Ekonomi dibe vurdu.
Tarım, sanayi dibe vurdu.
Kaynaklar kurudu.
Üretim durdu.
İhracat yapılamıyor. Ülkenin her çeşit ihtiyacı dışarıdan satın alınıyor.
Bütçe tamtakır.
Deniz bitti… AKP bitti…
Ülkenin tek geçim kaynağı zamlar ve vergi oldu. Dolaylı, dolaysız vergiler…
1 yılda elektriğe yüzde 50 zam, akaryakıta yüzde 30 zam, tekel maddelerine yüzde 60 zam, temel gıdaya yüzde 40 zaman yapıldı… Memura yüzde 4+4.
Bütün bu pahalılığa karşın Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), enflasyonun tek haneli rakamlara, yani 9,26’ya düştüğünü ileri sürdü.
Sanki aklımızla, yaşantımızla alay ediyor… Gülelim mi, ağlayalım mı?
Zaten bu haberi, 3 ay önce, Maliye Bakanı Berat Albayrak müjdelemişti (!) : “Enflasyon, tek haneli rakamlara inecek” demişti.
İndi. TÜİK böyle dedi. Ama bu sonuca nasıl ulaştı, işte onu bilen yok…
Ama bizim bildiğimiz bişey var:
İktidar, ülke yönetmenin kolay yolunu buldu: Dara, zora girince, geniş halk yığınlarının kullandığı, satın aldığı mallara zam yapıyor ya da vergileri artırıyor, biraz rahatlıyor…
Sonra sıkışınca yine aynı yönteme başvuruyor… Hani atalarımız demiş ya, “Huylu huyundan vazgeçmez…”
Zenginler daha zenginleşirken, yoksullar daha yoksullaşıyor, açlık sınırının da altına düşüyorlar.
Altta kalanın canı çıkıyor…
Çünkü yoksul memurların, işçilerin, emekçilerin maaşlarına ülkemizdeki enflasyonun dörtte biri kadar bile iyileştirme yapılmıyor…
Ama yazlık, kışlık sarayları, köşkleri yapmaya devam ediyorlar. Saraylarda çalışan binlerce hizmetliye maaşları tıkır tıkır ödeniyor. Masraflardan, lüks yaşantıdan asla kısıntı yapmıyorlar…
Osmanlıya dönüş, Osmanlıya dönüş derken, nihayet bu da gerçekleşti ve Osmanlıya döndük.
Osmanlıya benzedik… Hem de her bakımdan…
Osmanlının son dönemlerini, çöküş dönemlerini yeniden yaşıyoruz.
Her yanı tarikatlar, cemaatler, Kuran kursları teslim aldı. Her yanı, 1924’te Atatürk tarafından kapatılan medrese benzeri din kurumları kapladı.
Bağnazlık, yobazlık gün geçtikçe yayılıyor, bilimin ve teknolojinin yerini alıyor. Tacizler, tecavüzler artıyor.
Halk açlıktın, yoksulluktan, işsizlikte kırılırken 21. Yüzyıl sultanları bir elleri yağda, bir elleri balda ömür sürüyorlar…
Ama halkın desteği de onlara giderek azalıyor…
Nasıl ekonomi, tarım dibe vurduysa anketlere göre AKP oyları da dibe vurdu.
Öyle görünüyor ki yeni bir seçim olsa yüzde 30’ları, 35’leri zor yakalarlar.
İşte bu nedenle korkuyorlar… Hem de çok korkuyorlar…
Korku dağları bekliyor…
Sarayları, makamları – mevkileri kaybetmekten korkuyorlar. Yüzde 50+1’le Cumhurbaşkanlığını yeniden alacaklarını dahi, artık düşünmüyorlar.
Bu nedenle eski bir bakan çıkıp “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy oranını yüzde “40+1’e çekelim” diyor.
Ben bu oy oranı ile bile AKP’nin seçileceğini sanmıyorum.
Bütün bunların yanında bir de o kadar çok suç işlediler, o kadar çok hak, hukuk çiğnediler ki yargılanmaktan, hesap vermekten korkuyorlar…
Şu ortamda bile Anayasa Mahkemesinin verdiği kararları uygulamıyorlar.
Yüksek mahkeme “Buraya saray yapamazsın” diyor, yapıyorlar. “Bu adam suç işlememiştir, onun üzerine atılan suç “Düşünce özgürlüğüne girer” diyor. Alt mahkemeler böyle bir kararı tanımıyorlar.
Sanki bir yerlerden bir emir, bir direktif bekliyorlar…
Tutuklular hâlâ içeride.
Sadece ekonomi, tarım, sanayi değil, yargı da günümüzde dibe vurmuş durumda…
Alınan yargı kararları, hükümleri karşısında tüm dünya adaleti şaşkınlık içinde… Şaşkın gözlerle bakıyor yönetime.
Bu bozuk düzenden ve uygulamalardan halkımızın ve Ortadoğu’nun kurtulabilmesi için tek çözüm kalıyor geriye: AKP’nin gitmesi, yerini Atatürkçü, çağdaş bir yönetime bırakması…
Bu ise çok uzak değildir…
Çünkü deniz bitti. AKP de bitmek üzeredir…
Yazıları posta kutunda oku