KÜRESEL EKONOMİNİN GÜVENLİĞİ

1917 Ekim Devrimi önderi  V. Lenin, ” Emperyalizm, ABD kapitalist tekellerinin ve mali sermayesinin egemenliğinin kurulduğu aşamadır.
Bu aşamada, sermaye ihracı hissedilir bir önem kazanır.
Dünya’nın uluslararası tröstler arasında paylaşılması başlamış ve tüm toprakların en büyük kapitalist güçler arasında bölüşümü tamamlanmıştır” dedi..

*
Bugün birleşme ve satın almaların etkisiyle ulusötesi şirketler, küresel egemenlerdir.
Ama hiçbiri  Amerikalıların çıkarlarına hizmet etmiyor!
Aksine çıkarlarını en yüksek düzeyde tutmak için  ABD devletinin imkanlarını araçsallaştırıyorlar…

*
Devletler uluslararası politikalar söz konusu olduğunda şirketlerin çekimlerini arıyor.
Uluslararası ilişkilerin, devlet ya da şirket gücünün tek taraflı bir öyküsünden başka bir şey olmadığı açıktır.
Küreselleşme; oyunun kurallarını değiştirmiş, şirketleri güçlendirmiş, artık devlet gücü  ulusötesi devlet-şirket ilişkilerinde realize oluyor.

*
Küreselleşme ile artık devlet iktidarları, münhasır yönetim ilkelerine göre değil  küreselleşmenin icapları doğrultusunda bir yapıya kavuşmuştur.
Şimdi nüfuz ve politik güç için şirketlerle rekabet ediliyor.
Ancak bu durum dünyadaki mevcut milliyetçi ve korumacı tepkilerle birleşince, küresel rekabetin negatif canlanmasına yol açabilir:
Devletler giderek artan düşmanca bir çevrede jeopolitik hedeflere ulaşmak için belki  daha güçlü stratejiler kullanarak daha fazla agresifleşebilirler…

*
Uluslararası  dengeler ABD, Rusya ve Çin’in gerek ekonomik, gerekse siyasi alanda hem bölgelerinde hem de küresel bazda artan güçleri beraberinde,
Yeni askeri ve ekonomik birliktelikleri ortaya çıkarıyor, tek kutuplu bir siyasi sistemin var olduğu yapı çok kutuplu bir yapı ile tehdit ediliyor…
Dönüşümde üreyen türlü tehditler  küresel barışı tehlikeye atıyor…

*
Bu yüzden Başkan D.Trump, kapitalizm öncesi devlete  geri dönmeyi taahhüt etmiştir…
Hem gelişmiş ve istikrarlı ülkelerin, hem de emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin;
ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmasını sağlamayı kurguluyor.

*
ABD uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapılar tasfiye ediliyor, “Ticaret Savaşları” başlatılmıştır.
Başkan Trump, emperyalizme yeni bir yön vermenin iddiasını sürüklüyor…

*
Ancak ticaretle birlikte “güvenlik” konusu da, uluslararası düzenin kilidini oluşturuyor.
Bugün ABD dünyanın en büyük askeri gücüdür ama  kıyamete yol açacak dünya silah gücünün karşısında,
Dört ana açmazı yaşıyor:

*
1- Düşük başarı olasılıklı askeri merkezli stratejiler seçme eğiliminde olması gerekiyor.
2- Bilişsel engeller, iç sorunlar ve ev sahibi ülke hükümetindeki kullanıcı-müşteri zorluklarıyla kaybedilen ya da  etkisiz olan stratejileri değiştirmekte yavaş kalıyor..
3- Savaştan yorulduğu için çekilmeyi seçtiğinde, pazarlık asimetrileri başarılı geçişleri ya da müzakereleri engelliyor.
4- Bir çok kriz oyalanmaya ve gecikmeye bırakılıyor.

*
Bu nedenle ABD Afganistan’dan, Irak’tan, Suriye’den çekilemiyor, Kuzey Kore ve İran’dan zorluklarla karşı karşıyadır…
Ya da Müslüman Kardeşler örgütü ve lideri M.Mursi’yi iktidardan darbe ile düşürttüğü Cumhurbaşkanı Sisi’yi,
Mısır meydanlarında yükselen Cihatçı protestolardan koruyamıyor…

*
Ancak cezai tarifeler sayesinde yürüyen  küresel ticaret savaşında;
Trump yönetiminin emperyalizme yeni bir yön verirken dayandığı biricik garanti;
ABD’nin nükleer caydırıcılık ve savunmasına yönelik ana politikası olan  Nükleer Doktrinidir.

*
Doktrinin ana teması, stratejik nükleer silahların büyük ölçüde aşağı çekilerek projeksiyondan ayrılması,
Dünyada giderek artan nükleer silah tehditlerine karşı nükleer silahların yayılmasını önleme ve nükleer silah sayısını azaltma taahhüdünü kapsıyor.
Ama lütfen dikkat! Düşük verimli, daha kullanışlı nükleer başlıkların konuşlandırılması çağrısını içeriyor.
Doktrinin gerektirdiği modernizasyon programı maliyetinin gelecek 30 yıl boyunca 1.2 trilyon dolar olacağı  hesaplanıyor

*
Bir başka ifade ile ABD; ekonomik, politik, teknolojik ve askeri alan eğilimleriyle insani çabanın büyük ölçüde arttığı, mekanın devrildiği bu süreçte;
Stratejik karar vermeyi  “Uzay’dan Alan Kontrolüne ” taşıyor.

*
1921’de Mustafa Kemal Atatürk’ün ” Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır”  söyleminin bugüne yansıyan izdüşümünde,
ABD yönetimi de ” Alan kontrolü, dünyanın kontrolü anlamına gelir” ilkesinden yürüyor.
Stratejik karar vermede  Uzay Alanını, ulusal gücün kilit bir unsuru olarak işaretliyor.

*
2015’te başlatılan çalışmalarla Hava Kuvvetleri Müsteşarlığı, Uzay Ufukları Araştırma Görev Gücü, Uzay Üniversitesi,  Silahlı Hizmetler Komitesi derken,
İşte  ABD Hava Kuvvetleri Uzay Kuvvetleri Komutanlığı kurulmuş, “Yıldız Filosu” oluşturulmaya başlanmıştır.
ABD uzayı artık  “biraz daha yüksek, biraz daha hızlı” bir hava gücü ve kara savaşçıları için destek işlevi olarak değil,
Uzay alanında nasıl bir manevra kuvveti olabileceği ve nasıl bağımsız etkiler yaratabileceği düşüncelerine lider olmak için kullanıyor.

*
Öncelikli amaç dünya gezegeninin savunmasının üstlenilmesi, insanlığın dinozorların yolunda gitmemesinin sağlanmasıdır.
Derin uzay operasyonları için itme ve yakıt ikmali yetenekleri geliştirecektir.
Bu sırada asteroit madenciliği ile ABD ekonomisine trilyonlarca dolar kazandıracak bir teknoloji amaçlanıyor..

*
İkinci amaç, ABD’nin küresel uyanıklıkta liderliğidir.
Genişbant iletişimiyle dünya gezegeni üzerinde bütünüyle neler olduğunu bilme yeteneği,
Küresel uzay tabanlı hava gözetimi komuta ve kontrol ağı ile karada hareket eden hedefler  üzerinde gözetim sağlanacaktır

*
Üçüncü amaç, ulaşımın hızlandırılmasıdır.
Bugün ABD yeniden kullanılabilir roketler üzerinde çalışıyor.
Mekanda yakıt ikmali teknolojisi geliştiriliyor.
1 Eylül 2024’te dünya yörüngesine yeniden kullanılabilir iki aşamalı bir taşıt gönderilmesi hedefleniyor.

*
Dördüncüsü, Uzay Birlikleri için manevra avantajı sağlanmaya çalışılıyor.
Böylece uzayda istikrar ve varlık sağlamak için  dünya yörüngesi , ay uzayı ve ötesinde derin uzay operasyonlarında yetkinlik geliştiriliyor.
Bu paralelde, derin alan itiş gücü geliştirilerek, operasyonel bir alanda yakıt ikmal kabiliyetiyle birlikte,
Yörüngede güç kaynağı kullanımı, yörüngede servis hizmeti artacak ve inşaat yapılabilecektir.

*
Sonuçta ABD, büyük bir ekonomik güç ve bir alanın kurallarını ve kurumlarını yapılandırma yeteneğinden gelen güçle;
Uluslararası düzenin kilidini oluşturan “Güvenlik” konusunu elinde tutacaktır.

*
Bu sırada Milli Savunma Bakanı H.Akar, ABD’ye bir müttefiki olarak değil bir rakibiymiş gibi konuşmaktadır.
“Oyalama ve geciktirilmeye artık tahammülümüz yok. Mutabık kaldığımız konuları hemen gerçekleştirelim..
Bu yapılsın ki güvenlik endişelerimiz giderilsin ve sınırlarımızın güvenliği sağlansın.
Bu işi çözme noktasında sıkıntı olursa, B ve C planlarımız hazırdır.
Harekâtı yazın da kışın da yaparız
Gece de gündüz de yaparız.” diyor.

*
Şöyle de yapar, böyle de yaparız.
Hakikaten de yapar, gerçekten de yaparız.
Vallahi de yapar, billahi de yaparız.
Yaparız,
yapar,
yap…

23. 9.2019


Yazıları posta kutunda oku


“KÜRESEL EKONOMİNİN GÜVENLİĞİ” için bir yanıt

  1. Polatlılı avatarı
    Polatlılı

    Atatürk ten sonra en büyük devrim 27 Mayıstır. İrtica hortlamış durumda.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir