Geçen Eminönü Meydanı’ndan Mısır Çarşısı’na doğru yürüyorum.
Bir manzaraya ilişti gözüm…
Adamın bir tanesi yerde yatıyor, ağzı yüzü kan içinde. Güvercinlerin umurunda değil olay ama; polis gelmiş, ambulans gelmiş, millet toplanmış.
Polis adama “Seni kim dövdü?” diyor… Adam soruya soruyla cevap veriyor: “Bilmiyorum kim dövdü?”…
Adamın başında gülerek duran bir vatandaş, “Memur bey, bunu kimse dövmedi, şuradaki direğe kafa attı” diyerek ışıklandırma direğini gösterdi…
Mısır Çarşısı’nın o tarih kokan eşiğinden geçerken o direğin acısını hissettim yüzümde…
Benim geniyetim bu çarşıyı yüzyıllar öncesi yapmış, dünyanın hiçbir yerinde AVM yokken ikincisini yapmış…
Yaptıran da bir kadın…
Ruhunu ortaya koymuş…
Hem de Avrupa’da engizisyon mahkemeleri “Kadının ruhu var mı ?” konusunda kafa kırdığı bir dönemde…
O dönemde gelen Avrupalılar’ın UFO görmüşe döndüklerini anlıyoruz seyahat hatıralarından…
Elin Fransız’ı anlatırken sırf hamamın tarifini yapmak için 30 sayfa yazmış, sonuna da “Bilmem anlatabildim mi?” demiş, zira banyonun Fransa’ya gitmesi yüzyıllar sonrasına denk geliyor…
Evet muhteşem bir çarşı, ama usta işi değil, Sinan’ın kalfası yapmış, kalfası!
Hem de deprem bölgesine yapmış hem de düşük kota rağmen yapmış hem de bu buraya olmaz kot çok düşük, deniz çok yakın diyenlerin inadına 400 yıl sonra hâlâ ayakta dururcasına yapmış…
Avrupa’da hastalıkların, kilisenin etrafında hastalara tur attırarak tedavi edilmeye çalışıldığı bir dönemde, buradan dünyaya sadece baharat değil, Pfizer’dan Bayer’den yüzyıllar önce Türk malı ilaç satılmış…
Kendine ait Esnaf Mahkemesi bile var, AVM’ye entegre mahkeme düşünün, esnafla müşteri arasındaki anlaşmazlık anında çözülüyor…
Ezan köşkü koymuşlar içine, her sabah dualarla açılmış yüzyıllarca…
Sadece Eserler miydi muhteşem olan?
O eserleri yapan insanlar?
İtalyan gezgin Edmondo de Amicis 1878’de İstanbullular hakkında ne diyor bakın:
Hepsi filozof gibi, sürekli sanki derin bir mevzu ile alakalı tefekkür halindeler.
Kendi ruhları ile ilgili olduklarını ele veriyor bakışları ve konuştukları. Paşasından hamalına hepsinde aynı vakar, aynı efendilik. İstanbul dünyanın en medeni ve dürüst insanlarının yaşadığı şehirdir. Sokaklarda edepsizlik göremezsiniz, ahlaksızlık göremezsiniz. Yabancılara karşı saygılılar, İstanbul’un en kuytu köşesinde dahi kimse size bir kötülük yapmaz. Temizlik had safhada, elbisesi yırtık kimseyi göremezsiniz, görseniz dahi onunda elbisesi temizdir. Sokaklarda boş gezen yok, boş oturan yok, laubali konuşan yok…
Hayran kalmış Edmondo, daha 130 yıl öncesinin İstanbul’una…
Sahi bizi kim dövdü?
Hangi direğe kafa attık da bu hale geldik?
Alıntı :Fehmi Demirbağ