Finansallaşma ve özelleştirmelerden sonra kimlik
1983 yılından sonra, Küreselleşme ve AB’ye tam üyelik süreçleri yaşandı. Bu süreçler, özelleştirme ve finansallaşmanın önünü açtı. Sermayeye sonsuz özgürlük tanındı. Her yerli şirketin bir yabancı ortağı oldu.
Özelleştirmeler yolu ile ulusal pazarlarımız, yabancı şirketlere talan alanı oldu.
Yerli ortaklı yabancı şirkette çalışan insanımız yabancı şirket kazansın diye varını yoğunu bu şirkte adadı. Zaten çalışan insanımız, kendini şirketine adamaz ve şirket kimliğine sahip olamazsa, işinin devamı mümkün olamazdı. Çünkü dışarda bekleyen işsiz orduları vardı. Sendikalı olamazdı, çünkü işveren sendika istemiyordu. Yani sermayeye sonsuz özgürlük sağlanırken, çalışana her türlü kısıtlama getirilmiş ve şirket kimliğinden başka bir kimliğe sahip olmaması kendisinden istenmişti.
Oysa milli olmak siyasal ve kültürel kimliği dayanır. Şirket kimliğine sahip çalışan kişinin, devlet ve millet ile bağı kısmen kopmuş, devlet baba olarak çalıştığı şirketi varsaymıştı.
Ekmeğimi devlet değil falan Alman şirketi ya da falan Amerikalı şirket veriyor diye düşünmüş, vatansızlığın pençesine düşmüştü.
Siyasi veya diğer haklardan yararlanma, dini bağlarla belirlenir olduğundan çalışan kimliği hepten tahrip olmuştu.
Bu ekonomik ve sosyal şartlar içinde, “siyasal İslam kimliği” imal etmek isteyenler, bambaşka bir kimlikle karşı karşıya kalmışlardı.
Ekonomik bağımsızlığını, çok uluslu şirketlere devreden ülkelerin, “siyasal bağımsızlığı da tehlikeye girer”
Bu duruma emperyalizmin Suriye’nin Kuzeyinden ve Doğu Akdeniz’den gösterdiği namlu da eklenince, ulusal öz devinmiştir.
Toplum başarısızlığa uğradığında, millet yönetimlerin elindeki son teminat olarak görülür. Milletin birliği hatırlanır. Özelleşme ve finansallaşma ile gelen tehditler daha bir anlaşılır hale gelir. Yabancı ortaklı yerli şirket ve çok uluslu şirketler tedirginleşir. Siyasi ve ekonomik işbirlikçiler emperyalizmden yana tavırlarını daha bir açıktan ifade etmeye başlarlar.
Dışarıdan gelen tehditler, yeni kimliğin oluşmasında, “ulusal öz”ün harekete geçmesinde belirleyici olacaktır.
Değişen dünya dengelerinin bu ulusal özün yeniden kazanılmasında önemli etkileri olacağı da ayrı bir konudur.
Ezberler bozulacak, millet kendi hak ve hukukuna sahip olmadan, hiçbir yere varamayacağını anlayacağı bir süreci yaşayacağız.
19 Eylül 2019
Yazıları posta kutunda oku