Ekonomik ve sosyal durum içler acısıdır.
Bir yanda yaşanan sefalete, salgın hastalıklara bir nebze şifa için uluslararası yardım kuruluşları, sivil toplum örgütleri,
Öte yanda sömürgeciliğin sürmesi için savaş ve katliamlara yol vermek üzere paramiliter güçler, misyoner gruplar ve istihbarat örgütleri kol geziyor.
*
Afrika Boynuzu’nda uzun süredir Türkiye’nin yanı sıra İran ve Arap ülkeleri arasında büyük bir güç rekabeti yaşanıyor.
Afrika Boynuzu ya da Afrika Burnu son derece önemli bir stratejik bölgedir.
Burada sömürüden en çok pay alan ülkeler Somali, Etiyopya ve Cibuti,
Karşı yakada ise Yemen bulunuyor.
*
Afrika Boynuzu ve Yemen coğrafyası, Aden Körfezini ve körfezin Kızıldeniz’e açılan Mendeb Boğazını,
Hint Okyanusunun Afrika’ya uzanan şeridinde Afrika ile Asya’yı, Kızıldeniz’den Avrupa’ya deniz yollarını kontrol ediyor…
*
Amaç günlük olarak milyonlarca varil petrolün Mendeb boğazından geçişinde etkin olmak isteği olunca;
Bu dar deniz yolu bir kıyamet senaryosuyla besleniyor…
Olası bir saldırıda Mendep Boğazı ve Süveyş Kanalı stratejik önemini kaybedecek,
Milyarlarca dolar değerinde tonlarca petrol denize dökülürken, koca deniz alev alev yanacaktır!
*
Bu senaryo Arap ülkelerine baskısının görünür hale gelmesi için Afrika Boynuzunda etkilerini hızlandıran İran’ın bir stratejisi olarak algılanıyor.
Bu yüzden bölge güvenlik açısından çok riskli bir kategoride addediliyor…
Çünkü İran nükleer teknoloji ile nükleer silahlarını ya da petrol ve gazını Körfez’in en dar noktası olan Hürmüz Boğazı’ndan geçiriyor.
İran için Hürmüz Boğazı ve Mendep Boğazını bloke etme potansiyeli büyük önem arzediyor…
*
ABD bu dar deniz yolu üzerinde denetimini geliştirmeyi: donanmasının bu stratejik geçiş yolunda her iki yöne hareket etmesini:
Rakiplerini erişimden mahrum bırakma becerisine sahip olmayı güvence altına almanın peşindedir…
*
Ama bu deniz koridorunda çıkarları kesişen Orta Doğu ülkeleri ise etki ve fiziksel varlık konusunda rekabetlerini hızlandırıyor.
Rakip Körfez güçleri ve Müslüman Kardeşler’in vekil gücü Türkiye;
Yeni bir bölgesel güç dengesinin koşullarını belirlemek ve gelecekteki ekonomik büyümeden yararlanmaya çalışıyor.
*
İttifakları ve nüfuzlarını pekiştiriyor, mevcut yerel çatışmalarda yer alıyorlar.
İlişkiler oldukça asimetriktir.
Kırılgan yerel siyaseti daha da dengesizleştirebilecek şekilde kaynaklar enjekte ederek rekabet ediliyor ve bölgeye gerilim yüklüyorlar…
*
Afrikalı politika yapıcılar ve Batılılar Körfez ülkeleri, İran ve Türkiye rekabetinin açık çatışmaya dönüşmesinin nasıl önleneceğini tartışmaya yeni başlıyor.
Özellikle bölgesel çok taraflı kuruluşların Afrika Boynuzu devletlerinin pazarlık gücünü artırmadaki rolünü genişletmesi,
Bölgede Körfezin iç tartışmalarını sınırlandırmaları gerekiyor.
Körfezdeki rakip ülkeler eylemleriyle Kızıldeniz havzasında uzun vadeli güvenliği zayıflattığına ikna edilmelidirler…
*
Çünkü siyasi, ekonomik ve ideolojik nedenler Afrika Boynuzu bölgesine Orta Doğu’da oluşan üç bloğu olduğu gibi taşımıştır.
Birincisi; Erdoğan siyasi lideri olduğu Müslüman Kardeşleri bölgeye yerleştirmeyi amaçlayan ve bu amaçla Türkiye ve Katar’ın gücünü kullanan blok.
İkincisi; Ortadoğu ve Basra Körfezi ve Kızıldeniz havzasında İran etkisini genişletmeyi amaçlayan İran liderliğindeki blok.
Üçüncüsü: Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın yönettiği ve Suriyeli Kürtler ile Rusya’nın dahil edilmek istendiği Müslüman Kardeşler ile İran’ın etkisini azaltmayı hedefleyen blok.
Öyle ki, bu üç blok bölgede ayrı ayrı kendi kurallarını empoze etmeye kilitlenmiştir.
*
Bu bloklardan ikisini temsil eden Müslüman Kardeşler ve İran;
Aynı zamanda Filistin-Lübnan-Suriye-Irak’taki destekçileri, Katar ve Türkiye birlikte İsrail’e karşı “Direniş Ekseni”ni oluşturuyor.
Bu eksendeki güçler İsrail’i yayılmacılıkla etiketliyor ve esasen İsrail’e ve Batı’ya karşı “İslamcı Cihad”ı hedefliyor…
*
Üçü de Afrika’yı rekabet ve yeni ittifaklar kurmakta yeni bir arena olarak görüyor.
Çünkü Afrika Boynuzu bölgesi gelecek nesillere güçlü bir ekonomik büyüme vaadediyor.
Nitekim Türkiye ve Körfez ülkeleri bölgenin kayda değer kaynakları ile Kızıldeniz havzasının gelecekteki ekonomik ve politik manzaralarını kendi lehlerine ayarlamaya çalışıyor.
Hepsi düşmanlarını alt etmek için yeni ortaklıklar kurarak fiziksel ve politik varlıklarını genişletiyor…
Bölgede az kullanılmış limanlara, enerji ve tüketici pazarlarına, kıtadaki hızlı ekonomik genişlemeye açılan kapılar olarak girmeye çalışılıyor…
*
Etki oluşturma yarışması yeni çatışma risklerini arttırıyor.
Körfez ülkeleri ve Türkiye, Afrika Boynuzu bölgesinde “istikrar” aradıklarını söylüyor.
Ancak tanımları çarpıcı bir şekilde farklılaşıyor ve çıkarlarını doğrudan tehlikeye atıyor.
*
Suudi Arabistan ve BAE, bölgenin Müslüman Kardeşler’in ideolojisinden kaynaklanan Sünni İslam’dan ilham alan siyasi hareketleri,
Ve İran’a bir oyun alanı haline gelmesini kontrol etmek için mücadele ediyor.
Türkiye ve Katar, uzun vadede çıkarlarını arttırmak için Müslüman Kardeşler gruplarını güçlendirip bir halk ayaklanmasını hedefliyor.
İran, Yemen’de Suudi Arabistan’a aman vermiyor…
*
Aslında hepsi çatışmaları çözme ve ekonomik büyümeyi körükleme potansiyeli taşıyor.
Ama müttefiklerinin pazarlarını yatırıma açmaya teşvik etseler de,
Ekonomik şikayetleri bandajlamayı ve statükoyu tehdit edecek sert reformları ertelemeyi tercih ediyorlar…
*
Bu sırada Çin’in bölgede ortaya çıkan baskın gücü,
Türkiye ve Körfez ülkelerini Çin ile müttefik olmaya yönlendiriyor.
*
Afrikalı liderler, Batılı politika yapıcılardan bölgede yıkıcı rekabetlerin önlenmesi,
Yerel kurumlara zarar veren ve ticari sözleşmelerde haksız şartlara karşı sınırlar konulması için destek istiyor .
Bölge ülkelerinin eşit bağımsızlığı: Üye ülkelerin iç işlerine müdahale edilmemesi: Diyalog aracılığı ile devletlerarası ve devlet içi çatışmaların barışçıl çözümü:
Bölgesel barış ve istikrarının devamı: Afrika İnsan Hakları Şartı koşulları ile uyumlu olarak insan haklarını tanıma, teşvik ve koruma:
Prensipleri temelinde oluşturduğu Hükümetlerarası Otorite İdaresi,
Her üç bloğu da Afrika Boynuzu’nda ki, yöntemlerini yeniden düşünmeye ikna etmeye çalışıyor.
*
Körfez ülkeleri, İran ve Türkiye’nin birbirleriyle rekabeti kendi acil politik ve ticari hedeflerine hizmet etse de,
Kırılgan bir bölgenin uzun vadeli istikrarına zarar veriyor.
Bunun ötesinde bir vadede kendilerine de dezavantaj olarak yazıyor…
Yazıları posta kutunda oku