimlerdeki yüz binlerce isyancı İdlib’e sığınmıştır.
Çünkü sadık nüfus, savaş sonrası bu düşmanlarla birlikte yaşamak istemiyor.
Sünni Arapların güçlü demografik büyümeleri varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor.
*
Geçen sürede TSK ve Türk devlet kurumları, kuzey Halep kırsalında Afrin, Azaz, el-Bab, Cerablus ve İdlib’e yerleşti.
Bugün Türkiye bu alanları kendi seçtiği ve kontrolü altında olan yerel kurumlar vasıtasıyla yönetiyor.
Önemli altyapı onarım ve inşa projeleri üzerinde çalışıyor.
Türkiye’nin bu alanlardaki yatırım gerçeği, Suriye’nin parçası olmaya çalıştığını gösteriyor.
Özel şirketlerin farklı bir mekanizma izleyerek uygulamak istedikleri projelere ek olarak, Türkiye resmen ilan ettiği işletmeler aracılığıyla bölgedeki varlığını ekonomik olarak kanıtlamayı hedefliyor.
Erdoğan, Türkiye’de bulunan Suriyeli Arap sığınmacıları Suriye’nin kuzeyinde kurulacak güvenli bölgeye yerleştirmek istiyor.
Son haber! Türkiye Gaziantep Üniversitesi’nde bağlı olarak Suriye’nin El Bab, Azez ve Afrin kentlerinde fakülte kurmaya hazırlanıyor!
Böylece Türkiye Suriye topraklarında İdlib, Menbiç ve Fırat doğusunda işgal etmeyi planladığı alanlarda yavaş yavaş “II. Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti ” benzeri bir yapı kuruyor,
Bu yapıya ÖSO ile birlikte bir statü kazandırmanın çabası veriliyor…
*
Bunların hepsi Suriye’nin toprak bütünlüğü üzerinde ciddi bir kırılganlık oluşturuyor.
Astana ortakları Rusya ve İran’ın;
Türkiye’nin kuzey Suriye kaynaklı güvenlik kaygılarının ancak Kürtlerle sorununu diyalogla çözmüş bir Suriye’nin egemenliğini tüm topraklarında kurmasıyla giderilebileceği,
Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak üzere Adana Mutabakatı’yla hukukî bir zemin oluşturulması,
Bu mekanizma aracılığıyla Suriye ile siyasi ilişki kurmayı hedeflemesi,
Böylece Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak ABD ile güvenli bölge pazarlığını sonlandırması,
Fırat’ın doğusunda olası bir karışıklıkta, Suriye’nin yerel idareler yasasını Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) talepleri doğrultusunda güncelleyeceği,
Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) Suriye ordusuna katılacağı,
Savaşın yeniden başlayabileceği öngörülerine ters düşüyor.
Türkiye’nin müttefikleri ABD ve NATO by-pass’a alınıyor.
Bölge yeniden ısınırken İsrail- Filistin Barış Anlaşması beklemeye kalıyor.
Türkiye “Soykırım”la itham edilmeye yazılıyor.
*
Kısacası, Erdoğan Türkiye’ye büyük tehditler sunuyor.
Üstelik ÖSO’ nun çiğnediği topraklarda ot bitmiyor!
Eh, ne yapalım?
6. 10. 2019
Bir yanıt yazın