AKP 17 yılda ülkenin DNA’sını bozdu.
Memleketin sosyoekonomik yapısını, Atatürk düzenini paramparça etti.
Yüzde 30-40 azınlık oyları ile yüzde 60-70 çoğunluğun onaylamadığı, desteklemediği değişimleri gerçekleştirdi.
Yedi bin yıllık Türk geleneklerini, Türk kültürünü, Türk tarihini Araplaştırmak için elinden geleni ardına koymuyor…
Halkın muhalif kesiminin itirazlarını görmüyor, duymuyor, önemsemiyor… “Ben yaptım, oldu, bitti… İster beğen, ister beğenme” diyor…
Ortada ne Cumhuriyet kaldı, ne Atatürk, ne Kurtuluş Savaşı, ne laiklik, ne demokrasi…
Her yerde faşizm kol geziyor… Dinci faşizm, herkese, her şeye meydan okuyor…
İnsanlar birbirine düşman hale geldi. Getirildi.
Karşı partilere, guruplara, görüşlere ait kişiler, neredeyse birbirlerini bir kaşık suda boğacaklar.
Türk milleti deprem yaşıyor… Türk milletine deprem yaşatıyorlar…
AKP bilinçli, planlı programlı bir şekilde, hedefine, yani İslam Cumhuriyeti’ne doğru emin adımlarla ilerliyor… Tüm Türkiye’nin sistemini, toplumsal yapısını dönüştürmek için mücadele veriyor.
Yargıda, medyada, politik yaşamda, sanat ve kültürde, orduda, özellikle Milli eğitim alanında büyük değişikliklere gitti.
Onlarca kez yaptığı değişikliklerle laikliği, cumhuriyeti, Atatürk ilkelerini tanınmaz hale getirdi. Milli eğitimin “Millilik” özelliğini yok etti.
Bir sistem yerleşmeden, öteki sisteme geçiliyor… Milli Eğitimi deneme tahtasına, “Yap – boza” çevirdiler… Ne uygulama var, ne günlük yaşama uyarlama var ne de ön çalışma yapılıyor…
Analar, babalar feryat içinde…
Durmadan bakan değiştiriyorlar. Milli eğitime bakan dayanmıyor.
9–10 yaşlarındaki çocukları, “Dindar ve kindar bir gençlik” yetiştirmek için Kuran kurslarına, imam hatiplere yönlendiriyorlar.
Çünkü onlar, çağdaş, uygar, ileri görüşlü gençlerden öcüden korkar gibi korkuyorlar…
Çünkü onlar, 15-16 yaşına gelen çocukların gerçekleri görerek, dinci ideolojiden uzaklaşmalarından, imam hatiplere, Kuran kurslarına sırt çevirmelerinden öcüden korkar gibi korkuyorlar.
Ödleri, yürekleri patlıyor.
Kemalist Hükümet yıllar önce işte bu nedenlerle, 3 Mart 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat yasasını çıkarmıştı. “Halifeliğin Kaldırılmasına dair Kanun” ve “Şeriye ve Evkaf Vekâleti”nin kaldırılması kanunu da aynı gün kabul edilmişti.
Bu yasaya göre eğitim, “mahalle mektepleri”nden, medreselerden, tekke ve tarikatların egemenliğinden kurtarılıp, tek elde toplanacaktı. Milli eğitime bağlanacaktı. Böylece eğitim ve öğretimde birlik sağlanacaktı. Eğitimde, öğretimde birliği sağladığı için adına eski dilde “Tevhit-i Tedrisat”, yani yeni adıyla “Öğretim Birliği” yasası denildi.
Bu yasaya göre devlet, özgür düşüncenin beyinlere yerleşmesine; hurafelerin, batıl inançların yerini fennin, bilimin almasına çalışacaktı.
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR, VİCDANI HÜR GENÇLER” yetiştirecekti.
Öğretim Birliği, ulus devletin eğitim kurumuydu. Emperyalizme karşı “Tam bağımsızlık” ve ulusal ideolojiyi temel alıyordu.
Ama günümüzde bu ideolojinin, bu görüşün tam tersi bir yol izleniyor.
Milli eğitim, tarikatların, vakıfların, mollaların eline teslim edildi. Milli eğitim tarikatlar, vakıflar tarafından kuşatıldı…
Milli Eğitim Bakanlığı “Sosyal Etkinlik” yönetmeliğinde değişiklik yaptı. Yönetmelik değişikliğine göre, cemaatlerin okullarda “Sosyal etkinlik” yapabilmesinin önünü açtı.
Cemaat yapılanmalarının, tarikatların, vakıfların “sivil toplum kuruluşu” adı altında okullara girebilmeleri kolaylaştırıldı.
Okullaşmayı İmam hatipler üzerinden yürüten Bakanlık, Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti ve Nur Cemaati gibi oluşumlarla çok sayıda protokol imzaladı.
Böylece Milli Eğitim, Ensar Vakfı, TÜRGEV, Birlik Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti ve Nur Cemaati gibi dinci kuruluşların yönlendirmesine açıldı…
Bundan böyle vakıflar, cemaatler seminer, panel, konferanslar vererek gerici düşüncelerini okullarda yayabilecekler ve laik, çağdaş eğitimin köküne kibrit suyu dökecekler.
Muhalefet, basın, ilerici, Atatürkçü örgütler, partiler devekuşu gibi başlarını kuma gömüp, bu gelişmeleri görmezden geldikleri sürece ne milli eğitimin “Millîsi” kalacak, ne eğitimi kalacak…